02 Ağustos 2015 03:43

Bu ateş evin ortasına düşer

Bu savaş, yansıtıldığı gibi komşu topraklardaki habis oluşumlara veya sade vatandaşın inanması istendiği gibi “terörizme” karşı açılmış savaş değildir. İçerideki ve dışarıdaki halklara açılmış bir savaştır. - Fotoğraf: Behçet BAYHAN (DİHA)

Paylaş

Nuray SANCAR

Kendisinden sonraki gelişmeleri açıklayan bir dönüm noktasıdır Suruç katliamı. Rojava’nın yeniden inşasına katılmak, Ortadoğu’nun bu en demokratik topraklarına kendi umutlarının fidanlarını dikmek üzere yola çıkan kalabalık bir grup genç yol üzerinde öldürüldüler. Suruç’ta canlı bombanın patladığı basın açıklaması, Kürtlerle Kürt olmayanların birbiriyle temas edebilmek için açtıkları metaforik koridorda epey yol kat edildiğinin ilanıydı. Bu cüretkar girişim aslında 7 Haziran seçimlerinde zaten epey görünür olmuş; 80 milletvekilini meclise göndererek “Onu başkan yaptırmamayı” becermişti.

Katliamın hemen arkasından kalkan F-16 uçakları Kürt Federe Devleti içindeki kampları, Kandil’i bombalarken içerdeki yerleşimleri de es geçmedi. Yaylalar tarandı, köyler sarıldı; Rojava tehdit edilmeye başlandı. Suruç’taki temas noktasının bir tarafında bulunanlar sindirilmeye çalışılırken diğer tarafta olanlar, ki buna Batı tarafı diyelim, bu kuşatmadan areste tutulmadı. Güya IŞİD’e yönelik başlayan operasyonlar kapsamında gözaltına alınanların büyük bir çoğunluğunun bu kanlı örgütle alakası yoktu. Eğitim Sen basıldı, Halkevleri’nin kapısı zorlandı, direnişteki işçilere müdahale edildi, aydınlar isimlerinin önüne eklenen “sözde” sıfatıyla ve Cihangir liberalizmine gönderme yapılarak itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Barış Bloku’nun “yürüyüş”ü yasaklandı.

İstifa etmiş bir hükümetin milletvekili olmayan bakanlarının yürütmesinin uyguladığı, adı konulmamış OHAL sayesinde 90’lı yılların ruhu geri çağırılarak her eylemin, en küçük hak talebinin kriminalize edilmesini mümkün kılan bir politik ortam tesis ediliyor. Gezi Direnişi sayesinde yürütmeyi durdurma kararı verilen Taksim Projesi ile ilgili kararın revize edilmesi, Yeşil Yol girişiminin başlaması bir tesadüf değil. Bu süreç mücadelelerle edinilmiş kazanımların savaş sathı mailinde berhava edildiği bir süreç aynı zamanda. AKP Hükümeti şimdiye kadar kaybettiği, geri adım atmak zorunda kaldığı her konuda mevzi kazanıp gücünü konsolide ederek yürümeye çalışıyor. Dolayısıyla savaşın, ağır silahların, F16’ların gölgesinde süren başka bir boyutu da var ki AKP’nin terör torbasında eşitleyerek  hedeflediği kesimin hiç de sınırlı olmadığına işaret ediyor.

SAVAŞIN TEK CEPHESİ VAR

Dolayısıyla çok cepheli bir savaşa girmiş görünen Hükümet’in esasen tek bir şeye yani “talep”e savaş açtığı açık. Rojava’nın içerideki Kürtler ve hatta Ortadoğu’nun mazlum ve sindirilmiş halkları için talep yükseltici ama Hükümetin Ortadoğu’ya ilişkin emellerini olanaksızlaştırıcı pozisyonu hedef alınıp Kürt inisiyatifinin buluşma noktaları köreltilmeye, talepleri diz çöktürülerek püskürtülmeye çalışılırken batıdaki yoksul emekçilere, işçilere, kadınlara, aydınlara ve diğer halk sınıf ve tabakalarına da hizaya getirici bir savaş açılmış durumda. 7 Haziran’da oluşan birliğin dağıtılması başlıca amaç ama bu birliğin işaret ettiği daha geniş kesimlerin büyüme potansiyeli görünen ortak mücadele zemininin yarattığı tehlikeyi bertaraf etmek AKP+CB koalisyonu için bir takıntı haline geldi. Evinde yargısız infaza maruz kalan bir kadının Cemevi’nden kaldırılmasına uzun süre izin verilmemesi bunun için günlerce bir Alevi semti olan Gazi’nin terörize edilerek sinir uçlarına basınç uygulanmasının da anlattığı çok şey var: güvenlik politikaları kapsamında yargısız infaz dönemine geçildiği gibi Aleviler de her zamanki gibi ama dozu artırılarak hedefe konmuştur.
Bu savaş, yansıtıldığı gibi komşu topraklardaki habis oluşumlara veya sade vatandaşın inanması istendiği gibi “terörizme” karşı açılmış savaş değildir. İçerideki ve dışarıdaki halklara açılmış bir savaştır. Hükümet kaşıya kaşıya ortaya çıkarmaya çalıştığı bir “terör”ü meşrulaştırıcı bir argüman olarak ısıtıp bir kez daha işlevsel bir araç-söylem olarak ortaya koymuştur. Bu torbanın içine Kürtler başta olmak üzere bütün halk giriyor.

Bu zıvanadan çıkma halinde kullanılan söylem ve araç epey bir kafa karışıklığı yarattı aslında. Yaygınlaşan tevatür eşliğinde zirveye çıkmakta olan gerilimin bölücü ve ürkütücü bir yanı var. Fakat bu ülkenin halkları epey bir deneyimden ve mücadele pratiğinden geçtiler ve geçiyorlar. En kritik noktalarda da kolayca birleşebiliyorlar. Daha sınıra yığınak yapılırken kurulan ve 90’a yakın parti, meslek örgütü, sendika ve sivil toplum örgütünü kapsayan Barış Bloku bunun göstergesidir. Şimdi de illerde ve ilçelerde en geniş örgütlü-örgütsüz kesimleri kapsamak üzere her yerde örgütlenmeye çalışıyor Barış Bloku.

Madem topyekun ve çok cepheli bir savaş açılmıştır savaş histerisine karşı barış talebinin yükseltilmesi bu dönemin en önemli yönelimidir. Savaş kan, gözyaşı, sürgün, yoksulluk ve demokratik kazanımların iptali demek; savaşın gündelik yaşamın bir parçası olduğu bölgenin insanları olarak bu, bizler için yabancısı olmadığımız bir deneyim ve bilgi. Savaşa karşı bloklaşmak, yekvücut olmak ve barış için mücadele etmek bize doğrudan zararı olmayan bir felakete  vicdanen müdahil olmaktan çok daha fazla bir anlam taşıyor. Bu ateş hiç öyle uzaklara falan değil, en “bana bir şey olmaz” diyenin evinin tam ortasına düşüyor.

Almanya’da Hitler faşizmi yükselirken olan biteni özetleyen bir rahip şöyle demişti: “Önce Yahudileri tutukladılar ses çıkarmadım, sonra komünistleri götürdüler ses çıkarmadım, sosyal demokratlara sıra geldiğinde yine ses çıkarmadım, sıra bana geldiğinde ses çıkaracak kimse kalmamıştı. “

O halde; “Önce Kürtleri vurdular ses çıkarmadım, sonra muhalefeti sindirdiler ses çıkarmadım, sıra bana geldiğinde ses çıkaracak kimse yoktu” dememek için bütün işçi ve emekçilerin bu tarihten ders çıkararak hareket etmesi gerekiyor şimdi. Başka çare yok.  

ÖNCEKİ HABER

IŞİD, el Kaide ve tanıdık bir savaş doktrini

SONRAKİ HABER

Sıradan ve kaba bir adamın ‘darbesi’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...