15 Ağustos 2015 00:09

Kimin savaşı?

Paylaş

İstanbul'dan Tekstil işçisi

Merhaba Evrensel okurları; yeni başladığım işyerimin durumunu anlatmak istiyorum. Sabahları 6’da kalkıp 7’de servise binip 1.5 saatlik yoldan sonra işyerine ulaşabiliyoruz. Soyunma odalarındaki kadınların bütün telaşına rağmen eksilmeyen esprileri ve gülen yüzlerle işe başlıyoruz. Fabrikanın büyüklüğüne oranla tuvaletlerin bire indirgenmesi, soyunma odalarının çok küçük olması gelişen teknolojik makinelerin yanında bizim ne kadar aleyhimize işlediğini görüyorum. Adet ile iş yapıyoruz. Eskiden iş adetini ortacı olarak çalışan arkadaşlarımıza saydırırlardı. Şimdi her makinenin otomatik bir sayacı var. Her gün çıkan adedin üzerine sayı ekliyorlar. Her gün bu adedi çıkarabilmek için can hıraş çalışıyoruz. On dakika çay molası, kırk beş dakika yemek arası. Koştur koştur yemek sırasına dakikalarca sırada bekle. Yemeklerde kötü çıkıyor zaten. Açta kalabilirsin. Akşam olduğunda servise bindiğimiz de dermanımız kalmamış oluyor. Yanındaki arkadaşın ile sohbet edemiyorsun bile.
Serviste gidebilme telaşına rağmen ülkenin sıcak gündemini yine de tartışıyoruz.
Suruç’taki kanlı patlamayı hiç bir insan yüreği kaldırmaz. Bütün tepkiler ortakken, iki polisin evlerinde vurulması ve AKP Hükümeti’nin PKK’nın kamplarını bombalaması üzerine başlayan çatışmalar ve gelen şehit cenazeleri ile işçilerin arasında başka bir duygu oluşmasına sebep oldu. Bütün insanların tepkisi İŞİD barbarlığına karşı idi. İŞİD barbarlığını unutup, gencecik bedenler Suruç katliamı dışında iş arkadaşlarımın deyimiyle teröristler tartışılıyor. Karadenizli bir abla işi daha da abartarak yanındaki Kürt arkadaşının ismini tartışıyordu.
“Senin adın neden Eylem. Siz Kürtler çocuklarınıza kırdılı döktülü isimler koyuyorsunuz” diyerek tartışıyor yıllardır yan yana çalıştığı arkadaşının ismini.
Hep yan yana çalışan biz işçilerin savaşı değildi bu savaş. Kimin savaşıydı? Biz işçilerin savaşı fabrikada daha çok iş çıkarmak değil miydi? Ne oldu da birbirimize hesap sorar olduk. Asgari ücret almamıza rağmen ne kadar iş çıkarırsak çıkartalım maaşımız aynı idi.
Aslında işçiler savaş istemiyor. Kimsenin ölmesini de öldürülmesini de. Suçluyu hep başka yer de arıyorduk. Ölenler hep suçlu. Savaşı çıkaranlara kim hesap soracak. Ne yoksulluklarla  büyüttükleri çocukları ölürken, yaşama koşullarına rağmen kim verecekti hesabını. Bedeli ne olursa olsun çocuklarını askere göndermeyen bakanlar mı? Yoksa fabrikasında çalışan işçiler mi? İşyerinden baktığımızda memleketin genel görünüşü hiçte iyi görünmüyor.

ÖNCEKİ HABER

Patronun polisi var, benimki nerde?

SONRAKİ HABER

Barış işçilerin birliğine hizmet eder

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa