28 Haziran 2015 01:19

Kadın cinayetleri nasıl duracak?

Alabildiğine vahşileşen ve giderek pervasızlaşan kadın katliamlarına karşı yasal düzenleme talebi idamdan hadıma, müebbet hapisten hücre cezasına doğru salınıyor. Son günlerde en çok dile getirilen ise “kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezası” verilmesi. Kamuoyunda kafalar karışık. Peki kadın cinayetlerine karşı kadın mücadelesinin kitlesel örgütleri olan platformlar sorunun çözümü noktasında ne diyor?

Paylaş

Sevda KARACA

Kadın katliamı rakamlarında, durumu artık “sayaca” bağlanmış bir ülke Türkiye. Her gün işlenen yeni bir kadın cinayetiyle “sarsılmaktan” yorulmayan bir ülke… Birbirini tekrar eden gerekçelerle neredeyse günde 5 kadın en yakınları ve çoğunlukla tanıdıkları tarafından “her zamanki gibi” öldürülürken, Özgecan Aslan ve Cansu Kaya gibi tanımadığı insanlar tarafından cinsel saldırı sonucu vahşice öldürülen genç kadınların yaşadıkları “infial” duygusu uyandırdı herkeste. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin faillerinin nasıl durdurulacağı sorusunu tekrar gündemde. Alabildiğine vahşileşen ve giderek pervasızlaşan kadın katliamlarına karşı yasal düzenleme talebi idamdan hadıma, müebbet hapisten hücre cezasına doğru salınıyor. Son günlerde en çok dile getirilen ise “kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezası” verilmesi.

Kamuoyunda kafalar karışık. Peki kadın cinayetlerine karşı kadın mücadelesinin kitlesel örgütleri olan platformlar sorunun çözümü noktasında ne diyor?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kamuoyunda “Özgecan Yasası” olarak lanse edilen bir düzenleme ile kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis konusunu öne çıkarırken Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu şiddete karşı mücadeleyi suç ve ceza ikilemine sıkıştırmamak gerektiğinde ısrarlı.

Kadına yönelik şiddet suçunun adalet mekanizmalarında nasıl ele alındığını hem ulusal hem de uluslar arası düzeyde inceleyen araştırmacı Avukat Gökçeçiçek Ayata ise cezalandırma için kullanılan kavramların iyi bilinmemesinin yarattığı tehlikelere dikkat çekiyor.

'MÜCADELE SUÇ-CEZA İKİLEMİNE SIKIŞTIRILMAMALI'

Filiz KARAKUŞ- Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu

Özgecan Aslan'ın öldürülmesinden bu yana kadın cinayetlerine çözüm yollarından biri olarak katillere “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası uygulanması” gündeme geliyor. Siz bu talebe nasıl bakıyorsunuz?  
Bana göre insan hakları savunucuları ağır ceza talebiyle yola çıkmazlar. Caydırıcı ceza, etkin bir cezalandırma sistemi önemli. Teşvik etmeyen ceza önemli. Suçluyu ödüllendirmemek önemli. Suça neden olan koşulları ortadan kaldırmak ise en önemlisi. Kadın cinayetleri de, cinayet davaları da kadınların eşitsizliği ve ezilmesine dayanan toplumsal dokunun bir parçası. Kadın cinayetlerine karşı mücadelede davaları bir araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirdiğinizde ceza sizin en önemli talebiniz haline gelir. Öldürülen kadınların aileleri yüreklerini soğutmak için katilin daha ağır cezalandırması talebine sımsıkı sarılırlar.
TCK’da eğer indirimler yapılmazsa cezalar yeterince ağır zaten, müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet. Biz kadın mücadelesinde erkek şiddetine karşı mücadeleyi suç ve ceza ikilemine sıkıştırmamayı önemsiyoruz.  Dolayısıyla cezanın ne olacağına değil ceza sisteminin dayandığı politikalara, erkek egemen sisteme odaklanıyoruz.  Cezanın ne olacağına odaklanmak suçu bireyselleştirmek riski de taşıyor.  Bilimsel olarak ispatlanan bir şey var ki; Cezaların ağırlığı -idam dahil olmak üzere -caydırıcı değildir. İnsanlara suç işlemekten caydıran bir kişinin cezanın mutlak olarak kendisine uygulanacağını bilmesidir.  
Yargı-katil ve avukatı işbirliğiyle  kadının hayatı didik didik edilip, doğru yanlış tanıklarla, katilin beyanlarıyla adeta kadınlar yargılanıyor. Bunu engellemenin yolu da cezayı standartlaştırmak ve kadın cinayetlerinde ‘haksız tahrik indirimi’ yapılmayacağını yasalaştırmak olmalı. Ayrıca kadın saikiyle öldürmek bir ağırlaştırma nedeni olmalı. Kamuoyunda Kravat indirimi diye tanımlanan iyi hal indirimleri de sanıkların ‘pişmanım’ sözüne bakılarak verilmemeli.  Davalarla ilgili bir başka talebimiz, kadın örgütlerinin müdahilliğinin kabul edilmesi, aynı zamanda fail olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının müdahilliğinin ise reddedilmesi.

Kadın hareketinin kadın cinayetlerinin önlenmesi noktasında nasıl bir mücadele yöntemi izlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Yasal değişiklik talebi bu mücadelenin neresinde?
Kadın cinayetlerine karşı mücadele erkek şiddetine, erkek egemenliğine karşı mücadelenin bir parçası. Yasal değişiklikler, TBMM’nin yapması gerekenler var. Ancak yasalar erkek şiddetini engellemeye yetmez.  Bunun için kadınlar olarak hayatlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Eğer kadın mücadelesinde kurtulmuş-öğretici-misyonerlik yoksa, her kadının deneyimini ortaya çıkaracak ve kendi evinden başlayarak kadın dayanışmasının gücüyle mücadeleye katılmasını sağlayacak  bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Kadın Cinayetlerine Acil Önlem Grubu bir başlangıç olarak çok sayıda kadın grubunu bir araya getirdi. Sokak eylemleri, yasal değişiklikler paketi hazırlığı, toplantılar, paneller yapacaklarımızdan bazıları. Mücadeleye kadınların sahip çıkması için, erkek şiddetini cinayete varmadan engellemek için merkezden yerele sözümüzü duyurmanın yetersizliğinde birleşiyoruz. Dolayısıyla  hepimizin ortaklaştığı en önemli hedefimiz kadın cinayetlerine acil önlem grubu adıyla ya da değil mücadelenin ve örgütlenmelerin Türkiye’leşmesi ve yerelleşmesi.


'KADIN CİNAYETLERİNDE ADALETİN GEREĞİ AĞIR CEZADIR'

Gülsüm KAV- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu

Kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi talebi sizin yürüttüğünüz “Özgecan Yasası çıksın” kampanyasıyla yaygınlaştı.  “Özgecan Yasası” ile ne kastediyorsunuz? Neden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebini öne çıkarıyorsunuz?  
İlk takip ettiğimiz dava olan Münevver Karabulut’tan itibaren, indirim meselesinin toplum vicdanını nasıl yaraladığını fark ettik. Çünkü o duruşma salonlarının içinde adaletsizliğin çok uç bir boyutu yaşanıyor; erkekler kendi elleriyle öldürdükleri; dili dönmeyen; kendini savunamayan kadın kardeşimiz hakkında, onun ailesinin gözünün içine baka baka istediği gibi atıp tutabiliyor, sırf indirim almak için her tür kara çalmaya başvurabiliyor. Sırf bu tablonun kendisi bile başlı başına bir insanlık ayıbı iken, bir de indirimleri gerçekten alıyor olmaları ile tam olarak rahatlayan erkek şiddeti, aklından geçirdiğini gidip yapma cesareti buluyor. Ayşe Paşalı’da olduğu gibi kadın katillerinin gidip suçu işlemeden önce indirimleri araştırdıklarını gösteren somut örnekler var. Daha önceki mücadele deneyimi de esin kaynağı oldu. Güldünya Tören’den sonra kadınların mücadelesi ile Ceza Kanunu değişmiş, o zamana kadar hafifletici sebep sayılan “namus adına işlenen cinayetler” nitelikli halden sayılıp ağır cezaya tabii olmuş, cinayetlerde azalma sağlanmıştı. Tüm bu deneyimlerden hareketle,  üç yıl önce Türk Ceza Kanunu’na Ek Madde teklifinde bulunduk. İstanbul Sözleşmesi ile gerekçelendirerek, kanunda “kadın cinayeti” teriminin yer almasını ve cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığına dayalı şiddet uygulamanın ağırlaştırıcı sebep sayılmasını istedik. Son dönemde “Özgecan Yasası" olarak adlandırdığımız önerinin özü budur.
Ağırlaştırılmış Müebbet, tüm kadın cinayetlerini bir anda durdurmayacaktır ama caydırıcı etkisi kesin olacaktır. Aynı zamanda insanlık suçu anlamına gelen kadın cinayetlerinde evrensel kadın haklarının ve adaletin gereği de ağır cezadır, bugün dünya kadın hareketi de aynı talebi dile getiriyor. Türkiye özelinde ise ne istediğimi net olarak ortaya koymak idam, hadım etme gibi insan haklarına aykırı cezalardan ayrılmamızı da sağlıyor, aksi halde toplum evrensel adalet yerine “intikamcı” bir çizgiye yönelebiliyor.

Kadın hareketinin kadın cinayetlerinin önlenmesi noktasında nasıl bir mücadele yöntemi izlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle Türkiye’de kadın cinayetlerinin temelinde, kadınların modern haklarına kavuşma mücadelesi ve direnişi olduğunu görmeliyiz. Onların hayatlarına sahip çıkma yaşam sevinci ve direncine saygı duyarak başlamalı. Öldürülen kadın kardeşlerimizin ailelerini ve yaralı kadınların arasına karışmalı, onları kurtarmamız gereken kurbanlar değil, mücadele arkadaşlarımız olarak görmeliyiz. Biz bunu yapmaya gayret ettik;   “Asla yalnız yürümeyeceksin” diyerek birlikte mücadele etmeye başladık, mağdur diliyle konuşmak yerine birlikte hak arayan özneler olduk.

Öncelikli amacımız kadınları hayatta tutabilmek. 6284 sayılı koruma kanunun uygulanması için her aşamada uğraşıyoruz. Şiddet karşısında hiçbir kadın kardeşimizi yalnız bırakmayıp bize başvurduğunda onun haklarını birlikte arıyor, hukuki, süreçleri birlikte takip ediyoruz. Bütün imkanları elinde bulunduran devlerin görevini yapması, kadınların vergileriyle ödedikleri kamu kaynaklarından yararlanabilmesi lazım. Dolayısıyla biz bir mücadele örgütüyüz, muhatap kurumlara baskı kurarak görevlerini yapmalarını sağlıyoruz. Ne yazık ki korunamamış hayatını kaybetmiş kadın kardeşlerimiz için onların aileleri ile beraber adalet mücadelesi veriyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında birçok farklı ilde dava takibi yapıyoruz, birçok davada müdahil de oluyoruz. Aileler ile omuz omuza yürüyen bu mücadelede genelde aileler ve kadınlar kendi davaları sonlandıktan sonra da mücadeleye devam ediyor, tüm kadınların yaşam haklarına sahip çıkarak kadın mücadelesi ile tanışıyor. Kadın mücadelesinin toplumsallaşması bakımından bunu çok önemli buluyoruz. Büyük yürüyüşler düzenlemekten lobi çalışmalarına, toplantılardan konserlere, veri oluşturmaktan eğitim çalışmalarına, yasa teklifleri hazırlamaktan, duruşmalarda gerçeği aydınlatmaya kadar birçok metot kullanarak örgütlenmeye ve kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz.


KADIN CİNAYETLERİNE KARŞI İLK TALEP EŞİTLİK OLMALI

“Müebbet hapis”, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis”, “haksız tahrik”, “iyi hal indirimi” gibi kavramların çok geçtiği bu tartışmada ne, ne anlama gelir, aralarındaki farklar nelerdir? Bu kavramları ve tartışmanın “ceza” üzerinden seyrini, kadına yönelik şiddet davalarının uluslar arası alanda ve ulusal alanda seyrinin takibini de yapan araştırmacı, EŞİTİZ-Eşitlik İzleme Kadın Grubu üyesi Avukat Gökçeçiçek Ayata’ya sorduk.

Kadın cinayetleri görünür hale geldikçe cezalandırma konusu da daha çok gündem oluyor. Sorun cezalandırma sisteminde mi?
Kadın cinayetleri konuşulurken sıklıkla, ilk olarak cezaların gündeme gelmesini çok sorunlu buluyorum. Bu bakış kadın cinayetlerinin altında yatan ataerkil sistemi, şiddetin yapısal nedenlerini, devletin sorumluluğunu, bütüncül politikaların eksikliğini, kadınların güçlendirilmesini, yargının cinsiyetçi bakış açısını ve daha pek çok şeyi perdeliyor ve konunun linç kültürüyle, kısasa kısas mantığıyla konuşulmasından öteye geçilemiyor. Kadın cinayetlerine karşı ilk talep eşitlik olmalı, kadınlar taleplerini ve mücadelesini bunun üzerine kurmalı.

Ama kadın katillerinin nasıl cezalandırılacağı, en azından nasıl “ödüllendirilmeyecekleri” de önemsiz bir konu değil?
Evet, elbette bu konu politik ve kadınlar açısından hayati ama aynı zamanda teknik de bir konu, bunu atlamamak lazım. Ancak maalesef ağır ceza talebini öne süren veya destekleyen pek çok kişinin bu bilgilere sahip olduklarını da düşünmüyorum.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası da müebbet hapis cezası da mahpusun hayatı boyunca devam eden cezalardır. İkisi arasındaki temel fark; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilenler 30 yılını, müebbet hapse mahkûm edilenler 24 yılını doldurmadan koşullu salıverilmeden yararlanamaz. Ceza Kanununa göre kasten öldürmenin cezası müebbet hapis cezasıdır. Suçun kadın cinayetlerinde sıkça gördüğümüz bazı şekillerde işlenmesi durumunda ise ceza ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Kasten öldürme suçunda ceza bellidir; ya müebbet hapis ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis. Bu durumda hâkimin karar verirken uygulayabileceği bir alt sınır yoktur yani bu iki cezadan birine karar vermesi gerekir.

Peki, kadın katillerinin cezası nasıl indiriliyor?

Hâkimlerin haksız tahrik indirimi ve iyi hal indirimi olarak bilinen takdiri indirim nedenlerini cinsiyetçi şekilde kadınlar aleyhine/erkekler lehine uygulamasıyla. Haksız tahrik dediğimizde, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlenmesinden bahsediyoruz. Bu durumda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 18-24 yıl hapis, müebbet hapis cezası yerine ise 12-18 yıl arası hapis cezası verilir. Takdiri indirim nedenleri ise failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlardır. Hâkimin takdiri indirim nedenlerini kararda göstermesi zorunludur yani dayanaksız şekilde indirim uygulayamaz. Hâkim takdiri indirim nedenlerinden birini uygularsa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine müebbet hapis, müebbet hapis cezası yerine 25 yıl hapis cezası verir ve diğer cezalarda ise cezanın altıda birine kadarı indirim uygulayabilir. Görüldüğü gibi cezalar düşük değil.

Böylesi indirimlerin ortadan kalkması için kanun değişikliği gerekli değil mi?
Hâkimlerin cinsiyetçi uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan adaletsizliği, yapboz tahtasına dönmüş Ceza Kanunu değiştirmekle çözemeyiz. Hâkimlerin cinsiyetçi kararlarının önüne geçilmedikçe, bu yönde karar verme konusunda ısrarcı davranan hâkimlere yönelik yaptırımlar getirilmedikçe, cinsiyetçi kararlar Yargıtay tarafından bozulmadıkça cezaları ne kadar ağırlaştırırsanız ağırlaştırın hâkimler gene indirim yapılacak bir şey bulacaktır. Cezaların ağırlaştırılması ile ilgili birlikte dillendirilen indirimlerin kaldırılması söylemini de yerinde bulmuyorum. Sorun yasada yer alan indirim düzenlemeleri değil ki; sorun, bunların nasıl uygulandığı. Kadının şiddet gördüğü için evi terk etmesinin haksız tahrik kabul edilmesi veya şiddet nedeniyle hastanelik olmuş bir kadın öldürüldüğünde katile iyi hal indirimi uygulanması gibi ucubeliklerin önüne geçilmeli.  
Yapılan değişiklikler, sorumluların kendilerini bu konunun tarafı olmaktan çıkarmasının ve aklamasının önünü açmaktan öteye geçmez. Hem kadın cinayetleriyle hem görevini yapmayan kamu görevlileriyle hem de toplumsal olarak yükseltilmeye çalışılan linç kültürüyle mücadele etmek hiç kolay değil, biliyorum, ama yapılması gereken bu.

ÖNCEKİ HABER

Rojava'daki Önder Çakar: Tek sorunumuz sinekler ve DAİŞ

SONRAKİ HABER

Sınırını bil!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...