03 Ağustos 2015 00:58

Türkiye IŞİD bahanesi ile Kürtlere saldırıyor

Paylaş

Yusuf ERTAŞ
Ali KARATAŞ

Arap basınında Türkiye’nin IŞİD bahanesi ile Kürtlere saldırdığı yönlü değerlendirmeler giderek ağırlık kazanıyor. Amer Muhsin Alahbar’daki “Bu bizim savaşımız değil” başlıklı yazısında, “Burada açık olan Türkiye’nin savaşının IŞİD’e karşı değil, Kürtlere karşı olduğudur. Bu gelişmeler IŞİD’in yayılmasından duyulan endişe nedeni ile yaşanmamaktadır. Halk savunma birliklerinin Suriye’de özellikle Halep’in dış mahallelerinden Kuzey-Doğu Suriye’ye, oradan da Kobanê ve Afrin kantonlarına Türkiye sınırı boyunca kurulan “öz yönetim”ler nedeniyledir” diye yazdı.

TÜRKİYE PAKİSTANLAŞIYOR

Abdülhamit Bayati mehrnews haber sitesindeki yazısında, “Birçok uzmana göre bu süre zarfında Türkiye’nin asıl hedef aldığı örgüt Kuzey Irak’taki PKK oldu ve IŞİD’e karşı düzenlenen saldırılar çok sınırlı sayıda gerçekleşti” diyerek şu yorumu yaptı “Birçok uzmana göre Türkiye’nin bugünlerdeki durumu Sovyet Birliği’nin Afganistan saldırısı dönemindeki Pakistan’a çok benziyor.” 

Bu uzmanlara göre bugünlerde ne yazık ki Suriye Afganistanlaştıkça, Türkiye de bir o kadar Pakistanlaşıyor”.

KUZEY SURİYE İÇİN ANLAŞMA YOK

Assafir yazarı Muhammed Ballutise iddiaların aksine Kuzey Suriye’de güvenli bölge oluşturulması konusunda Türkiye ile ABD arasında bir anlaşmanın olmadığını belirtti. Ballut Assafir gazetesindeki yazısında,  “Amerikalı bir diplomatın assafir gazetesine verdiği bilgiye göre Suriye’nin kuzeyinde Türklerle bir anlaşma yok.  Güvenli bölge için anlaşma yok. Ortak bir kara harekatı da mevcut değil. IŞİD’e karşı mücadelede Herhangi bir ılımlı muhalif grup için hava kalkanı oluşturma durumu da mevcut değil” yorumunu yaptı.


BU BİZİM SAVAŞIMIZ DEĞİL

Amer MUHSİN
Al akhbar

Türkiye, Suriye ve Irak’ta IŞİD’i ve PKK’yı hedeflediği iddiasıyla aynı anda hava bombardımanına başladı. Ancak bombardımanın ayrıntıları farklı bir hikâye anlatmaktadır. Türkiye’nin 24 ile 26 Temmuz arasında gerçekleştirdiği bombardımanda, IŞİD’in Türkiye sınırına yakın olan mevkilerine üç dalga halinde 75 bombardıman düzenlendi (Bu bombardımanların sonuçlarıyla ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.) Buna karşılık PKK’nın Kuzey Irak’ta bulunan mevkilerine 300 akıllı bomba kullanıldı ve 400 hedef bombalandı.

Bu gelişmeler diğer noktalarda da devam etti. Terör gerekçesiyle Türkiye’de bir çok kişi tutuklandı. 137 kişi IŞİD üyesi olmak ile suçlanırken 847’si PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle tutuklandı. 

Burada açık olan Türkiye’nin savaşının IŞİD’e karşı değil, Kürtlere karşı olduğudur. Bu gelişmeler IŞİD’in yayılmasından duyulan endişe nedeni ile yaşanmamaktadır. Halk savunma birliklerinin Suriye’de özellikle Halep’in dış mahallelerinden Kuzey-Doğu Suriye’ye, oradan da Kobani ve Afrin kantonlarına Türkiye sınırı boyunca kurulan “öz yönetim”ler nedeniyledir. 
Türkiye birkaç aşamada Kürt vatandaşları ile başka bir ilişkiye geçti. İki tarafta, Türkiye ile Kürt ulusal hareketi açık bir savaş konumuna geçti. 

Doksanlarda cumhuriyetin ideolojisi, Kürtleri Türk ulusuna katma üzerine inşa edilmişti. Kürtler, “dağ Türkleri” olarak nitelendiriliyordu. Türkiye, Avrupa Birliğine girmek için gerçekleştirdiği girişimlerden sonra azınlıkların hakları konusunda itiraflarda bulundu. Onları katletmek yerine ulusal kumaşın bir parçası olarak onları entegre etmeye çalıştı. 
Daha önceki dönemlerde kimliklerini açıklamaktan korkan Kürtler, iktidar partisinin meclis çoğunluğunu seçimlerde elinden aldıktan ve Türkiye’nin güneyini saran askeri bir bölge oluşturduktan sonra Türkiye iktidarı, savaş seçeneğine yeniden dönmüş durumdadır.

Burada sorun, Türkiye’nin PKK’ya karşı savaşı dışarıya ihraç etmesi ve iç siyasette kullanmasıdır. Planlarını Arapları da kullanarak hayata geçirmektedir. Ankara Ahrar üş Şam gibi kendine yakın İslamcı gurupları kullanmaktadır. IŞİD’in boşalttığı alanlara, Kürt kantonları arasında bariyer oluşturmak için bu grupların yerleşmesine yardımcı olmaktadır. Türkiye’nin tecrübesi, küritlerle ortak yaşam konusunda başarısız olmuştur. Ve yeniden ateşle karşılık vermeye başlamıştır. Silahlarıyla ve bölge ülkelerinde olan paralı çeteleri ile. Bu yaklaşımla ortak olmak ve bunun faturasını ödemek bizim yararımıza mı?
Suriye savaşı, mezhepler ve milliyetler arasındaki gerilimlerin artmasının kapısını açtı. Burada önümüzde iki seçenek var; ya ülkemiz düşmanlar için sürekli bir savaş alanı olacak, kendi hesaplarını yapacak, birikmiş davalarının ve düşmanlıklarının mirasını bize bırakacaklar. Veya bu trajediden yeni bir yaklaşımla, ülkedeki halk arasında birlikte yaşamanın yolunu bulacağız.


SURİYE AFGANİSTANLAŞTIKÇA, TÜRKİYE DE PAKİSTANLAŞIYOR

Abdülhamit BAYATİ 
Mehrnews

Geçen 7 gün içerisinde 20 Türk güvenlik görevlisi ve vatandaşının terör saldırıları sonucu hayatını kaybetmesi, Türkiye Pakistanlaşıyor mu? sorusunu akıllara getiriyor. Suruç’ta düzenlenen terör saldırısı sonrası, Türkiye de bunu sebep göstererek Kuzey Irak’taki PKK kampları ve Suriye’deki IŞİD kamplarına hava saldırısı düzenlemeye başladı. Burada ilginç olan ise birçok uzmana göre bu süre zarfında Türkiye’nin asıl hedef aldığı örgüt Kuzey Irak’taki PKK oldu ve IŞİD’e karşı düzenlenen saldırılar çok sınırlı sayıda gerçekleşti.

AKP yönetimindeki Türkiye’nin IŞİD mevzilerine saldırması birçok kişi tarafından şaşkınlıkla karşılandı çünkü AKP geçen 3 sene boyunca Suriye hükümetinin devrilmesi için elinden her ne geldiyse yaptı ve bunun için El Nusra ve IŞİD gibi terör örgütlerine de dolaylı veya doğrudan destek vermeyi ihmal etmedi. Şimdi ise Beşşar Esad’ın en ciddi muhaliflerinden biri olan IŞİD’e saldırmak ise biraz tuhaf geliyordu.

TÜRKİYE UZAK YILLARDAKİ  PAKİSTAN’I ANDIRIYOR

Birçok uzmana göre Türkiye’nin bugünlerdeki durumu Sovyet Birliği’nin Afganistan saldırısı dönemindeki Pakistan’a çok benziyor. Bu uzmanlara göre bugünlerde ne yazık ki Suriye Afganistanlaştıkça, Türkiye de bir o kadar Pakistanlaşıyor.
Sovyet Birliği’nin Afganistan saldırısının ardından ABD’nin, Sovyet Birliği’ni Afganistan bataklığında yenebilmesi için gereken savaşçı ve cihatçıların Afganistan’a gönderebilmesi için en uygun ülke kuşkusuz Pakistan’dı. O dönemde Selefi ve Tekfiri cihatçılar birçok ülkeden Pakistan’a gelerek oradan da Sovyet askeri birliklerine karşı savaşmak için Afganistan’a geçiyorlardı ve bu arada Afganistanlılar da eğitim almaları için Pakistan’a geçip ve Amerikan ve Pakistanlı istihbaratçılar tarafından gerekli eğitimi gördükten sonra Afganistan’a geri dönüyorlardı.

Ama burada önemli ve bir o kadar da ilginç olan ise bir süre sonra Sovyet Birliği Afganistan’dan çekilmesine rağmen cihatçı gruplar Afganistan’da kaldı ve Taliban gibi ve daha sonraları ise El Kaide gibi Selefi-Tekfiri terör örgütlerinin alt yapısını oluşturmaya başladı. Pakistan’ın çabalarıyla ve harcadığı paralarla ve bu ülkede eğitilerek Afganistan’a gönderilen cihatçı Talibanlar bir süre sonra kontrolden çıktı ve Pakistan’ın kendi ulusal güvenliğini tehdit etmeye başladı.
Bugünlerde ise Suriye’de baş veren olaylara bir göz atarsak:

1)- Selefi-Tekfiri grupların Suriye’de ve hatta Suriye’ye geçmek için güzergah olarak kullandıkları Türkiye’deki varlığı bir zaman ayarlı bomba gibi ve Türkiye’nin milli güvenlik endeksini büyük oranda aşağıya çekmekte.

2)- Bölgede yığınmış ve toplanmış Para, Silah ve Cihatçıların ve bu üçlünün ortaya çıkardığı korkunç terör kapasitesi her an Türkiye’ye karşı devreye geçebilir.

3)- Türkiye’nin kendi içinde uyuyan aşırı dinci ve Selefi gruplar taze bir can bulmuş ve Arap, Avrupa ve Kazaklardan gelen Selefi gruplarla ilişki kurmayı başardı ve bu da başka bir sorun.

Şimdi bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman, gün geçtikçe ve AKP’nin de tutunduğu yanlış bölgesel politikalardan vazgeçmedikçe, Suriye Afganistanlaştıkça, Türkiye’de Pakistanlaşmaya doğru hızlı adımlarla ilerliyor gibi gözüküyor.


TÜRK KÜRT ÇATIŞMASI SURİYE REJİMİNE HEDİYE

Abdulbari ATWAN 
Rai alyoum

İki gün önce Şam’da sendikaların ve meslek birliklerinin toplantısında başkan Beşar Esad, konuşmasında kötümser bir tablo çizdi. Ordunun yeni silahlarla donatılmış muhalefet karşısında birçok cephede savaşma yeteneğinin kalmadığını itiraf etti. Daha önemli alanları savunmak için geri çekildiğini söyledi.  Bunların arasında “Suriye kıyılarında bir alevi devletinin kurulmasının başlangıcı da dâhil olmak üzere” yeni yorumların yapılması için bir yelpaze açtı.

Suriye ordusu dört yıl süren yıpratma savaşından sonra ciddi bir yorgunluk yaşıyor. Ordunun beslenme hatları güvensiz ve aralıklı. Lakin iktidarın önümüzdeki haftalarda veya aylarda düşeceği fikri erken olabilir. Çünkü sahada bölgesel alanda ve uluslararası alanda iki alandaki büyük değişikler “Ortadoğu” olarak adlandırılan coğrafyaya büyük etkisi olabilir.  

Suriye sahnesinde, kâğıtların yeniden karılmasına ve yeni ittifakların ortaya çıkmasına neden olabilecek aynı zamanda geçici bir süreliğine de olsa üzerindeki baskıyı hafifletecek önemli gelişmeler yaşanmaktadır. 

Birincisi; Türkiye iktidarı ile PKK arasında yükselen çatışma ve iki taraf arasında 2013’ten beri devam eden ateşkesin son bulması, Türkiye’de mezhepsel etnik çatışma olasılığını arttırıyor demektir. 

İkincisi; Amerika ve İran arasında nükleer anlaşma, iki taraf arasında, Irak ve Suriye’de anlaşmaları da kapsayacak şekilde bölgesel anlaşmalarla genişleyerek devam etmektedir. Bu durum Suudi Arabistan ve Türkiye’yi de etkilemektedir. 
Birinci gelişmeden başlayacak olursak Türk Kürt savaşı, Kürtleri Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de daha önce olmadığı kadar Ankara’ya karşı daha güçlü bir şekilde birleştirmektedir. Ve aynı anda Kürtler, Şam rejimine yakınlaşmış veya onu rahatlatmış durumdalar. 

Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta ise Türkiye’nin erken bir seçime gitmesi durumunda Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisinin istediği şekilde çoğunluğu parlamentoda sağlayarak sonuçlanmayacak olması. Çünkü Kürtler, Alevilerle, toplumsal muhalefeti temsil eden diğer partilerle ve azınlıklarla ittifak içerisindedirler. Bütün bu kesimler toplamda Türk halkının yarısından fazlasını oluşturmaktadır. 

Ama eğer ikinci noktaya Amerikan İran nükleer anlaşmasına gelecek olursak, düşman olandan artık düşman olmayan ve müttefik olan İran sisteminin transferi, Suriye rejimi kendine karşı yapılmış bir anlaşma olarak algılamaktadır. 


WASHİNGTON AİLE ANKARA ARASINDA İHTİLAF; KUZEY SURİYE İÇİN ANLAŞMA YOK

Muhammed BALLUT

Amerikalı bir diplomatın assafir gazetesine verdiği bilgiye göre Suriye’nin kuzeyinde Türklerle bir anlaşma yok.  Güvenli bölge için anlaşma yok. Ortak bir kara harekatı da mevcut değil. IŞİD’e karşı mücadelede Herhangi bir ılımlı muhalif grup için hava kalkanı oluşturma durumu da mevcut değil. 

 

ÖNCEKİ HABER

Şengal’de katliam sürüyor

SONRAKİ HABER

Tamiri zor bir süreç başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...