29 Haziran 2015 03:43

Koalisyon KPSS gibi ama soru da çalamıyoruz!

Meclisin açılması, yemin töreni ve partilerin meclis başkanı adayları tartışmalarına eşlik eden koalisyon senaryolarında ibre geçtiğimiz hafta AKP-CHP seçeneğine dönünce, CHP Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in kapısını çaldık ve 'Durum nedir?' diye sorduk. (Fotoğraf: Erdost Yıldırım)

Paylaş

Serpil İLGÜN

Meclisin açılması, yemin töreni ve partilerin meclis başkanı adayları tartışmalarına eşlik eden koalisyon senaryolarında ibre geçtiğimiz hafta AKP-CHP seçeneğine dönünce, CHP Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in kapısını çaldık ve “Durum nedir?” diye sorduk.  

CHP için öncelikli konunun hukuk ve adaleti tesis etmek olduğunu belirten Tekin, “CHP çok net. Önüne 14 ilke koydu, kardeşim varsanız gelin hep beraber yol yürüyelim. Onun dışında bizim oradan mı esneyelim, kırmızı çizgiyi beyaz yapalım, yok kırmızı plaka…CHP’nin asla bir bakanlık beklentisi yok.  Hepimizin kırmızı çizgisi evrensel hukuk kuralları olmalı” diyor.  
Siyasetteki kirliliği teşhir edecek bir kitap hazırlığında olduğunu da söyleyen Gürsel Tekin’le, Baykal’ın koalisyon pazarlıklarındaki rolünden çözüm sürecine; 7 Haziran sonuçlarından, AKP’nin Suriye’ye girme planlarına pek çok başlığı konuştuk.


Koalisyon görüşmelerinde bakanlık paylaşımlarının konuşulmaya başlandığı, hatta dağılım konusundaki sorunların giderilmesi için 26 olan bakanlık sayısının 30’a çıkarılacağına kadar yığınla haber, yorum, kulis var. CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak doğru bilgiyi sizden alalım; AKP-CHP koalisyonu kuruluyor mu?
Gazetecilikte, özellikle Ankara gazeteciliği denilen teknikle her gün binlerce senaryo yazılıyor. Bu noktada -hep siyasetçiler eleştirilir ama- gazetecileri eleştirmek istiyorum. Öyle uydurma haberlerle karşılaşıyoruz ki, inanılır gibi değil. Biz de okurken “Allah Allah ne zaman olmuş bunlar” diyoruz inanın. Bu tabii sadece bugüne mahsus değil, her alan kirlendiği gibi maalesef bu alan da çok kirlenmiş. Böyle bir ortamda doğal olarak toplum hayatları da dağıldı aslında.

Dağıldı derken?
Siyaset aynı zamanda zehirleyici diliyle toplumun sorunlu olan fay hatlarını çok ayrıştırdı. Toplum öylesine keskin hatlarla ayrılmış ki, çok korkutucu ve ürkütücü. Biz siyasetçiler olarak eğer bugün bunun tedbirlerini almaya başlamasak, yarın korkarım Ortadoğu coğrafyasındaki olayların tamamı bizde de yaşanabilir.

Ortadoğu’ya geçmeden, ilk soruya geri dönelim; AB’nin, ABD’nin, TÜSİAD’ın, hatta AKP-CHP koalisyonunu daha uzun ömürlü gördükleri için MÜSİAD’ın da onayladığı bu seçenek güçleniyor mu?
Bu koalisyonu tabii ki herkes gibi bir kısım iş dünyası, küresel dünya, siyasi parti yöneticileri isteyebilir, bu son derece doğal. Parti içinde bir kısım arkadaşlarımız da böyle düşünebilir, bir kısım arkadaşlarımız farklı düşünebilir. CHP’nin elinde sopa yok, eşkıya sistemi gibi kim kafasını kaldırırsa kafasına indirelim, ezelim gibi bir mekanizma işlemiyor CHP de. Şunu net söyleyelim; bir tek güvencemiz var, hukuk. Bunu inşa edebilecek bir sistem varsa elbette bunlar konuşulabilir.

AKP-CHP koalisyonunu isteyen çevreler, ‘koalisyon, taviz vermeden olmaz’ diyerek, bazı kırmızı çizgilerin esnetilebileceği yönünde telkinlerde bulunuyor…
Ne tavizi? Bizim için en önemli şey hukuk. Hepimizin ortak değeri olan şeyler var; sağcısı, solcusu, dincisi, inanmayanı herkes aynı havayı soluyor, bu hava nasıl ortak değerimizse, hukuk da bizim ortak değerimiz olmalı. Bunu oturtamadıktan sonra, yok kırmızı plaka, yok bakanlık, hiçbir şeyin kıymeti olmaz. CHP’nin asla bir bakanlık beklentisi yok. CHP çok net. Önüne 14 ilke koydu, kardeşim varsanız gelin hep beraber yol yürüyelim. Onun dışında oradan mı esneyelim, buradan mı gevşeyelim, kırmızı çizgiyi beyaz yapalım… Hepimizin kırmızı çizgisi evrensel hukuk kuralları olmalı.

Kılıçdaroğlu’nun da söylediği ‘Ülkeyi hükümetsiz bırakamayız’ argümanı var bir de. Bir yandan ilkeler, halka verilen sözler, diğer yandan ülkeyi hükümetsiz bırakmama sorumluluğu... Taviz vermeden nasıl olacak?
Bu ilkeler sadece CHP’nin ilkeleri değil. Şunu da yapabiliriz, 14 maddeyi kamuoyuna sunalım, eğer milletin yüzde 70’i, 80’i “evet, bunlar benim de ortak değerlerimdir” demiyorsa çekelim. Bunun ötesi aspirin tedavisi olur, aspirin tedavileri ile de Türkiye’yi yönetmek, sorunlarını çözmek mümkün değil. Bunlar zor şeyler değil, çok kolay, çok basit. Elbette hükümet oluşacak, bu ülke hükümetsiz kalacak değil. Olmasa da erken seçime gidecek.

CHP erken seçim istiyor mu? Malumunuz, olası erken seçim kime kaybettirir, kime yarar şeklinde bir tartışma da hala sürüyor.
CHP olarak biz çok mu oy alırız, az mı oy alırız diye bakmıyoruz. İçerde ve dışarıda o kadar çok birikmiş sorun var ki, bu sorunları ötelemek kolay değil. Ben sadece ekonomik bakışla bakmıyorum. Ekonomi önemsiz demiyorum ama bizim toplumumuzun yüzde 70’i ekonomi iyi gitse de, kötü gitse de hep yoksul zaten. Ama Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, iç barışı bozulursa onu telafi etmek çok zordur. Ve iç barışla ilgili çok ciddi kaygılarım var.  
Sorun yaratanlar sorunu çözmeyecek. Sorundan muzdarip olanlar bu sorunları çözebilecek. Bu da nedir? Milletin tarifi üç siyasi partidir; MHP, HDP ve CHP. Bu konuda biz çok net, açık, şeffaf bir tavır da koyduk. Ama maalesef bir türlü oluşamadı.

İktidarda yer almak oyları düşürür mü peki?
Hayır hayır, hiç öyle bir şey yok. Bizim özgüvenimiz yüksek. Siyasi partiler yönetmek için vardır, korkumuz yok.

MHP’nin Kürt sorununa/HDP’ye bakışı nedeniyle iç barışa olumlu bir katkısı söz konusu olur mu? CHP-MHP ya da AKP-MHP seçeneklerinin, MHP’nin tavrı nedeniyle savaş hükümeti olacağı yorumlarına katılıyor musunuz?
Olmaz, o çok zor. Bu siyasetçilerin vereceği kararlarla olmaz. Benim kişisel düşüncem bütün bu tahribatları üç siyasi parti daha kısa sürede, daha kolay giderebilirdi. Yolsuzlukla mücadele, hukuk sistemi, demokrasi, özgürlük, basın medya… Tüm bunlar kısa sürede inşa edilebilirdi. Ondan sonra devam eder miydi, etmez miydi, erken seçim mi olurdu, onu bilemem. Ama bu seçenek gittikçe zorlaşan bir seçenek... Önceleri destek de vardı ama son günlerde görüyorum ki, kamuoyunda bu seçenek ortadan kalktı.

AKP ile koalisyona CHP tabanının karşı çıktığı ama yönetimin istediği söyleniyor. Hatta isteyenlerin arasında sizin da adınız geçiyor…
Evet, bırakın istemeyi, komisyon kurulmuş, o komisyonda ben de varmışım… Bir sabah açıyorsunuz gazeteyi sürmanşette, Alman ajanları bana bilgi veriyormuş! Bütün bunları görünce gazete okumak istemiyorum.

AKP ile koalisyon sorularına net yanıt ver(e)miyorsunuz ama ısrar edelim! AKP ile koalisyon güçleniyor mu?
Toplum bizi zorlu bir KPSS sınavına koydu. Soru da çalamıyorsun! Çok kolay değil. Sayın Genel Başkanımız eski bir hesap uzmanıdır biliyorsunuz, çok zekidir, biz MYK, parti meclisi, grup, il başkanları toptan Sayın Genel Başkanımıza bu konuda yetki verdik. Ne olur, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

ANA KOLON HUKUK VE ADALET

Yolsuzluklar, dış politika, anayasa, Erdoğan, demokrasi, özgürlükler… Bunlar seçim kampanyası boyunca CHP’nin düzelteceğini vaat ettiği başlıklar. İktidar ortağı olduğunda CHP’nin önceliği hangi başlıklar olacak?
Gömleğin ilk düğmesini düzgün iliklerseniz gerisi kolay; ilk düğme hukuk.
Ülkeleri bir bina gibi düşünün, ülkelerin ana kolonu adalet ve hukuktur. Bu ana kolon erozyona uğramışsa, o ülkenin geleceği her zaman sıkıntıdadır. 13 yıldır iktidarda olan, işte “biz zenciyiz, simit sattık, su sattık, halk çocuğuyuz” diyen bir siyasi parti, o koltuklara oturduktan sonra ne olduklarını şaşırdılar ve kendi inançlarına da aykırı olan yolsuzluk ve hırsızlığın içine girdiler. Dört bakan görünen fotoğraf ama bu ülkede özellikle son 10 yıldır, 20 milyar dolar ile 30 milyar dolar yolsuzluk bütçesi var. Bütün bu meseleyi ortadan kaldırmanız lazım. Neyle yapacaksınız bunu?
Dünyayı yeniden keşfedecek değiliz, benzer olaylar Avrupa’nın hemen tüm ülkelerinde yaşandı. Öyle bir hukuk sistemi oluşturdular ki, İspanya’da, İtalya’da yolsuzluk bittikten sonra, yoksulluk bitti. Meclisteki 550 milletvekili olarak -hangi koalisyon olursa olsun önemi yok- eğer bu sistemi oturtabilirsek, koalisyon tartışmalarının da bir anlamı olmayacaktır. CHP olarak çizdiğimiz 14 maddenin ana unsurları da bu çerçeveye oturuyor.

BAYKAL’LA GÖRÜŞME EKONOMİ İÇİN BİR PR ÇALIŞMASIYDI

Deniz Baykal’ın sarayın adayı olduğundan, Baykal ve Erdoğan’ın meclis başkanlığı ve koalisyon meseleleriyle ilgili pazarlık yaptığına varana dek yığınla iddia/yorum olduğunu hatırlatarak soralım; Baykal ve Erdoğan görüşmesini siz nasıl değerlendirdiniz?
Bir kere Sayın Baykal’ın bir koalisyon pazarlığı yapması söz konusu olmaz. Bu Sayın Baykal’ın kişiliğine de uygun değil. Eğer öyle bir şey yapılırsa, partinin genel başkanıyla yapılır. Büyük fotoğrafa baktığınızda belki Sayın Erdoğan buna ihtiyaç duydu.

Neye ihtiyaç duydu?
Biliyorsunuz başlarda piyasa çok ciddi gerildi. Borsa uzun yıllar sonra ilk kez 8 bin düşüşle başladı. Dolar ve Euro’nun ateşi yine yükseldi. Daha da önemlisi Türkiye küresel dünyanın bir parçası. Bankaların yüzde 65’i yabancıların, bizim değil. Sayın Erdoğan bir açıklama yaptı, piyasa rahatladı. Ancak dünyaya, uluslararası küresel dünyaya mesaj verecek başka bir alana ihtiyaç vardı, herhalde o alan da Deniz Baykal’la görüşmeydi. Görüşmeden sonra piyasada bir rahatlama oldu. Hatta daha ileri gidiyorum, biliyorsunuz ekonomik veriler açıklandı, güven endeksi yükseldi. Bu herhalde bu alan için yapılan bir PR’dı diye düşünüyorum.

O halde siz yadırgamadınız? Yani Erdoğan Baykal’ı neden çağırıyor, ne alaka?
Şundan dolayı, birincisi parlamento bugünden yarına hemen oluşacak durumda değil. Doğal olarak Sayın Baykal’a gidecek belli bir süre. Belki önümüzdeki günlerde bu turlar ertelenebilir de. Bu ne demektir? Yasamayı belli bir süre Sayın Baykal götürecek. Sayın Baykal’ın hem bilgi birikimi, hem tecrübe, aynı zamanda da CHP’nin eski genel başkanı oluşu, bütün bunlar hesaplanmış, kitaplanmış bir iştir diye düşünüyorum.

Baykal’ın seçilmesinin, AKP-CHP koalisyonunu kolaylaştıracağı da söyleniyor…
Ben zannetmiyorum, hayır. Bunu koalisyona bağlamak mümkün değil. Erdoğan’la görüşmeseydi de Sayın Baykal Geçici Meclis Başkanı olacaktı.

BU SAATTEN SONRA BİZİM TEST EDİLECEK BİR TARAFIMIZ YOK

Tartışılan konulardan biri de çözüm sürecinin CHP’nin açıkladığı 14 ilke arasında yer almaması…
Var, olmaz olur mu? Kim diyor yok? Sayın Davutoğlu’nun aklına şaşarım. Demek ki Sayın Davutoğlu 14 maddeyi kesinlikle okumamış.

Ama sürecin adı geçmiyor…
Bakın, demokrasinin özgürlüğünün olmadığı bir yerde hiçbir şeyi çözemezsiniz. Demokrasiyi özgürlüğü nasıl inşa edeceksiniz? Hepsi o ilkelerin içinde. Barış da, özgürlük de, çözüm de hepsi orada.

Meseleye direkt atıfta bulunulmuyor, bahsi geçmiyor...
CHP eleştirilebilir, eksiklerimiz olabilir ancak buradan baktığınızda öbür tarafı görebileceğiniz tek parti CHP’dir. Son derece saydamız. AKP’nin çözümü ne, o da anlaşılmış değil. Cümlelere takılarak bu süreci götürmek mümkün değil. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Erdoğan’ın bütün nezaketsizliğine rağmen, “Kürt meselesi ve barış meselesi ile ilgili görüşmek istiyorum” dedi ve kapısına gitti. Ortaya koydu, bizim modelimiz bu. Eksik olabilir, hiç itiraz etmiyorum, siz de bir model koyun kardeşim. Ortada bir model yok. Bununla da yetinmedik, söylemlerimizi kanunlaştırmak için 22 maddeyi parlamentoya kanun teklifi olarak sunduk. Bu saatten sonra bizim test edilecek bir tarafımız yok. CHP’nin bu konuda bakışı net.

CHP bunun karşılığını neden alamıyor peki?
Aslında geçmiş dönemlere baktığınızda Kürtlerden en çok oy alan parti CHP’dir. Gerek büyük şehirlerde, gerekse Doğuda ve Güneydoğuda. Şu anda HDP’de siyaset yapan arkadaşlarımızın önemli bir kısmı bizden ayrılan arkadaşlardır. Ahmet Türk bizim eski milletvekilimiz örneğin, Sırrı Sakık eski milletvekilimiz, Hasip Kaplan eski il başkanımız. Bu ayrışmada sosyolojik olarak da, coğrafyada ciddi sorunlar yaşandığı için oraya odaklandı. Burada yeniden bir pencerenin açılması, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlükle olur.

CHP olarak 7 Haziran sonuçlarını nasıl değerlendirdiniz? Sıkı bir seçim kampanyası, asgari ücretten yolsuzluklara sıkı vaatler neden karşılık bulmadı?
Bu seçimde ilk kez bütün siyasi partiler CHP’nin projelerini konuştu. Bütün seçmenler bizim projelerimizi takip etti. Hatta bir kısım partiler de kopya yaptı kendi projelerine, hiç önemli değil, memnuniyet duyarız. Bütün bunlara rağmen yüzde 25 başarı mı? Elbette değil. Ama bu siyasi iklimde o kadar sıkıntılı sorunlu bir coğrafya oluştu ki, ne kadar farkındayız bilmiyorum ama o haritaya baktığımızda fay hatlarımızı görüyoruz. Orta Anadolu başka bir şey, Güneydoğu başka bir şey, Batı başka, Ege, Karadeniz başka bir şey... Biz kendimize buradan ders çıkardık. Şu anda genel merkezimiz ciddi bir çalışma yapıyor, bağımsız bir kuruluş tarafından, sorun ne, ne yapmamız lazım, bu fay hatlarının tadilatını, tamiratını nasıl yaparız sorularını da içeren rapordan sonra duruma bakacağız.

KİTABIM ÇIKARSA GÜL’ÜN MÜLÜN KİTABI HİKÂYE!

Son günlerin tartışma başlıklarından biri de Abdullah Gül ve Erdoğan’la aralarındaki “kardeşlik” hukukunun bozulması. Abdullah Gül yeniden siyasete mi itiliyor, bu karşılık bulur mu, AKP içinde bir ayrışma çıkar mı sorularına sizin yanıtınız ne?
İki alanda kardeşlik olmaz. Biri siyaset, ikincisi ticaret... İkisi de kâra dayalıdır çünkü. 30 yıldır siyaset yapıyorum, çok arkadaşım, dostlarım var ama asla bir kardeş edinmek istemem çünkü kardeşlik duygusu başka, siyaset başka bir şeydir. Siyasette mutlak beraberlikler asla yoktur. Mutlak ayrılıklar da yoktur. Siyasette, bu kadar kirli alanda kardeşlik olur mu? Herkes herkese tuzak kuruyor. Bu sadece AKP için geçerli değil, bütün siyasi partilerde geçerli, benim partim dahil olmak üzere. Bir kitap yazıyorum, isim isim, olanlar, somut… En azından yeni nesile, bu siyaset bir daha bu kirlilikle yürümesin diye katkım olacak. Kitabım çıkarsa Gül’ün mülün kitabı hikâye!

Kitabınızı sizde emeklilik döneminde mi yayınlamayı düşünüyorsunuz?
Bilemiyorum, şu anda notlarımı alıyorum. Ama tabi, şimdi olursa çok insan rahatsız olur, rahatsız olsun da istiyorum. Tarih herkesi yargılasın.

SURİYE’YE MÜDAHALE MASADAN HİÇ KALKMADI

Suriye’ye girme iddiaları, Tel Abyad’dan IŞİD’in çıkarılmasından sonra yeniden gündemde. AKP’nin Suriye’ye girmeyi istediği ancak ordunun buna ayak dirediği yönünde haberler var. Mayıs ayında Türkiye’nin iki gün içinde Suriye’ye gireceğini söylemiştiniz. Bu iyi ki olmadı elbette ama bugün bu haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Duyumlarınız ne yönde?
Bu seçenek masadan hiç kalkmış değil ama umut ederim ki olmasın. Bunlar çok da denendi, onu da söyleyeyim.

Yani o günlerdeki uyarınızın altı doluydu?
Tarih bir gün hepimizi yazacaktır! Süleyman Şah Türbesi IŞİD’in işgalinde dedim, bana neler dediler. Sonra ne oldu? Bir gece yarısı göç etmek zorunda kaldılar. Bizim söylediğimiz her cümle sadece laf olsun diye söylenmiş değil.
O gün söylediğimiz iyi ki gerçekleşmedi. Bugün de gerçekleşmemesi için CHP olarak sonuna kadar mücadele edeceğiz. Biz savaşın değil, barışın tarafındayız.
Bu savaşçı dış politikadan vazgeçeceğiz, yeni bir politika inşa edeceğiz. Sayın Genel Başkanımız bu konuda çok çaba sarf etti, Irak’a gidildi, Mısır’la, Ürdün’le, Suriye ile görüşüldü. Genel Başkanımız, o zaman Dışişleri Bakanı olan Sayın Davutoğlu’na hazırladığımız dosyayı götürün, bu çalışmamız arşivlere girsin, dedi. Keşke Sayın Davutoğlu bizim bu çalışmalarımıza bakabilseydi, izlenen politikanın hangi boyuta geleceğini, on yıl önce görebilen bir siyasi partiyiz. 1 Mart tezkeresinde yırtındık. En çok İslamcıların yırtınması gerekirken, İslamcılardan ses çıkmadı, inanılır gibi değil. Aynı İslamcılar ‘91 yılında Körfez krizinde Beyazıt Meydanı’nda üç kez miting yaptılar, ne oldu o İslamcılara? Yeraltına mı indiler, eridiler mi, ses yok.

İKİ BAKANIN YERİNDE OLSAYDIM İSTİFA EDERDİM

Reza Zarrab’a iki bakanla birlikte ödül verilmesini siz nasıl değerlendirdiniz?
Valla iki bakanın yerinde olsaydım, istifa ederdim. Sayın Numan Kurtulmuş gerçekten dürüst bir insan. Sayın Numan Bey’in özellikle parti genel başkanıyken İstanbul’daki talanla, yolsuzluklarla ilgili çok ciddi bir hassasiyeti vardı, kamuoyuyla da paylaşıyordu. Kaderin cilvesine bakın, gelin Harun ve Karun dediğiniz adamların ödülünü verin. Gerçekten Numan Beyin o fotoğrafta olmasına üzüldüm.

Bu tablonun koalisyonu zora sokmayı amaçladığı söylendi…
Valla şeytanın aklına gelmeyecek şeyler duyuyoruz. Hayatımda öyle şeyler yaşadım ki. Bu alan çok kirli... Belki sıradan politik cümle olarak değerlendirilir ama vallahi kendimi sorumlu hissetmesem bir gün durmam.

ÖNCEKİ HABER

IŞİD’den katliam, Mısır’dan İsrail’e ‘ödül’

SONRAKİ HABER

Madenciler hakim karşısına çıkacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...