19 Eylül 2015 00:53

‘Barış olmazsa işçilerin birliği de zor olur’

Paylaş

Bir grup kamu işçisi
Kayseri

Merhaba Evrensel okurları. Sizlerle ülkemizde yaşanan bir iç savaş ortamında işçiler cephesinde neler oluyor ve nasıl tartışılıyor bunları paylaşmak istedik. Kayseri’den bir grup kamu işçisiyiz. 17 Eylül’de Ankara’da yapılan eylemle ilgili bir kaç şey söylemek istedik. Bu eylemin çağrısını TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen, Türk-İş, TİSK, TBB, HAK-İŞ, TESK, TÜRMOB ve TZOB yaptı.

Eylemin çağrısı ise “Teröre hayır kardeşliğe evet diyorsan bayrağını al da gel” oldu. Biz de Türk-İş üyesi bir grup kamu işçisi olarak bu eylemi yanlış bulduk desteklemedik ve katılmadık. Üyesi bulunduğumuz sendika normal şartlarda bizim özlük haklarımız ve sosyal haklarımız konusunda her toplusözleşme döneminde biz işçileri satışa getirmiştir.

Kürtlere linç girişimlerinin yaşandığı bir dönemde işçiler ve emekçiler arasında gerginliği tırmandıracak bir eylem çağrısı olarak hayat bulacaktır diye düşünüyoruz. Söz konusu örgütler bugüne kadar sorunun askeri yöntemlerle çözümü de dahil devletin, hükümetlerin tüm çözümsüzlük girişimlerinin de arkasında olmuşlardır. Yani büyük “sivil toplum kuruluşları”mız Kürt sorunu karşısında olup bitenden sorumluluğu olmayan masum örgütler değildir. Tersine bu örgütler her dönem devletin Kürtlerin talepleri karşısındaki asker ve polis gücüne dayanarak sorunu çözme politikalarının destekleyicisi olarak önemli sorumluluğa da sahiptirler. Çünkü bu örgütler; “Teröre hayır” derken sadece PKK’nin eylemlerine karşı çıkıyor ama devletin bölge illerinde sürdürdüğü sıkıyönetim uygulamaları ve bu uygulamaların kullandığı şiddete (teröre), yakıp yıkmalara, sivil can kayıplarına varan uygulamaları görmezden gelerek, aslında bu uygulamaların arkasında yer alarak çağrılarını yapıyorlar.
Çağrıyı yaparken bayrak sömürücülüğü yaparak işçilerin, emekçilerin duygularıyla da oynuyorlar. Bayrak bir ülkeyi temsil eder ancak bizim ülkemizde bayrak dışarıdan çok içeriye karşıya kullanılıyor. Ülkemiz başka bir ülke tarafından işgal edilse ve sömürge haline getirilse bayrak asmanın anlamı vardır. O zaman biz de bayrağa sahip çıkarız ama bayrağı kendi ülkesinde yaşayan halkları bölmek üzere kullanmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Patronlar ve patronların hükümetleri her zaman  böylesi zamanlarda bayrak fetişizmi, milliyetçilik ve ırkçılığı ön plana çıkarmaya çalışmışlardır.

Tek adam ve tek başına yönetmek ve diktatörlüğünü ilan etmek için 400 vekil uğruna biz emekçilerin çocukları bu kirli savaşta hayatlarını kaybediyorlar. Bu savaş ortamı böyle devam ederse biz işçilerin ekonomik durumu her geçen gün küçülür. Zaten ülkemizde emekçilerin ekonomik durumu çok gerilerdeyken savaş durumunda daha da gerileyeceği aşikardır. Şimdiden birçok temel tüketim malzemesine yapılan zamlardan dolayı maaşlarımız erimeye başlamıştır. Ülkemizde savaş tamtamlarını çalanların ise tam tersine ekonomik olarak büyüdükleri görülüyor.

Savaş ortamı devam ettikçe biz işçilerin örgütlenmesi de zorlaşacaktır. Ülkemizde yoğun sömürü koşulları altında hem Türk hem de Kürt işçiler olarak ezildiğimiz aşikardır. Bu yüzden bizlerin bir araya gelmemesi için milliyetçiliği kullanarak bölmeye çalışıyorlar. Biz işçiler kendi taleplerimiz etrafında örgütlenmemiz gerekir. Biz bir araya gelip örgütlenemezsek patronlar da bizleri sömürmeye devam eder. Ülkemizde de son zamanlarda metal sektöründe başlayan direnişlerin de diğer sektörlere de yayıldığı aşikardır. Biz işçiler daha iyi bir ücret almak, sendikalarda örgütlenmek isterken, daha iyi çalışma şartlarında çalışmak için mücadele edeceğimiz bu dönemde bir arada daha sıkı durmalıyız.

Bizler yaşanan bu sorunun işçilerin birliği olmadığından dolayı da çözülemediğini görüyoruz. İşçiler emekçiler 30 yıldır süren bu çatışmalı ortam için, “Yeter artık bu ülkeyi nereye götürüyorsunuz. Bizler kardeşiz ve eşit koşullarda yaşamak istiyoruz” demediği müddetçe akan kan durmayacaktır. İşçiler her yerde, “Biz Türk işçiler Kürt kardeşlerimizin eşit haklara dayalı yaşaması için mücadele etmeliyiz ki birliğimiz daha da güçlensin” demesi lazım. Bugün ihtiyaç olan sendikaların bu birlik için mücadele etmesidir.

Son olarak bir örnek verip mektubumuzu bitireceğiz. Renault işçileri tarafından direnişten bu yana kurulan R-M Metalis sayfasından bir açıklama yapıldı. Türk Metal işçilere sürekli terörist diyordu ancak sayfa sayesinde duyduk ki, Türk Metal başkanı çocuğuna bedelli askerlik yaptırmış. Şimdi bayrağını al da gel diye çağrı yapıyor. Aynı Kayserili Vekil Taner Yıldız’ın yüzlerce korumayla gezip, “Şehit olmak istiyorum” demesi gibi samimiyetsiz. Aynı bakanların her birinin çocuklarının askerlik yapmayıp işçi ve emekçileri ölüme itmesi gibi ahlaksız. Bu nedenle savaş işçi ve emekçilere karşı yapılıyor. Bizler barış için mücadelede kararlıyız.


Sendikalar barışı savunmalı!

Bir grup Çelik-İş üyesi işçi
Kayseri

Merhaba Evrensel okurları. Sizler de biliyorsunuz ki bazı sendikalar ve sivil toplum kuruluşları, “teröre hayır kardeşliğe evet” sloganıyla miting yaptı. Bu kararı alanlardan biri de bizim de üyesi olduğumuz Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sendikası.

Kendilerini sözde işçilerin sendikası olarak lanse eden sendikalar başı çekiyor. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde halka yönelik operasyonlar başlatıldığında kardeşlikten yana olduğunu açıklamayan sendikamız, tam destek savaşın arkasında duruyorken şimdi kardeşlikten yana olduğunu söylüyor. “Kardeşlik” kavramını herkes kullanıyor. Kardeşlik denildiğinde artık sormamız gereken soru: Nasıl bir kardeşlik? Ehlileştirilmiş, Türklüğü kabul etmiş Kürt halkıyla mı yoksa şu an gerçekte olan Kürt halkıyla mı?

Sendikamıza soruyoruz: Tek taraflı kardeşlik olur mu?

İşçi kardeşlerimiz dikkat ederse çağrı yapan sendikaların hepsi mücadeleden uzak sendikalar. Sokağa sadece işçileri bölmekten başka işe yaramayan milliyetçi duyguları kabartmak üzere çıkan sendikalar. Ancak işçilerin yaşadığı onlarca sorun varken toplusözleşme dönemlerinde hep işçiye karşı patrondan yana tavır alan sendikalar. Birçok yerde işçilerin bile kendi temsilcisini seçmesine izin vermeyen sendikalar nasıl olur da demokrasiden, kardeşlikten bahseder? Sözleşme zamanı işçilerden yana olmayan sendika neden savaş politikasında işçiden yana olsun ki?

PEKİ, ÇELİK-İŞ NE YAPIYOR?

Savaş politikasının Çelik-İş gibi sendikaların işine geldiği kesin. Yıllardır işçilerin bu sorunla kafasını meşgul edip oturduğunuz koltukta 15-20 bin liralar aylık alarak işçilerin bir tek sorununa bile derman olmadınız. Milliyetçilik, bayrak yürüyüşleri bugün Eskişehir’de Kürt inşaat işçisinin linç edilmesine neden oldu. Birçok yerde Türk işçiler Kürt işçilere saldırdı! Ses çıktı mı? Hayır! Hani kardeşliği savunmak nerede?

İşçi sendikalarının, konu ne olursa olsun tüm meseleleri emekçiler üzerinden yorumlaması doğrudur. Mesela Kürt sorununun çözümü için Türk, Kürt işçilerin birbirini anlamasına yardımcı olmak yerine Başbakanın, “Tek bir terörist kalana kadar operasyonlara devam” demesini desteklemek mi yapılması gereken? Yoksa, “işçiler, kardeşler sizler Türk, Kürt denilmeden aynı sömürü çarkı içindesiniz. O nedenle birbirinizi iyi anlamalısınız. Sizler birbirinizin eşit olmasını savunmalısınız ki kazanasınız. Eşit haklara dayalı çözüm olmadan bu ülke demokratikleşmez. Demokratikleşmezse işçinin ensesine inen tokat daha sert olur” demek mi daha doğru olur? 400 vekil hırsı uğruna bir sürü genç hayatından oluyor! Hepsi de işçi emekçi çocuğu!

Bugün bayrak yürüyüşü yapmak masumane görünüyor elbette. Çünkü işçi kardeşlerimiz temiz duygular taşıyor. Bu yapılacakların AKP’nin savaş politikasına hizmet edeceğini, bu gerginleşen ortamın işçileri de bir şekilde vuracağını göremiyorlar. Biz Çelik-İş üyesi bir grup işçi olarak bu nedenle yapılan mitingi doğru bulmadığımızı Evrensel aracılığıyla iletmek istiyoruz!


Yalanların içine çekmek istiyorlar

Bir Çelik Halat işçisi
Kocaeli

17 Eylül’de Ankara’da yapılacak olan yürüyüşte keşke gerçekten de barıştan yana olan ve kardeşlik için yürüyen kalpler olsa. Bir kere daha halkımız patronlar ve savaştan beslenenler tarafından organize edilen yalanlar içine çekilmek isteniyor. Ne zaman görülmüş patronların ve onların hizmetindeki sendikaların işçileri ve halkları düşündükleri. Ortaya çıkan bu çatışmalı hal gün geçtikçe daha tehlikeli olmaya başladı. İşyerlerinde çalışan Kürt işçilere saldırılırken neredeydi bu sendikacılar? Patronlar niye izin veriyor bu saldırılara? Dükkanlar yakılırken, kentler bombalanırken, niye sivillere zarar gelir diye ses çıkarmıyorlardı. Bir yanımız kan, gözyaşı, diğer yanımız fakirlik yoksulluk içinde. Ölen askerlerimizin, sivillerimizin ve PKK’lilerin evlerine bakıyorum yoksulluk içinde, üç kuruşa geçinen gariban halk. Bir de savaş naraları atan, çığırtkanlık yapanlara bakıyorum saraylarda yasayan, zenginlik içinde yüzen, para babaları var. Madem barıştan yanasınız hadi Cizre’ye, Varto’ya, Sur’a gidelim. Oradaki yaraları saralım. Hak mücadelesi veren ve atılan yüzlerce işçiye işlerini geri verelim. Daha demokratik bir Türkiye için dilimizde hep kardeşlik olsun barış olsun. Evet, bu arada hiçbir Türkiye vatandaşının bayrakla bir alıp veremediği yok. Vatanseverlik sadece eline bayrak almakla olmuyor. Ülkemizin değerlerini peşkeş çekerek bir bir satarken neredeydiniz? Her metrekaresine ABD ve NATO’nun üsleri konuşlanırken sesiniz çıkmıyor. Nefes alacak alanlarımız yok edilirken ortada yoksunuz. Bu ülkeye kardeşliği, barışı biz halklar getireceğiz ve sizi tarihin çöplüğüne atacağız. Sarayın savaşına hayır diyor, yaşasın halkların kardeşliği ve yaşasın barış diyorum.


Irkçılığa karşı birlikte mücadele edelim

Orhan ÇAKAR
Van

Ben bir Kürt inşaat işçisiyim. Maddi zorunluluklardan dolayı okulu bırakıp çalışmaya başladım. Ta ki  2014 ağustos ayına kadar sistemin bana ve binlerce gence dayattığı  12 aylık zorunlu askerliği bitirmek üzere askere gitmek zorunda kaldım. Gitmeden önce çalışıyordum, evime ekmek götürebiliyordum. Askere gittikten sonra ailem benim yokluğumda maddi sıkıntılar çekti. Sonunda askerliği bitirip geldim. İçimde sistemin zorunluluklardan kurtulduğum için bir sevinç vardı ama fazla sürmedi. Geldiğimden beri bölgedeki devlet terörü yüzünden işlerin azaldığını, işsizliğin daha fazla arttığını gördüm.

Çatışmalı süreçle birlikte Van’daki inşaatlarda, diğer sektörler gibi durgun ve bitkin durumdaydı. Kürdistan’da  çalışmak zordu zaten. Devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği olmayan ve işçiyi ucuz iş gücü olarak gören politikaları nedeniyle durumumuz daha da kötü bir hal aldı. Van halkının çoğu geçimini inşaatta çalışarak sağlıyor bilirsiniz. Van’daki işçiler kış aylarında batı illerinde çalışmaya çıkarlar. Ben de bu kış öyle yapmayı düşünüyordum. Ancak Cizre’de sivil halkın katledilmesi, Yüksekova (Gever) de bir inşaat şantiyesinde özel harekat polisinin 52 Kürt işçiyi yere yatırıp, “Türkün gücünü göreceksiniz” demesi, ölümlerin olması  batı illerinde ülkücü ve milliyetçi çevrelerin ırkçı saldırılarına, HDP bürolarının yakılmasına, Kürt esnafların dükkanlarının yakılmasına ve Kürt  işçilere faşist saldırılara, linç girişimlerine yol açtı. Artık batı illerinde çalışmakta imkansız gibi görünüyor. Çünkü bir polisin gelip “Türk’ün gücünü gereceksiniz” deme ya da yolda  telefonda kendi ana dilimde Kürtçe konuştuğum için  bıçaklanma veya faşist  bir saldırıda linç edilme ihtimali bi hayli yüksek.

Kürdistan’da çalışan  biz işçiler olarak buradaki sivil katliamın ve batı illerindeki faşist baskıların, Kürt işçilerin üzerindeki  baskının, saldırıların son bulmasını istiyoruz. Devlet,  Kürdistan’da ve Türkiye’nin her yerinde protesto gösterisi yapanlara nasıl müdahale ediyorsa bu ırkçı, insanlık yoksunu gruplara ve kışkırtıcılarına da müdahale etmek zorundadır. Ve demokratik yolla bunları yargılamalı, gereken cezaları verilmelidir. Arka kapıdan teşekkür edip bırakılmamalılar. Biz Kürt işçiler olarak buradan ezilen Türk işçilerine, metal işçilerine sesleniyoruz: Toplumsal olaylarda gericilerin kışkırtma oyununa gelmeden, mücadeleyi birlikte yükseltmeliyiz. Çünkü sonuçta işçiler hep ezilen tarafta oluyor. Kökeni ne olursa olsun her ulusta sermayedar var ve ezilen işçi var. İşçi sınıfının Türk’ü, Kürt’ü yok.


Geleceğimizi Suriye gibi görüyorum

Ahmet ÖZER
Ambar İşçisi/Adana

Merhaba Evrensel okurları. Ben TÜMTİS’in yetkili olduğu bir ambarda çalışıyorum. Ülkede barış var, görüşülüyor, çözüm olacak derken IŞİD’i bombalayacağım diyerek yola çıkan Türkiye, Kandil’i bombaladı. İçimizdeki barış umudu ortadan kalktı. Çatışmalı süreç başladı. İnsanlar ölüyor. Etrafımızda Suriyelilerin halini görüyoruz. Böyle devam ederse geleceğimizi Suriye gibi görüyorum. Sefillik, mültecilik… Bu ülkede kardeşçe yaşamak varken neden savaşa gerek var. Bu kimin işine yarıyor? Bundan kim rant sağlıyorsa tarih hesabını soracak. İşçiler olarak bu ülkenin gençlerini, sivillerini çerez gibi ezmelerine izin vermeyeceğiz. Bir emekçi olarak halka sesleniyorum seçimlerde barıştan yana kullanılacak her bir oy bir canın kurtarılması demek. Çatışmalı atmosfer işyerlerini de etkiledi. Farkı görüşte olanlar birbirimize karşı kırıcı olabiliyoruz. Barışın dillendirilmesi önemli ama Ankara’daki yürüyüşte dilden çok pratiğe bakmak gerekir. Halkın sorunu olduğunda halkın sesini duyurmuyorlar. Bu şekilde barışın geleceğine inanmıyorum. Sorunların Mecliste çözülmesi gerekir. Biz 7 Haziran’da oy verdik ve bir mesaj verdik. O mesaj alınmadı. Barışın sağlanabilmesi için halk oyuna gelmesin, tercihini iyi yapsın. Barışın geleceği bir gelecek diliyorum.

 

ÖNCEKİ HABER

Kardeşliğe hizmet eder mi?

SONRAKİ HABER

Yunanistan’da ibre neyi gösteriyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...