31 Ağustos 2015 00:34

Oktay Akbal için...

Sakin, ağırbaşlı; yaşamı ve sorumluluklarını ciddiye alan bir insandı; ama asıl önemlisi düşünceleriyle davranışlarını birleştirebilmiş gerçek bir aydın ve demokrattı Oktay Akbal.

Paylaş

Gülsüm CENGİZ

Oktay Akbal’ı birçok kişi gibi ben de Cumhuriyet gazetesindeki yazılarından tanıdım. Sonra yüz yüze tanıştık onunla. 1970’li yılların sonlarında, Yılmaz Elmas, Hatice Nalbant ve ben, Ayla hanımla birlikte yaşadıkları Büyükdere’deki evlerine gitmiştik. Kapısından içeri girdiğim ilk yazar eviydi; onun alçak gönüllüğünden ve konuşmalarından çok etkilenmiştim. 1980’li yılların sonunda Türkiye Yazarlar Sendikasına üye oldum. 1992’de Aziz Nesin’in başkanlığındaki yayın kurulunda çalışırken, sendikanın Kabataş’taki merkezine gittiğimde sık sık karşılaşmaya başladık. 1993’te Oktay Akbal’ın ve Demirtaş Ceyhun’un önerisiyle TYS yönetimine girdim. 9 kişilik yönetim kurulunda tek kadın olarak bir süre üye, bir süre de genel sekreter olarak görev yaptım. Melisa Gürpınar’dan sonra bu görevi üstlenen ilk yazar kadındım. Bu sürede, Oktay Akbal’ı daha yakından tanıma olanağı buldum.

Sakin, ağırbaşlı; yaşamı ve sorumluluklarını ciddiye alan bir insandı; ama asıl önemlisi düşünceleriyle davranışlarını birleştirebilmiş gerçek bir aydın ve demokrattı. Yazın dünyasına adım attığım o dönemde ve sonrasında, söylemleri ne kadar ilerici olursa olsun kadına karşı ayrımcı davranan kişilerden farklı olduğunun ayrımına vardım; “ötekileştirilen” kişilere karşı ayrımcılıktan uzak yaklaşımına tanık oldum.

Yazar Oktay Akbal’ı kaybettik

Sennur Sezer'den Oktay Akbal’a mektup...

HEM BİR YAZIN USTASI HEM GÜVENİLİR BİR DOSTTU
1993 nisan başıydı. Oktay Akbal, genel başkan olarak çağrıldığı Edremit’teki Sabahattin Ali panelinde ve yaşadığı sokağa ad verme töreninde kendisi yerine TYS’yi benim temsil etmemi önerdiğinde yönetim kurulundaki arkadaşlarla birlikte ben de şaşırmıştım. Hem edebiyat dünyasında yeniydim hem de kadın... Bu saygın kurumu temsil etme düşüncesi beni çok heyecanlandırmıştı. Yönetim kurulunda tartışılmıştı kararı; o da “Biz yaşlanıyoruz, gençlerin öğrenmesi gerek. Fırsat tanımazsak nasıl öğrenecek?” diyerek tartışmayı sonlandırmıştı. Bir hafta sonra, Adana’da gerçekleşen TYS’nin de düzenleyicilerinden biri olduğu  Çağdaş Epope ve Yaşar Kemal Sempozyumu’na yönetim kurulundaki 9 üyenin de katılması, yine onun önerisiyle gerçekleşti. 10 Temmuz 1993’te, Cevdet Kudret’in mezarının başındaki anma töreninde, kendisinden sonra TYS adına yine benim konuşmamı istedi. Bir hafta önce yaşanan Sivas-Madımak kıyımının da acısıyla konuştum o gün. Bana verilen bu görevlerin öneminin, 1999’dan sonra TYS genel sekreteri olarak çalıştığım dönemde bir kez daha ayrımına vardım.

TYS yönetiminden ayrıldıktan sonra da pek çok kez karşılaştık onunla. En son, 2010’da tatil için gittiğim Akyaka’da görüştük. Önce evlerinde ziyaret ettim onları; sonra eşi Ayla’yla birlikte akşam yemeğine çıkardılar beni. Bu, onun da evden çıkması demekti. Birlikte yiyip içmenin yanı sıra uzun uzun sohbet ettik. İyi bir edebiyat okuruydu; yeni yayınlanan Boğaz’daki Mutlu Çocuk Kuzguncuk kitabımı okumuş olması ve hakkındaki yorumları beni çok sevindirmişti. Ülkede olup bitenlerden yorgun, insanların yeterince duyarlı olmamasından kırgındı. Aydınların sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmesi gerektiğinin bilincindeydi. 6 yıl genel sekreterlik yaptığım için sanırım, beni TYS ile özdeşleştirmişti. O görüşmemizde sık sık sendikayla ilgili sorular sormuş, önerilerde bulunmuştu. Ben de yönetimde olmadığımı, ama bir üye olarak önerilerini arkadaşlara ileteceğimi belirtmiştim. Hem bir yazın ustası, hem güvenilir bir dost, hem de örgüt arkadaşım olarak tanıyıp saygı duyduğum Oktay Akbal’ı uğurlarken; anısını saygıyla selamlıyor, onun yapıtlarıyla yaşayacağına inanıyorum.

ÖNCEKİ HABER

'Asıl bölünme eşitlik ve dayanışma duygusunun yok olmasıdır'

SONRAKİ HABER

Çağdaş sanatın gövde gösterisi başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa