04 Eylül 2015 00:52

Geçmiş, kültür tarafından inşa edilen bir şeydir!

Asuman Susam, Toplumsal Bellek ve Belgesel Sinema’da, toplumsal belleğin tüm kodlarını okuyucuya açıyor.

Paylaş

Zülal GÜNEY 

Hayatın en temel unsurlarından biri olan bellek, ­bugün birçok şeyde olduğu gibi­ yitirilirse ne(ler) olur? Zira anıların, yaşanmışlıkların, olayların, izlerin, renklerin, kokuların... biriktiği özel bir yer olan bellek, yitirildiği ya da özen gösterilmediği takdirde büyük felaketleri de beraberinde getirebilir. Dolayısıyla da hayat bir anda içinde cansız kuklaların hareket ettiği bir sirk alanına dönüşüp yok oluşunu ilan edebilir. 

Bir de toplumsal bellek var tabii. Toplumsal bellek de tıpkı bireyler gibi süreç ve sonuçlar yaşıyor. Nedir toplumsal bellek, varoluşunu sürdürmek için neleri gereksiniyor? “Bir topluluğa, gruba ait ya da aynı sosyal çevreden kişilerin sahip oldukları, paylaştıkları deneyimleri, anıları ortak tarihleriyle” oluşturan toplumsal bellek; öncelikle farkında olmayı gereksiniyor. 

Asuman Susam, Toplumsal Bellek ve Belgesel Sinema’da, toplumsal belleğin tüm kapılarını okuyucuya açarak, bu farkında olma gerekliliğini harekete geçiriyor. Belgesel sinema ise sözkonusu farkındalıkta önemli bir rol oynuyor. Zira belgesel gerçekle ilişkisi imgesel sinemadakinden daha farklı olan” belgesel sinema, toplumsal bellekle zorunlu bir ilişki kuruyor. Bu da belgesel sinemanın ana malzemesinin toplumsal bellek olduğu anlamına geliyor. Ancak sorun da burada başlıyor; malzemesi toplumsal bellek olan belgesel sinemanın bu ilişkiyi nasıl sağladığı son derece önemli çünkü. 

RİTÜELLER, METİNLER, DANSLAR... 

İletişim teknolojileriyle birlikte, görüntü üretme teknolojilerinin de gemi azıya aldığı günümüz dijital mecrasında toplumsal bellek nerede duruyor? Susam’ın çalışması bu anlamda önemli alanları işaret ediyor. Zira dijital araçlarla üretilen görüntü furyası toplumsal bellekle ilişki kurmak bir yana, onu yok sayıyor. Bu da “kendiliğinden orada duran bir şey” olmayıp “kültür tarafından yapılan bir şey” olan geçmişin ­sürekli­ bir inşayı gerektirdiği anlamına geliyor. 

Bir inşanın ürünü olan toplumsal kimlikler ise “gündelik yaşam ilişkileri ve anlamlandırmalarını aşan bir törenselliğe sahiptirler. O nedenle de ritüeller, metinler, danslarla yaşamaya devam ederler. Şimdiki zamanı da belirler ve biçimlendirirler. Bu bağlamda kimlik inşasında bellek ve hatırlamanın yeri büyüktür. Hem bireysel hem toplumsal bağlamda bellek ve hatırlama doğrudan bir bilinç sorununu da gündemine alacaktır. Her iki açıdan da geçmişe duyulan gereksinim kendini tanımak ve tanımlamak içindir.” 

Hayatın odak noktası anlamına da gelen belleğin, her bir bireye ve topluma çeşitli renklerden oluşan senaryolar, hikayeler sunduğunu bilmekte yarar var. Buradan hareketle, “zamana ve çağa uyumlanan kişisel ve toplumsal tarihler” hatırlama süreçleriyle oluşurken, belgesel sinemanın hatırlatmayla sınırlanmayacak rolünü görmek gerekiyor. Susam, çalışmasında “söylemleri deşifre etmek, kişisel ve toplumsal bellek inşasının kodlarını açımlamak, kişisel hikayelerin anımsanma biçimlerini” göstermek gibi bir işlevi olan belgesel sinemanın yeniden gözden geçirilmesine olanak sağlıyor. Tüm bunlara bağlı olarak bizlerin de bellekle olan ilişkimizi açığa çıkarıyor. 

İNSANİ OLAN HER ŞEY... 

Zira algılarımızın üzerinde hegemonya kuran dijital mecrayı göz önünde bulundurduğumuzda, buna olan ihtiyaç daha bir kendini dayatıyor. Tam da burada, bugüne değin hegemonyayı, dayatılan paradigmayı ve kodları kıran sayılı belgesellerin önemi daha bir açığa çıkıyor. Kitapta incelenen bu eserler, sanatın toplumsal bellekle nasıl ilişki kurması gerektiği anlamında önemli. “Meselesi insan olan, insani olan her şeyi dert edinen bu çalışmalar toplumsal hayatı ele alış biçimleriyle yarınlara paha biçilmez değer ve deneyimler aktarmaktalar. Bazen bu temsiliyet ilişkileri toplumsal, kültürel ya da iletişimsel belleğin nasıl oluştuğunu açık ederken bazen de belleğe dair uyanışların aracı olurlar. Hiç tartışılmayan, o güne kadar yokmuş gibi yapılan pek çok konu, bugün belgeseller sayesine uykularından uyandırılmış, görünür kılınmıştır. Dersim 38 bu saptamanın örneklerinden olmuştur son yıllarda. Bir Tutam Saç, Dersim 38 gibi belgesellerle konu kamusal alana taşınabilmiştir.” Toplumsal Bellek, Belgesel Sinema ve Gerçeğin Temsil Biçimleri, Belgesel Sinemada Toplumsal Bellek İlişkileri ve Örnek Çözümlemeler başlıklı ­ama alt başlıkları bir hayli fazla­ üç bölümden oluşan çalışmasında, geniş bir araştırma yaptığı gözlemleniyor yazarın. 

Ayrıca, egemen değer(ler)i ve düşünce sistemini terk etmediğimiz sürece, belleğimizi tümüyle yitirerek boş kuklalar haline dönüşeceğimize yönelik uyarı var kitapta. Söz konusu uyarı(lar), satır aralarından fırlayarak sürekli hatırlatmada bulunuyor. 

ÖNCEKİ HABER

Toprak 9.kez ateşle buluşuyor

SONRAKİ HABER

Suriye’nin Givara’sının yaptığı yolculuk

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...