25 Ağustos 2015 00:45

Forum: 'Aslolan barıştır'

Paylaş

FORUM: BARIŞI KAZANMAK İÇİN NE YAPMALI?

Aydınlara, akademisyenlere, gazetecilere sormaya devam ediyoruz: Türkiye’nin içine sokulduğu savaşa karşı, barışın kazanılması için sizce neler yapılmalı?

ASLOLAN BARIŞTIR

Metin Bakkalcı (Türkiye İnsan Hakları Vakfı/TİHV Genel Başkanı):

Tek cümleyle: ‘Savaş öldürür!’ İnsanları öldürüyor, canlıları öldürüyor. Doğayı bütünüyle yaşanamaz hale getiriyor. Her şeyden önemlisi, insanların yaşamı olduğuna göre aslolan barıştır. Bundan öte hiçbir şey kıymetli olamaz. Türkiye’de ne yapılacak ne edilecekse her şey insan yaşamı için olmalıdır. Ama göz göre göre Türkiye’de her gün yeniden acılara tanıklık ediyoruz, tanıklıktan öte bu acıları yaşıyoruz. Bir an önce bu acıların son bulması, bu çatışmanın son bulması için ‘Aslolan barıştır’ şiarıyla bütün toplum olarak doğrudan barışa müdahil olmak zorundayız. Şahsen ben büyük bir utanç duyuyorum. Savaş denen şey politikanın yürütülüş şekillerinden birisi. Biz sözün alanını büyüteceğiz ki toplumun her bir yanında çatışma ortamını, küçük bir kesimin istediği bu ortamı ortadan kaldıralım.


SUSMA, SUSTUKÇA CENAZELER GELECEK

İrfan Aktan (Gazeteci-Yazar):

1 Mart 2003’te ABD’nin Irak işgalini protesto etmek ve TBMM’nin savaş tezkeresini onaylamasını engellemek üzere yüz binlerce insan Ankara’nın Sıhhiye Meydanı’nda toplanmıştı. Biz gazeteciler, Türkiye Gazeteciler Sendikasının “Savaşa değil, barışa haber” pankartının arkasında yürüyorduk. Ülkenin dört bir yanından otobüslere, trenlere doluşan insanlar meydanda haykırıyordu: “Susma, sustukça cenazeler gelecek”, “çıkarsa tezkere Tayyip gitsin askere.” Türkiye’de devletin Kürt hareketine yönelik savaşına karşı aynı sloganları gür bir sesle dile getirenleri ise göremiyoruz meydanlarda.   
Biliyoruz, başkasının savaşına karşı çıkmanın maliyeti, kendi devletinin savaşına karşı çıkmaktan çok daha düşüktür.Türkiye’den İsrail’e karşı Filistin’in yanında yer almakla İsrail’den Filistin’in yanında yer almak kıyaslanabilecek pozisyonlar değil. Tel Aviv’de Filistinli çocukların maruz kaldığı katliamlara, Ankara’da, İstanbul’da Ağrı Diyadinli iki fırıncı çocuğun katline itiraz edebilenlerdir cesur insanlar.
Savaşlar pısırıklar çağında derinleşir. Korkakların konforlu bir hayatla ödüllendirildiği zamanlarda “kariyer ve statüyü” özgür bir ülkede yaşamaktan ibaret sayıp Kobanêli çocuklar için park yapmak üzere Suruç’a giden ve orada katledilenlerdir kahramanlar.
Savaşın müsebbipleri güçlüler olunca barış talebini sadece cesurlar dile getirir. Devlet “çözümden” bahsettiğinde savaş zamanının “apoletlileri”, yıllarını barış mücadelesine adamış olanları sağa-sola itekleyip sahnenin en önünde belirirler. Şu sıralar yine bunun kesif örneklerine tanığız. Kimileri hararetle, kimileri de utana-sıkıla barış gemisini terk edip iktidarın limanına demir atmaya başladı bile. Yarın-öbür gün “çözüm” süreci başladığında yine sahnenin en görünür yerine onlar kurulacak. Çünkü bu ülkede suçluları günahlarından arındıran hafızasızlık ırmağı her zaman coşkuyla akar.
Türkiye devleti Kürtlere, hareketlerine yönelik savaş kararı aldığında sahne de dekor da değişiyor ve ortaya bir anda “o ses Türkiye” yarışması çıkıyor. Dünün “çözümcüleri” devletin savaş gerekçelerine kılıf uydurmaya, dilinden barışı eksik etmeyen Kürt liderlerine parmak sallamakta birbirleriyle yarışıyorlar.
Antikürt hıncı 24 Temmuz’dan bu yana kapsamlı savaşının meşruiyet zemini olarak kullanan devlete karşı birkaç cılız ses dışında Türkiye’nin batısında ABD’nin Irak savaşına karşı yapılanın binde biri oranında itiraz yükselmiyor. “Çözüm sürecinde” olabildiğince barış yanlısı olarak konumlananlar, savaş tamtamları çalınınca yavaş yavaş “güçlüye” meylediyor. Ama güçlünün “sıcak çorbası” onları zehirleyip onursuzlaştırırken, suskunluk sarmalını cesurlar, onurlular, evlatlarını kaybeden acılılar yıkıyor, yıkacak. Onlar susmadıkça gözlerini gelen tabutlara dikmiş, AKP’li Salim Uslu’nun tabiriyle cenaze törenlerini “başarılı organize” edenler kaybedecek, cenazeler gelmeyecek.


HER TÜRLÜ ŞİDDETİN VE AYRIMCILIĞIN KARŞISINDAYIZ

Av. Yasemin Öz (Kaos GL Yönetim Kurulu Üyesi, Feminist Aktivist):

Türkiye’de barışın oluşabilmesi için iktidar ve güç olanakları için kullanılan şiddet son bulmalı, konuyla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır. AKP, Türkiye’de erken seçime gidilirken kaos yaratmak için provoke etmektedir. Şu dönemdeki bütün şiddetin sebebi ve sorumlusu AKP ve iktidar hırsıdır. Bu noktada Kürt hareketi de çok dikkatli davranmalıdır. Şiddete şiddetle karşılık vermekten ve misilleme türü eylemlerden vazgeçmeli, devlet şiddetini teşhir eden bir çizgide muhalefet yapmalıdır. LGBT hareketi yirmi yıldır barış için ses çıkarıyor. Her türlü ayrımcılık ve şiddetin karşısındalar, bugün de yaşanan şiddet ortamında sessiz kalmıyor, her türlü şiddete; hem kadına yönelik şiddete, hem Kürt halkına dönük şiddete karşı açıkça taraf oluyor. Tüm muhalif kesimlerin de bu şiddet ortamının bir an önce durması, barışın tesis edilmesi için daha aktif, daha sorumluluk alan bir çizgiye gelmesi gerekiyor. LGBT hareketi ilk günden beri barışla ilgili inisiyatif aldı. Tüm diğer toplum kesimlerinden de aynı duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.


ÇÖZÜM SÜRECİ YENİDEN BAŞLAMALI

Fatoş Güney:
Buzdolabına konulduğu söylenen çözüm süreci yeniden başlamalıdır. Taraflarla hiç vakit kaybedilmeden görüşülmelidir.

HERKES İÇİNDEKİ 'FAŞİSTİ' ÖLDÜRMELİ

Şebnem Sönmez (Oyuncu): Barış için herkesin içindeki ‘faşisti’ öldürmesi gerekir.


İNSANLARI BU TOPRAKLAR İÇİN ÖLMEYE DEĞİL YAŞAMAYA ÇAĞIRMA ZAMANI

Dr. Murat Özveri (Kocaeli
Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi):

Soru net, yanıtı önemli ve ne yazık ki şunları yaparsak barış kazanır diyebileceğim bir yanıt da bende yok.
Sadece toplumsal hafızayı imdada çağırabiliyorum.
Son otuz yılda zulmün, ölümün, işkencenin, aşağılamanın, insanı insan olduğundan utandıracak uygulamaların tamamı denendi.
Savaşın her türlüsü sürdürüldü. Bir avuç kan içici savaş baronunun dışında hiç kimse kazanamadı. Türkiye’de siyaset, ekonomi, sosyal yaşam savaşın ablukası altında nefes borularımızı tıkadı.
Çatışmasızlık süreci, çözüm süreci, adını ne takarsanız takın kanın durduğu çok kısa zaman diliminde ise, hepimiz rahatladık. Ticaret canlandı, umutlar tazelendi, siyaset silahların gölgesinden uzaklaşıp yol almaya başladı. Dil farklılaştı. Umutlar tazelendi. Hepsi hepsi üç yıl, dört yıl içerisinde oldu bunlar.
Barışa fırsat verildiğinde barış ağacının yeşereceğini, en acılı, en unutulmaz denilen günlerin unutulacağını, halkların güvenli geleceğe bakacaklarını, çatışmaların durduğu bu kısa zaman dilimi hepimize gösterdi.
Bu basit mukayeseyi yapan sıradan bir aklın savaş istemesi için savaştan özel bir çıkarının olması gerekir. Aksi halde sıradan, aklı başında bir insanın otuz yılı karşılaştırıp hangi gerekçeyle olursa olsun çatışmadan yana tavır alması bir akıl tutulmasıdır.
Bu akıl tutulmasına karşı halkların vicdanına sığınıp bu vicdanı göreve çağırmaktan başka çözüm göremiyorum. Savaşan iki güç bir süre sonra birbirine benzemeye başlar derler. Bu benzeşme ayniyete dönüşmeden, ölmekten öldürmekten kaçınacak bir eylemliliğe çağrı yapmak gerek.
Devlet madem dinlemiyor, dinlemeyecek, siyasetin nefes alması için çatışmadan kaçınan, öç alma yerine inadına barış diyen bir eylemliliğe, kimse muhatap PKK mı, HPG mi KCK mı, hepsi mi davet etmek gerek.
Korktular, iki bomba yalvarmalarına neden oldu, terörün başını ezeceğiz, Türk’ün gücünü göstereceğiz, desinler. Hiç bir şey bir gencin yaşamasını sağlamaktan daha cesur bir eylem daha soylu bir eylem olamaz. Yaşatmaktan daha cesur, daha kahramanca bir tavır yoktur. Bu topraklar için yeterince insan öldü. Bu topraklar için insanları yaşamaya davet etmek gerek.


SENDİKALAR SAVAŞA KARŞI MİTİNGLER DÜZENLEMELİDİR

Salih Doğrul (Genel-İş Diyarbakır 1 No’lu Şube Başkanı) :

Özellikle 7 Haziran’da hükümetin kaybetmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık isteğinin suya düşmesiyle kirli bir oyun döndüğü ortaya çıktı. Silopi’den başlayan Varto’da devam eden ve Silvan’da, Lice’de süren çatışmalı ortam tabii bölgede herkesi tedirgin ediyor.  Ancak şunu görmek lazım, Türkiye’de, ortak akıl ortak vicdanı ortaya çıkarmak lazım. Gezi sürecinde batıda, yaşayan halkımız insan haklarının nasıl ayaklar altına alındığını birebir yaşayıp, gördüler. Ortak bir duygu yaşanması olmuştu. Bu nedenle bu şekilde bir toplumsal duyarlılığın gelişmesi gerekiyor. Hükümetin ve devletin kimin evladını cepheye sürdüğünü sorgulamak gerekiyor. Ölen işçi, emekçilerin çocuklarıdır. ‘Şehitler gelmeye devam edecek’ sözü  kabul edilebilir bir söylem değildir. Cumhurbaşkanı bu kadar rahat bir şekilde kullandığı bu cümleye ve harekete geçişe özellikle ağlayan annelerin de karşı koyması gerekiyor. Annelerin bu sürece öncülük etmesi gerekiyor. Bölgede, Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri bir çağrı yaptılar; Türk, Kürt tüm halklardan annelerin bu işe el koyması ve ortak ses çıkarması gerektiğini söylediler. Bu önemlidir. Müzakere sürecinin tıkanması PKK’nin de bir reaksiyon göstermesine sebep oldu ama bu süreçte karşılıklı bir sağduyu gerekiyor. Birilerinin iktidar hırsı için evlatlarımızı karşı karşıya getirmeye hakkı yok.  O yüzden kesinlikle ortak aklın ortaya çıkması gerekiyor. Tüm toplumsal kesimler, tepkilerini demokratik yollarla tepkilerini dile getirmelidir.
Gezi’de ağaç kesimiyle başlayıp, hak ihlalleri ve gelecek talebi için ortak akıl sergilenmesi bugünün de ihtiyacıdır. Türkiye’nin bütünün de bir eylemlilik süreci olması gerektiği kanısındayım. Canlar ölmesi ve daha büyük olayların yaşanması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye uzun süreli ve bu süre zarfında iç savaşı yaşayabilecek kaygısı taşınıyor. Toplumsal duyarlılık eylemliliklerle, mitinglerle sağlanmalıdır. Sendikalar kendi alanlarında bu duruma karşı ortak tepkiyi örgütlemeli ve savaş haline karşı çıkmak için adımlar atmalı, mitingler düzenlenmelidir.

ÖNCEKİ HABER

Milyarları harcayıp halktan gizliyorlar!

SONRAKİ HABER

Muhalifler: Eğit-Donat grubunu Nusra'ya Türkiye yakalattı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa