03 Ağustos 2015 00:51

Beyazperde’den çiçeklerin renkli dünyasına

Paylaş

Mesut KARA

Pervin Par 40 yılı aşkın bir süredir sinemadan uzak yaşayan, geçmişiyle tüm bağlarını koparmış ve neredeyse tüm anılarını silmiş, Türkiye sinemasının unutulmayan yüzlerinden, önemli oyuncularındandı. Çocukluğunda rüyalarına giren, tutkuyla bağlandığı sinema oyunculuğuna Muradın Türküsü gibi önemli bir filmle başlamış, Haremde Dört Kadın, Hudutların Kanunu, Gurbet Kuşları gibi iyi filmlerde oynayarak “iyi filmlerin iyi oyuncusu” olarak ünlenmişti. 50’li yılların ikinci yarısında Muhterem Nur ve Belgin Doruk’la birlikte en çok aranan başrol oyuncusu olmuş, bu ününü 60’lı yıllarda da sürdürmüştü. 

1939 yılında Bursa’da doğan Pervin Par’ın çocukluğu İzmir’de geçmiş. Gerçek adı Pervin Doyum. Çocukluk yıllarında başlamış sinema tutkusu. Öyle bir tutku ki çocuk yaşlarda, bu isteğine karşı çıkan ailesine rağmen evden kaçıp İstanbul’a gelecek kadar güçlü. Hiçbir yeri bilmiyor, hiç kimseyi tanımıyordur İstanbul’da. 

Pervin Par çocuk yaşlarda bir fotoğrafçıda, Foto Can’da çalışmaya başlar. Fakat aklı fikri sinemadadır. “Ben sinema oyuncusu olacağım” diye tutturur. Ailesi kesinlikle karşı çıkar bu isteğine. Pervin Par’ın gözü karadır, cesurdur. Rüyalarına giren bu tutkusunu gerçekleştirmek için İstanbul’a gelir. “Artist” olmak için evden kaçmıştır. Üstelik 70’li yıllarda çokça tanık olduğumuz, insanların artist olmak için evlerinden kaçtığı, soluğu İstanbul’da, Beyoğlu’nda aldığı yıllar değildir henüz. Tabii ailesi evlatlıktan reddeder, uzun süre konuşmaz. “Çok gençtim. Foto Can’ın oğlu vardı, onunla birlikte İstanbul’a gittik. O da sinemacı olmak istiyordu. O olamadı, geri döndü sonra.”

‘NAİF BİR OYUNCUYDUM, DAHA YIRTIK OLMALIYMIŞIM’

O yıllarda yayınlanmakta olan Artist dergisini edinir. Görüşmeye gittiğinde gazeteci Lütfi Gökmen de oradadır. “Ben artist olmak istiyorum” der. “Lütfi Gökmen şöyle bir baktı, ‘çok şanslısınız’ dedi. Duru Film bir film yapacakmış, yeni bir yüz arıyorlarmış. ‘Seni oraya götüreyim, beğenirlerse olur’ dedi. Orada Atıf Yılmaz gördü beni, ‘tamam’ dedi. Müthiş bir şans, inanılmaz bir şans. İstanbul’a gittiğimden 1-1,5 ay sonra ben filme başladım. İlk filmim Gelinin Muradı’dır. “Gelinin Muradı çok iyi bir filmdi. Arka arkaya filmler başladı. Özellikle iyi filmleri kovalardım. Artist mecmuasının sahipleri değişmişti.

Yanılmıyorsam Recep Ekicigil almıştı. Gurbet Kuşları’nı yapacaklar Ekicigiller. Rejisöre ihtiyaçları var, karar veremiyorlar. Ahbaplık ediyorsunuz insanlarla. Ben ‘bunu Halit Refiğ’ yapar diye atıldım ortaya. Halit benim bir, iki filmimde reji asistanıydı. Bir nevi baskı yaptım, zorladım filmi Halit’e vermeleri için ve çok da iyi oldu. Naif bir oyuncuydum, çok kırılgandım. Daha yırtık olmalıymışım. Ama ben onu kendime yakıştıramıyordum. Tabii bu oyununuza da yansıyor.”

Pervin Par bütün naifliğine, kırılganlığına karşın aklına yatmayan her şeye başkaldırır, mücadele eder. Yalnız kalmaktan korkmaz, tek başına ayakta kalmanın mücadelesini verir hayatı boyunca. “Bu benim tercihimdi, insanlar zorlamadı buna beni. Zor oldu ama başardım.” Bütün bu zorluklara göğüs gerer, kimsenin himayesinin altına girmek, ödün vermek istemez.  

‘İÇİMDE GÖZLERİ YARI AÇIK UYUYAN TUTKU İTİYOR BENİ’

İstanbul’da yaşamak, ayakta kalmak zordur. Yıldız olsanız da zordur bu, çoğu zaman. Yarın güvenceniz yoktur. Pervin Par da sinema krize girdiği dönemlerde zorlu günler yaşar. Sahneye çıkmak zorunda kalır. “Birikimim olsaydı ben sahneye çıkmazdım. Sahneye kendimi göstermek, ‘aman ne hoş kadın’ dedirtmek için çıkmadım ki. Kimseye muhtaç olmadan, ‘benim yaptığım bu, ne verirsiniz’ pazarlığını yaparak yaşadım. Bu büyük bir özgürlüktü, ayakta kalabilmenin mücadelesiydi. Ya da ne yapacaksınız? Bir erkeğin karısı, sevgilisi, metresi olacaksınız. Yaşamak mecburiyetindesiniz. Sinemadan tanınıyorsunuz zaten, teklif de geliyor. Tekrar gidip kasiyerlik falan yapamazsınız. Maksim Gazinosu’nda başladı sahne. Sinemadan iyi teklifler, yeterli teklifler gelse niye çıksın ki insanlar sahneye. Birçok arkadaş bunu yaptı. Sinemada krizin başlangıcıydı sanıyorum. Hayatınızda sizi finanse edecek erkek yoksa siz ancak geçinirsiniz. Ben de kendimi hiç finanse ettirmedim. Ben biraz özgürlüğüme düşkünüm, biraz dik kafalıyım.  

Bir ahbabının önerisiyle İzmir’e yerleşmeye karar verir. Ailesi de İzmir’de oturuyordur nasılsa. Bir iş yapması gerekiyordur, yine arkadaşlarının önerisiyle çiçekçilik yapmaya karar verir. Çiçekleri çok seviyordur, yıldır sürdürdüğü çiçekçiliği de. Küskün değildi Pervin Par ama bütün geçmişiyle bağlarını koparmıştı. “Sinema çevresiyle kopardığım gibi arkadaşlarımla da bağım koptu. Aykırı düşünüyorum, belki ondan” diyor. “Zamanla hatırlanmak istememek gibi bir duygu mu oluştu?” diyorum. “Zannediyorum. Çünkü endişeleniyorum, insan her zaman sağlıklı olamıyor, sağlıklı düşünemiyor. Acaba bende nasıl bir etki yapar, bu endişeyi taşımışımdır hep. Teklifler oldu zaman zaman. Hikâyeyi istedim. Sinema daha geçmiş yıllardaydı, daha sonra televizyon dizileri geldi. Önerilen roller bana uymuyordu. Artık masum kızı oynayamam. İçimde gözleri yarı açık uyuyan tutku itiyor beni ama hayır artık o yorgunluğa gelemem. Örneğin bir televizyon kanalından, çiçekçilik üzerine bir program yapmak istiyorlardı. ‘Evet’ demedim. Çünkü o kamerayı gördüğüm zaman heyecanlanacağım. O heyecan beni ne yapar.”

ÖNCEKİ HABER

Sovyetler uzay yolunda

SONRAKİ HABER

Mültecileri ilaç sorunu hala çözülmedi: Yaşamları bürokrasi çarklarında tükeniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa