14 Ağustos 2015 00:40

Düşünce Suçları Müzesi kuruldu: Toplumsal bellek bir tık uzakta!

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

Düşüncenin suç, ifade özgürlüğünün mahpus olmaya mahkum olduğu bu coğrafyada, nice yazar, gazeteci, aydın ve sanatçı vatan hainliği ile suçlandı, sürgün edildi, hapis yattı ve öldürüldü. Yazdığı şiirler ve yazıları nedeniyle 11 ayrı davadan yargılanıp vatandaşlıktan çıkarılan Nazım Hikmet, 'Türklüğe hakaret' ettiği gerekçesiyle hedef gösterilerek 19 Ocak 2007'de öldürülen gazeteci Hrant Dink, 'devrimcilere yardım ve yataklık', 'halkı suç işlemeye teşvik etmek' suçlamalarıyla hakkında 100 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan sinemacı Yılmaz Güney ve daha niceleri... Toplumsal belleğinizi tazelemek ve oturduğunuz yerden sanal bir müzede gezinerek Türkiye'nin insan hakları tarihine göz atmak istiyorsanız size iyi bir haberim var: Düşünce Suçları Müzesi.
2014 yılında kurulan Düşünce Suçları Müzesi, yollara düşmeden girip gezebileceğiniz, size yalnızca bir tık uzaklıkta olan sanal bir müze.

Geçmişten günümüze düşünce suçundan yargılanmış, mahkum edilmiş, sürgüne gönderilmiş insanların büyük çoğunluğunun hikayesine bu müzeden ulaşmanız mümkün. www.dusuncesuclarimuzesi.net adresine tıkladığınızda müzenin önü, Türkiye'nin güncel görünümünü özetliyor. IŞİD'den kaçan Suriyeli sığınmacılar akın akın gelmeye devam ediyor. Doğu Karadeniz yaylalarını birleştirmeyi amaçlayan Yeşil Yol projesi köylülerin beklenmedik direnciyle karşı karşıya. Koalisyon masasının hızı ise tıngır mıngır.  Karikatürlerin ve animasyonların üstüne gittiğinizde o olay hakkında bir özete, tıkladığınızda ise daha geniş bilgiye ve linklere ulaşabilirsiniz. Meydandaki binadan içeri girmek için kapıyı tıklamanız yeterli. İçeride size yardımcı olacak bir danışman da var. Fakat dilerseniz müzeyi yalnız da gezebilirsiniz. Salonun sol tarafında bulunan savcının odasının önünde bekleşen insanlar var. Bu odada savcılık tarafından halen soruşturulan düşünce suçlarıyla tanışabilirsiniz. Aynı koridorda bulunan diğer oda ise yargılanmakta olan düşünce suçlularıyla tanışabileceğiniz mahkeme var. Koridordaki son oda ise bir tür cezasızlık odası da diyebileceğimiz hasıraltı. Bu odada hangi tür suçlara göz yumulmuş, hangi konu hasıraltı edilmiş görebilirsiniz. Koridorun sağ tarafında ise mezarlık, sürgün ve hapishane var. Dünyanın en hudutsuz mezarlığında kimler yatmıyor ki? Sabahattin Ali'den Yaşar Kemal'e,  12 Eylül kurbanlarından Gezi'de ölen gençlere kadar doğrudan ya da dolaylı olarak devlet eliyle öldürülmüş nice can.
Müze ilhamını, toplumun baskı ve zulme karşı direnişini simgeleyen mizah kültüründen alıyor. Sitenin yaratıcıları, Nasreddin Hoca, Aziz Nesin ve son olarak Gezi Direnişi'ni bu kültürün dama taşları olarak nitelendiriyor. Müzeyi, sitenin yaratıcısı Şanar Yurdatapan ile konuştuk…

Sanal müze oluşturma fikrine ne zaman karar verdiniz, nereden çıktı bu düşünce?
Bu müzenin bir fiziki geçmişi de var. 1995 yılında Yaşar Kemal için ilk sivil itaatsizlik eylemleri  başladığında bu çok popüler bir olaydı. O vakit ki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti hayli tutucu bir kuruluştu. Ama Yaşar Kemal Cumhuriyet gazetesinden geldiği için sahip çıktı ve şöyle bir fikir doğdu; bütün yasak kitapları müze gibi toplayalım bir yerde... Gazeteciler cemiyetinin Basın Müzesi vardı. Orada bir yer ayırılacak ve bu yapılacaktı. Sevgili Aziz Nesin sağdı o vakit, hemen gidip elindeki Marko Paşa'ları paketleyip yollayıverdi. Bir yerden sonra baktılar ki sadece Yaşar Kemal değil, özellikle de Kürt meselesi yüzünden ceza almış olan insanların da suçuna iştirak ediliyor. Durum böyle oluca Cemiyet yan çizdi bu düşünceden. Bu olayın ardından İzmir'de bir gurup avukat paralel şekilde bir çalışma başlattı. Bir gurup arkadaş eski bir Rum evini el birliğiyle onardı ve "Düşünce Suçları Sergisi" olarak açtı. Ama ne yazık ki burayı sürekli açık tutacak kaynaklar sağlanamadı. Yıllar sonra Hrant Dink'in yargılanması döneminde 6-7 Eylül sergisine yapılan saldırı, emek emek hazırlanan belgelerin polis koruması altında tahrip edilmesi başka bir gerçeği düşünmeye yönlendirdi bizi. Yapmak yetmez, nasıl koruyacağız? Türkiye'de böyle fiziki bir şey yapmanın anlamı yok, çünkü polis gözetiminde her zaman böyle saldırılar gerçekleşebiliyor. Sonra teknik olarak ilerleyince 'internette biz bunu yaparsak kimse tahrip edemez' dedik. Ve çalışmalara başladık.

Projeye nasıl hayata geçirildi?
Amnesty International, Human Rights Wath, International PEN, Article 19, INDEX on Censorship, IPA, CPJ, RSF, Fredom House'un çatı örgütü olan IFEX denen bir uluslararsı kuruluş var. İfade özgürlüğü için çalışan kuruluşların üye oldukları bu örgütün Türkiye'den de iki üyesi var: BİANET ve biz. IFEX'in 2 yılda bir kongresi yapılıyor. Kongreye gitmeden evvel bir hazırlık yaptım. Tan Oral sağolsun, bana şemalar çizdi ve onların önüne geçip müzenin tanıtımı niteliğinde bir sunum yaptım. Fikir IFEX'in çok hoşuna gitti ve ilk finansmanın bir kısmını onlar sağladı.

Düşünce suçları üzerine özellikle yoğunlaşmanızın nedeni ya da dünyada bunun ilk örneği olmasının nedeni ülkedeki düşünceye ve insan haklarına saldırıyla bağlantılandırılabilir mi?
Gayet tabii... Gerçi Türkiye, dünyada bu konuda en geri kalan ülkelerden biri diyemeyiz. İyiler arasında değiliz ama bizden çok daha kötüler de var. Ne var ki Türkiye'de kültür potansiyeli var. Ama tabi Türkiye'deki olaylar bizim malzemeyi çıkarmamıza yetiyor.

'FAŞİZMLE KAVGANIN EN GÜZEL YOLU MİZAHTIR'

Düşünce Suçları Müzesi diyince insanlar kasvet dolu bir yer diye düşünebiliyor. Fakat müzenin içinde dolaşırken bolca mizah unsuruna rastlamak mümkün.
Mizaha yer veriyoruz çünkü müzede anlatılan olaylar aslında çok acı şeyler... Düşüncelerini açıkladığı için öldürülenler, hapiste çürütülenler, sürgünde yok edilenler, unutturulanlar. Bunları gelecek kuşaklara anlatırken kendi geleneklerimizden hareket edelim istedik. Sevgili Aziz Nesin'in kendisine tokat atan polis şefini yerin dibine batırdığı kitabın ön sözündeki şu cümle hiç aklımızdan çıkmadı: "Faşizmin barbarlığını anlatabilmenin en güzel yolu onun zavallılığıyla dalga geçmektir". Yapılan zulme karşı başka bir tablo gerçekleşemiyorsa mizah gelişiyor. Hiç yok zannedilen mizahın aslında içimizde olduğunu Gezi'de gördük. Bu toplumun içinde mizah var. Biz de ihmal etmiyoruz bunu.

Site için kaç kişi emek harcıyor?
Düşünce Suçuna Karşı Girişim ofisinde ben hariç 10 kişi çalışıyor. Video ekibi, haber bölümü, karikatüristimiz Sadık Pala, hukuk gurubu ve editöryal gurup var. İki noktada çok dikkat etmeliyiz: ifade özgürlüğü ve nefret söylemi. Bu ikisi arasındaki çizgi bazen çok inceliyor. B nedenle sitede emeği geçen herkes bu çizgiyi geçmemek adına titizlikle çalışıyor.

Siteye dair değişiklik planlarınız var mı?
İlk başta tek bir çizimle standart bir oda yaptık. Şimdi çizerlerden odaların şekillerini değiştirmelerini isteyeceğiz. Çünkü tüm odalar birbirinin aynı. Değiştiği vakit her girilen odada farklı bir üslup, farklı bir tat olsun istiyoruz.

ULUSLARARASI BİR SANAL MÜZE OLABİLİR

Düşünce suçları üzerine açılmış ilk sanal müze bildiğim kadarıyla...
Aslında dünyada sanal müzeler var. Fakat bizim müzemizi onlardan ayıran iki şey var. Birincisi düşünce suçları üzerine tek müze, ikincisi ise diğer sanal müzeler genellikle 360 derece çekim yöntemleriyle yapılıyor. Yani siz varolan ya da sunulmuş bir yeri gezermiş gibi oluyorsunuz. Kullanılan yöntem çok farklı.  

Yurt dışında da düşünce suçları üzerine müzeler açılırsa bir tıkla o müzelere geçiş sağlayabilecek miyiz?
Tabii. Hayalin büyüğü o zaten. Bu nedenle de biz bu işi yaparken açık kodlu bir program kullandık. İsteyen aynı kodları alır, beş kuruş para ödemeden üstüne kendi müzesini kurar. IFEX'te bu uygulamaya çok sevindi. Çünkü ilk desteği de o vermişti. Dolayısıyla herkese destek sağlamış oluyor. Bu müzenin kodları açık. Yani isteyen bir kişi veya kurum, bunları kullanarak kendi müzesini oluşturabilir. Beş kuruş ödemeden. Çünkü amacımız, uluslararası bir müzeler zinciri oluşturmak. Mesela bizim sitemizde, Nazım Hikmet odasının kapısında 3 düğme olsun.
Şili düğmesine basan, kendisini Pablo Neruda'nın odasında bulsun, Fransa düğmesine basan Louis Aragon'un, Yunanistan düğmesine basan da Yannis Ritsos'un odasında... Bu saydığım insanlar aynı çağda yaşamış, birbirlerini tanıyan insanlar. Yani müzeler birbirine böyle bağlanabilir. Bu kadar avantajlı bir iş. İnsanlar herhangi bir konuda kendi ülkeleriyle ilgili bir duruma bakarken, bunun dünyanın başka tarafındaki paralellerini ve olayları doğuran nedenlerin evrensel temellerini görebilir.

ANA SORUMLU ERDOĞAN

Son zamanlarda muhalif basına yönelik bir linç kampanyası söz konusu. Bunun en yakın örneğini Geçici Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın, Evrensel ve Özgür Gündem gazetelerini katıldığı bir televizyon programında hedef göstermesiyle yaşandı. Basın özgürlüğünü kısıtlamak ifade özgürlüğünün ve insan haklarının ihlaline girmez mi?
Basın özgürlüğünü kısıtlamak doğrudan haber alma ve özgürlüğünü kısıtlar. Aslında bütün bunlar Erdoğan'dan kaynaklanıyor. Zaten kendisi müzemizin başköşesinde sergileniyor. O bir şey dediği vakit kimsenin ona karşı çıkacak gücü yok. En yukarıdan herkese hakaret ederek, aşağılayarak toplumla ters düşüyor. Bu mantık tam bir mahalle kabadayısının mantığı. Mahalle kabadayıları eski zamanlarda hiçbir şey yokken kahvenin ortasına gidip 'var mı lan bana yan bakan' dermiş. Bu da hepsini birden bastırıyor, eziyor. Bu yüzden seçimin ertesi sabahı sevinemedim. Bu şahsın bu mağlubiyetin altından kalkmak için yapamayacağı halt yoktur diye düşündüm. Politika böyle hırslandırıyor insanları. Ana sorumlu o, ama geri kalanlar da niye kendilerini koyun sürüsü gibi sürdürüyor anlam veremiyorum.

'BU MANTIK, MAHALLE KABADAYISI MANTIĞI'

80 Darbesi'nde yurttaşlıktan çıkarıldınız. O döneme şahit olmuş biri olarak şu an içinde bulunduğumuz siyasi ortamı karşılaştırmanızı istesem…
Kafa aynı kafa. Her şeyin en iyisini ben bilirim. Bunun altına ister Kenan Evren imzasını atın ister Recep Tayyip Erdoğan'ın fark etmiyor. Gönlündeki arzu da aynı şey: diktatörce istediği gibi yönetebilmek. Fakat ikisinin arasında fark var. Erdoğan, Evren'in yaptığı şeyi yapmaya uğraştı ama yapamıyor. Dolayısıyla artık o kadar kolay bir şey değil. Türkiye'nin potansiyeli böyle bir şeye izin verebilmek için 80 öncesi gibi kana bularsanız, şehirlerde Kürtler ve Türkler birbirlerini mahalle mahalle kesmeye başlarsa o vakit yine insanlar kalkıp 'yok mu kurtarıcı, vazgeçtim ben demokrasiden, haktan hukuktan biri gelsin bunların kafasını kırsın'a varabilir durum. Şu an da bu tetiklenmeye çalışılıyor ama başarılı olamaz. O zamanki toplumla şimdiki toplum aynı değil. O dönemde unutmayın ki bir tane devlet televizyonu vardı. Basın yine aynı aşağılıklığını devam ettiriyordu özellikle de sola karşı. İnsanların haberleşme aracı bundan ibaretti, başka bir şey yoktu. Fakat şimdi öyle mi? Artık insanlar dünyanın öbür ucundaki yaşamları da görmeye başladıktan sonra istekler değişiyor. Yönetmek de giderek zorlaşıyor. Bu ve bunun gibi nedenlerden ötürü internet büyük önem arz ediyor. Bu yüzden şimdi de interneti kısıtlamaya uğraşıyorlar. Yasaklamaları yok etmeleri mümkün değil. Müzeye erişim de çeşitli nedenlerden dolayı her an engellenebilir.

ÖNCEKİ HABER

Suriyelilere çalışma izni 250 bin krona satılıyor

SONRAKİ HABER

O neyin madalyası?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...