05 Temmuz 2015 04:07

Feleknas Uca: Şengalli kadınlara layık olmak omuzlarımdaki en ağır yük

IŞİD vahşetinden kaçarken esir düşen Êzidî kadın ve çocukların tüm bu acıları yaşadığı bir dönemde Feleknas Uca, cumhuriyetin ilk Êzidî milletvekili olarak Meclise girdi. Şimdiye kadar 74 katliam görmüş ve bulundukları hiçbir coğrafyada özgürce ibadet edememiş bir halkın mensubu olarak sorularımızı yanıtlayan Uca için en önemli görev halkın mücadelesine layık olmak.

Paylaş

Duygu AYBER

IŞİD’in saldırıları ile yüzümüzü yine Kobanê’ye, Şengal’in köylerine çevirdik... Topraklarını geride bırakıp göçe zorlanan, bu yolda IŞİD tarafından katledilen, Êzidî kadın ve çocuklara... Kimi esir düşmemek için intihar ederken, binlerce kadın ve çocuk ise IŞİD tarafından kaçırıldı; ya zorla IŞİD üyelerine eş yapıldı ya da işkenceyle köle... Halen 10 bine yakın kadın ve çocuğun IŞİD'in elinde olduğu ve IŞİD merkezlerindeki pazarlarda para karşılığı satıldığını biliyoruz.
Êzidî halkının tüm bu acıları yaşadığı bir dönemde Feleknas Uca, cumhuriyetin ilk Êzidî milletvekili olarak Meclise girdi. Şimdiye kadar 74 katliam görmüş ve bulundukları hiçbir coğrafyada özgürce ibadet edememiş bir halkın mensubu olarak sorularımızı yanıtlayan Uca için en önemli görev halkın mücadelesine layık olmak.

Sekiz çocuklu bir ailenin genç yaşta siyasete atılmış kız çocuğusunuz. Nasıl oldu kapalı bir toplum olarak bilinen Êzidî bir ailenin içinde bu kadar genç yaşta siyasete atılmak?
Çok küçük yaşlarda bir Kürt olarak dernekler üzerinden politize oldum. ‘90’lı yıllarda Türkiye’de boşaltılan ve yakılan köyleri, faili meçhulleri oradaymışçasına takip ettim. 1998 yıllında Celle’de sol partinin içerisinde yer aldığımda daha 21 yaşındaydım. Bir Kürt ve Êzidî olarak ister istemez siyasetin içerisinde büyüyorsunuz. Bu kadar etken içerisinde siyaset hiç de olağanüstü bir durum değil.

Ezilenin de ezileni bir halkın temsilcisi olarak ifade edilmek ailenizde nasıl karşılandı? Siz bu yükün ağırlığını çok hissettiniz mi?
Ailem dini kimliğinden dolayı baskıya maruz kalıp Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış. Bu açıdan benim ezilenlerin temsilcisi olmamı mutlulukla karşılamıştır diye düşünüyorum. Çünkü ezilenin ezilene yoldaş olması, dayanışma içerisinde olması dünyanın en kutsal görevidir. Halkımız ölümle, açlıkla, sürgünle boğuşurken bizim Mecliste olmamız, onları temsil etmemiz çok büyük bir yük değil. Sadece onların mücadelesine layık olmak önemlidir.  21. yy’da Şengalli kadınlar köle pazarlarında satılıp tecavüze uğrarken, ben bu görevin ağır olmadığını düşünüyorum. Ama biz onlara layık olamazsak o zaman omuzlarımda çok ağır bir yük hissederim.

‘VARIZ, VAR OLACAĞIZ’IN SİMGESİ

Meclisteki yemin töreninde herkesin gözünün üstünde olduğu isimlerden biri de sizdiniz. Yakanızda bir Melek Tavus rozeti ile yemin ettiniz. Medyada sizin tek seferde, takılmadan yemin edebilmeniz şaşkınlıkla karşılandı. O yemini ederken ne hissettiniz? Medyadaki şaşkınlık için ne düşünüyorsunuz? O rozetin o gün yakanızda olması nasıl bir mesaj içeriyor?
Yıllarca topraklarımdan uzakta, parlamenter olarak görev yaptım. Avrupa Parlamentosunda halkımın daha iyi bir yaşam sürmesi için mücadele ettim. O yemini ederken bu sefer bizzat mücadeleyi halkımızla omuz omuza verecek olmam çok büyük sevinç ve gurur kaynağı oldu. Ben “Kürtçe yemin edeceğim” demedim. “Türkçe de bilmiyorum” demedim. Ama her nedense Kürtçe yemin edecekmişim gibi bir hava yaratılmaya çalışıldı. Ben sadece Türkçe yeminin yanında ana dilde (Kürtçe, Ermenice, Arapça, Süryanice gibi) yeminin de yapılmasının, TBMM’nin gerçekten Türkiye halklarının Meclisi olacağını ifade etmiştim.
Ana dilde yemin edebilmenin yollarının açılabilmesi için yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Umarım önümüzdeki yasama yıllında bu anayasa değişikliği gerçekleşir.
Rozetin mesajı ise açık ve net: Ölen, tecavüze uğrayan, köle pazarlarında satılan Êzidî kadınların haykırışının bu Mecliste olacağıydı. IŞİD’in yerel ve ulusal işbirlikçilerine karşı “Varız, var olacağız”ın simgesiydi “Meleki Tavus” rozeti. Beni ilk kutlayan Şengal’den gelen bir telefondu ve „Sen artık Şengal’in de vekilisin” diyordu. Rozetin bir diğer anlamı da buydu.

Uzun yıllar Avrupa Parlamentosunda vekillik yaptıktan sonra şimdi Türkiye’de vekillik yapacaksınız. Nasıl farklar bekliyorsunuz?
Demokrasiyi içselleştirmemiş, antidemokratik yasalarla yönetilen bir ülkenin meclisinde olacağım. Farklılık daha seçilmeden çıkıyor karşınıza, antidemokratik seçim yasasıyla. Mesela yüzde 10 barajı… Daha önce arkadaşlarımız bağımsız adaylarla, halkın imkanlarıyla Meclise girdiler. İki dönem ve bunun sonrasında biz Meclise yüzde 10 barajını yıkarak girdik. Bu antidemokratik seçim yasasını değiştirmek için mücadele edeceğiz. Bu zorlukların üstesinden halklarımızın desteğiyle geleceğiz.

HALKIN ACILARI ÜZERİNDEN POLİTİKA DEVŞİRMEYE ÇALIŞILIYOR

2014’te IŞİD tarafından tarihlerinin en büyük katliamına maruz bırakılan 450 bin Êzidî’den 150 bini Şengal’in dağlarına kaçışarak kurtarabilmişti canını. Siz Şengal denilince ne hissediyorsunuz, aklınıza ilk ne geliyor? Kadınların ve çocukların o katliamda ve sonrasında nelere maruz kaldığını bir de sizden dinlesek…  
Katliamdan önce Şengal denilince, kutsal mekanımız Laleş aklıma geliyodu. Katliamdan sonra acı, kin, öfke aklıma geliyor. Acımın kaynağı Şengalli kadınlar ve çocuklar, kinim ve öfkem sessiz kalanlara ve barbarlar ordusu IŞİD’e… 150 bin kişi HPG, YPG/YPJ güçlerinin Şengal Dağı’nda koridor açması sayesinde canlarını kurtardılar. Şengal  Dağlarına sığınamayan, göç yollarına düşen Êzidîler açlık ve sussuzlukla mücadele ettiler, hayatlarını kaybedenler oldu. Türkiye sınırına gelene kadar birçok badire atlattılar. Türkiye sınırına gelince refaha kavuşmadılar tabii. Türkiye yetkilileri sınırı hemen açmadılar. Sorduğumuzda cevapları, “Bizim bunlara bakacak imkanlarımız yok“ oldu. DBP Belediyeleri ve halkımız dayanışma içerisinde misafir edeceklerini söylediler yetkililere. Ondan sonra sınır kapıları açıldı.
Katliamın yıl dönümüne yaklaştığımız bu günlerde Êzidîler, Avrupa yalanlarıyla tekrar göç yollarına düşürüldü. Halkın acıları üzerinden politika devşirmeye çalışılıyor. Êzidî halkının bu yalanlara kulak asmaması gerekir. Şengal’de IŞİD tehlikesi sona erdikten sonra topraklarında yaşamlarını sürdürmeleri gerekir.

KADIN DAYANIŞMASINI BÜYÜTELİM

IŞİD zulmünden kaçıp Diyarbakır’da kampa gelen Êzidîlerin bir kısmı Edirne Kapıkule sınır kapısına gönderildi, bir kısmı ise Nusaybin’e... IŞİD’in kadınlar için ölüm, tecavüz vs. demek olduğunu biliyoruz tamam ama, peki ya yeni bir yaşam kurmak üzere gittiği yerler? Bu kadınları nasıl bir gelecek bekliyor sizce?
Dünya üzerinde hiçbir toprak parçası insanın yurdundan daha rahat ve güzel değildir. Topraklarından kopmuş bir ağaç nasıl kurumaya mahkum ise kültüründen, dilinden, inançlarından uzak yaşayan insanları bekleyen elbette ki asimilasyondur. Bunun dışında  sistem tarafından ucuz iş gücü olarak görülüp çalıştırılma riskleri vardır. Umudum o ki, özgür yarınlarda özgür Şengal’de çocuklar sokaklarda korkusuz oyunlarını oynar. Kadınlar da Çarşemba Sor (Êzidîlerin Kutsal Bayramı) için yemekler yapar ve ibadetlerini gerçekleştirirler.

Türkiye kadın hareketi açısından sizin Mecliste bulunmanızın nasıl bir anlamı olduğunu düşünüyorsunuz? Türkiyeli kadınlardan nasıl bir destek/dayanışma bekliyorsunuz?
Türkiye’de ve dünyada şiddetin her türlüsüne maruz kalan, yaşamın tüm zorluklarını göğüsleyen kadınlardır. Biz de HDP’li kadınlar olarak “Kadın Meclis Grubu”nu kurduk. Yeni bir yaşam için hep beraber barış, kardeşlik, demokrasi, özgürlük ve kadın hakları için çalışacağız. Başta kadınlara yönelik şiddete karşı ortak ses çıkarırsak bu sorunu bitirebilir ve kadın katillerine hesap da sorabiliriz. Bu yüzden Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Êzidî, Müslüman, Hıristiyan tüm kadınları, kadın dayanışmasını büyütmeye çağırıyorum.


IŞİD TECAVÜZÜ ‘SİLAH’ OLARAK KULLANIYOR

* 2014 raporlarına göre, 450 bine yakın Êzidî topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Türkiye’de yaklaşık 10 bin Êzidî olduğu, bunlardan büyük bir kısmının belediyelerin kamplarında kaldığı ve geçici sığınmacı statüsü verilmediği için resmi herhangi bir hizmete erişemediklerine dikkat çekiliyor.
* İnsan Hakları İzleme Örgütünün eylül 2014-Ocak 2015 arasında IŞİD’in elinden kaçan 11 kadın ve 9 genç kızla yaptığı görüşmeye göre Êzidî kadınlar, “organize tecavüz, cinsel saldırı, cinsel kölelik ve zorla evlendirme”ye maruz kaldı.
* Uluslararası Af Örgütü, “Cehennemden kaçış-Irak’ta IŞİD esaretinde işkence ve cinsel kölelik” başlıklı raporunda, IŞİD tarafından alıkonulan Êzidî kadın ve kız çocuklarının işkence, tecavüz ve cinsel tacize maruz kaldığını açıklamıştı. Raporda, IŞİD’ın tecavüzü silah olarak kullandığı belirtilmişti.
* Ocak 2015’te IŞİD yaklaşık 3 bin Êzidî kadını esir aldı. Esir alınan kadın ve kız çocuklarından yaklaşık 400’ü kaçarak kurtulmayı başardı. Ancak bu kadınların önemli bir kısmı IŞİD tarafından tecavüze uğradı ve hamile bırakıldı. Bu olay Irak’ta “kürtaj tartışmasına” neden olmuş, bazı milletvekilleri kürtajın serbest bırakılmasını öngören yasa tasarısını Irak Kürdistan Bölge Parlamentosuna göndermişti.
* Şengal’de IŞİD’in katliamlarından kaçarak Türkiye’ye sığınan ve Diyarbakır’da kamplarda yaşayan Êzidîler, Bulgaristan’a alınacakları söylentisi üzerine, 5 otobüsle Kapıkule’ye dayandı. Bulgaristan’a geçerek Avrupa’ya gitmek isteyen Êzidîler, geldikleri otobüslerle Nusaybin’deki kamplara gönderildi.
* Merkezi İngiltere’de olan Suriye İnsan Hakları Gözlem Merkezinin Başkanı Rami Abdel’in Rhenische Post gazetesine verdiği bilgiye göre; IŞİD geçtiğimiz haziran ayında Doğu Suriye’deki Deir Essor bölgesindeki Majadeen kentinden 42 Êzidî kadını kaçırdı.
* Son olarak 25 Haziran’da Kobanê’ye saldırıda 230’u aşkın Êzidî yaşamını yitirdi. 250 Êzidî ise 5 otobüsle Kapıkule sınır kapısına 5 kilometre kala jandarma ekiplerince durduruldu ve Nusaybin’e gönderildi.


BİKG: BARIŞ İÇİN ISRAR EDİYORUZ

Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG), 25 Haziran’daki Kobanê saldırısı ve yaklaşık üç aydır durma noktasına gelen Türkiye’deki barış sürecinin kaygı verici olduğunu belirterek siyasilere, medyaya ve kadınlara barış çağrısı yaptı. Meclisteki kadın vekillere de seslenen BİKG’nin 3 Temmuz Cuma günü yayımladığı açıklama şöyle:
“Biz kadınlar Türkiye topraklarına barış ve huzurun gelmesi için yıllarca farklı farklı oluşumlar içinde çalıştık, çabaladık. Emeklerimizin boşa gitmeyeceğine dair umudumuzun yükselmeye başladığı günleri ne yazık ki hızla geride bırakıyoruz. 25 Haziran’da Kobanê’ye yöneltilen korkunç saldırıda ölenlerin sayısı 230’u aştı ve hepimizi bir kez daha acı ve öfkeye boğdu. Aynı zamanda barışa olan inancımızı sarsmak bir yana, barış için mücadele etme azmimizi daha da güçlendirdi.
25 Haziran saldırısı yeni bir savaş sürecinin geliştirilmekte olduğunu gösteriyor. Sınırları içinde barış sözleri verilmişken sınırın yanı başında aynı halka, aynı insanlara karşı şavaş kışkırtılıyor. Yaratılan düşmanlara yenileri ekleniyor, tarih bir kez daha muktedirlerin isteği doğrultusunda yazılmaya çalışılıyor. Yanıbaşımızda, kuş uçuşu mesafesinde komşumuzdan daha yakın, karışıp kaynaştığımız, kimimizin yakınları, akrabaları olan insanlar kirli iktidar hırslarıyla şeytanlaştırılıyorlar. Dışarıda savaş varken içeride de barışın kurulması imkansızlaşıyor. Nitekim barış süreci son üç ayda neredeyse durma noktasına geldi. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve toplumsal barışın sağlanması için bir mutabakata ulaşıldığını sandığımız anda kin, nefret ve hırs tekrar gündelik yaşamızı karartmaya başladı. Üstelik de son seçimler barışın sesine kulak verilmesini isteyenlerin Türkiye’nin önemli bir bölümünü oluşturduğunu açık açık göstermiş olmasına rağmen!  
Çağrımız siyasete: Burası Ortadoğu. Sınırlar yapay ve geçirgen. Dışarıda savaş varken içeride barış ve huzur hakim olamıyor. Bu gerçeklerle Mecliste yerinizi alın. Türkiye’nin farklılıklarını yansıtan bir Meclis varken savaşı, savaş tezkerelerini herhangi bir sorunun çözümü haline getirmeyin. Halihazırda gerçek bir hükümet henüz kurulmuş değil. Geçici bir hükümet de milyonların adına savaşa gitme kararı alamaz. Türkiye’nin seçimde barış dediğini, sizden bir barış meclisi olmanızı istediğini unutmayın. Barışın desteklendiği bu yeni meclis devreye girmeden kadük kalmış bir tezkereye sığınılamaz!
Çağrımız medyaya: Barış gazeteciliğini ve barışın dilini hakim kılın, halkın barış isteğine kulak verin, doğru haber yapın, savaş çığırtkanlığından vazgeçin. Medyanın yalan yanlış haber yapma hakkı yoktur.
Çağrımız kadınlara: Savaşın ne demek olduğunu artık hepimiz çok iyi öğrendik. İşte tam bu yüzden barış için ısrar etmeye birlikte devam edelim. Barış noktalarımızı her tarafa yayalım, hep birlikte güçlü bir şekilde barış için kararlıyız diyelim!“

ÖNCEKİ HABER

Hasretin İki Yakasından Mübadele Öyküleri

SONRAKİ HABER

'Evrensel'e saldırılar patronlara hizmet ediyor'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...