01 Aralık 2011 10:58

Gerçek laiklik için Diyanet kalkmalı

Dünyada anayasa ve laikliğin doğuşu birlikte olsa da, laikliğin temel bir ilke olarak anayasalarda yer bulması zaman almıştır. Kimi ülkeler ilk Anayasalarında laikliğin tanımını yapmışsa da kimi ülkelerde dini ibareler varlığını korumuştur. Türkiye’de 1924 Anayasasında yer alan “Devletin dini islamdır” ibaresi 1928 yılında çı

Gerçek laiklik için Diyanet kalkmalı
Paylaş

Hasan Akbaş

Dünyada anayasa ve laikliğin doğuşu birlikte olsa da, laikliğin temel bir ilke olarak anayasalarda yer bulması zaman almıştır. Kimi ülkeler ilk Anayasalarında laikliğin tanımını yapmışsa da kimi ülkelerde dini ibareler varlığını korumuştur. Türkiye’de 1924 Anayasasında yer alan “Devletin dini islamdır” ibaresi 1928 yılında çıkartılmış, 1937 yılında da laiklik ilkesi Anayasaya girmiştir. Buna rağmen Türkiye’de laiklik, her zaman ‘varlığı’ ve uygulanışı ile eleştirilerin konusu olmuştur.

Dosyamızın ikinci gününde, bu eleştirilerin bir kısmını sayfalarımıza taşıyor ve Alevilerin Anayasadan beklentilerini konuşuyoruz. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez konuğumuz.

Irk ve din tarifinden vazgeçmiş, tamamen insanın doğuştan aldığı temel haklar ve evrensel hukuk normlarına dayanan bir anayasa, doğru bir anayasadır. Asker sivil ilişkilerini net bir şekilde ayıran, cuntalara zemin bırakmayan, din ve devlet işlerini net bir şekilde ayırabilecek, inançsal özgürlüklerin olduğu, gerçek laikliğin uygulanacağı ve bunun hukukla denetlenebileceği bir anayasaya ihtiyacımız var.
İnsanların doğduğu coğrafyayı, kendi istediği gibi tarif eden bir anayasa tekçi bir anayasadır. Tek bayrak, tek dil, tek vatan ısrarı buna örnektir. Mevcut anayasa insanı insan yapan değerlerin kutsal olduğunu ortaya koyan, koruyan ve gelişmesine imkân sağlayan çoğunlukçu, eşitlikçi, yurttaşlık bilincini öne çıkartmış bir anayasa değildir.
Irkçılık, milliyetçilik üzerinden halkların kışkırtılmadığı anayasa özlemimizdir. Bakıyorsunuz ülkede Ermeni’ye küfretmek Kürdü aşağılamak Alevi’ye hakaret etmek neredeyse bir övünç kaynağı haline getirilmiştir. Bu hakaretlerin, kışkırtılan dalgaların önüne geçilemediğini söylüyorlar. Kışkırtmalar, nefret içeren saldırılar karşılıksız bırakılınca meşrulaştırılmış oluyor. Bu böyle olunca tabi ki önüne geçilemez. Kısacası insanların rahatça inançlarını, dillerini, kültürlerini koruyan ve geliştiren bir anayasaya ihtiyacımız var. Meclis bu tarz bir anayasa yapar mı bilmiyorum ama çok zor bir şey değil, anayasa çalışmalarının önündeki engellerin kalkması lazım.

Anayasa çalışmasının önündeki engeller derken neyi kastediyorsunuz?
Bunun önündeki en büyük engel parlamentoyu oluşturan siyasi parti milletvekillerinin yaklaşık yüzde 90’nının mevcut anayasadan memnun olması, sonra yüzde 10 seçim barajından ve Diyanet’ten memnun olmalarıdır. Bunlar ‘din alır din satarlar’, siyaseti insanların dini üzerinden milliyetçilikle yaparlar. Giden gelen hep bundan beslenir. Bu kadar özgürlükçü olduğunu söyleyen, 10 yıldır ülkeyi yöneten bir hükümet var ama özgürlüklerin önündeki engeller kalkmıyor, aksine daha da güçlendiriliyor. Diyanetin kalkması gerçek laikliğin tartışılmasını sağlar, inançların özgürlüğünü belirler.
Seçim barajı demokrasiye aykırıdır. Zorunlu din dersleri bilimsel eğitimden mahrum bırakır. Bu ve bunun gibi bir sürü engel var tabi ki, her alanda eşitsizlikten bahsetmek mümkün. Mesela işçiler, emekçiler cephesinden baktığımızda da çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Belediyelere bakın mumla arayıp Alevi bir işçi bulursunuz; Alevilere ayrımcılık uygulanıyor. İşçilerin sorunları Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerinden bağımsız düşünülemez. İktidar mevcut anayasanın özgürlükçü olduğunu söylüyor ama sendikaya üye olan işçilere ‘vatan hainiymiş’ gibi saldırılıyor, işten atılıyor.

Anadil önemli diyorsunuz. Öyleyse Anayasanın ilk üç maddesi de tartışılıyor. Sizce anadil ve anadilde eğitim anayasada garanti altına alınmalı mı?
Dillerin ve inançların bir defa aşağılık gibi gösterilmesinden vazgeçilmeli artık. En başta zorunlu din derslerinin var olmasıyla da beraber her yanıyla eğitim sistemi sorunludur. Hademe paralarına kadar velilerden toplanıyor. Bilimsel eğitime yardımcı gereç, deney vs bu tarz imkânlar sağlanmıyor. Çocuklarını özel okullara gönderemeyen aileler çocuklarını okutamıyor. Çünkü devlet okullarına da milyonlarca para harcıyorlar. Eşitsizlik her alanda mevcut.
Anadilde eğitim de garanti altına alınmalı elbette ve kutsal sayılmalı. İnsanların dillerinde eğitim alabilmesi kadar doğal bir şey yoktur.  Anayasanın 52. maddesi diyor ki; ‘İnsanlar din, dil, ırkından kaynaklı ayrımcılığa tabi tutulamaz, devlet inançları tarif edemez.’ Ama ısrarla eğitimde tek dil ısrarı sürdürülmeye devam ediliyor.
İster Kürt olsun, ister Alevi, ister Ermeni, ister Süryani, ister Laz, ister Çerkez... İnsanlar biyolojik olarak çocukları doğduktan sonra kendi dinlerini, dillerini, ırklarını aktarmak gibi bir sorumlulukları vardır. İnsan Türk’üm diyorsa Türk’tür, Kürdüm diyorsa Kürt’tür, Aleviyim diyorsa Alevidir. Aksini dayatmak faşizanlıkla tabir edilir. Anayasa halkların,  inançlarına, dillerine ve kültürlerinin gelişmesine olanak sağlamalıdır. Devletin de tarzı böyle olmalı. Anayasa bunları dikkate alarak anadilde eğitimi garanti altına almalıdır.

Peki, siz anayasa çalışmaları için hükümetle görüştünüz mü?
Biz anayasa çalışmalarına Alevi çalıştayları başlamadan önce hazırlandık. O dönemde çalıştaylara gitmeden önce bir kitapçık hazırladık. Bize, ‘çalıştaylar neticesinde taleplerimizin anayasada güvence altına alınacağı’ söylendi. 60 sayfalık bir anayasa kitapçığı hazırlayıp hükümete sunduk. En başından beri biliyorduk olumlu bir yanıtın gelmeyeceğini ama, yine de çaba sarf etmek gerektiğini düşündük. Görüşmelerimiz sonrasında hükümetten yanıtlar gelmeye başladı. ‘Sizin değil bizim söylediğimiz Alevilik vardır’ denildi. ‘Zorunlu din dersleri kalksın’ dedik onlar sözüm ona ‘Alevilik dersi koyacağız’ dedi. ‘Cemevleri ibadethane olsun’ dedik, ‘olmaz İslam’ı bölüyorsunuz’ dendi. Karşı çıkılan bu konularla ilgili yasa da istemedik, bir iki maddenin ilave edilmesini, değişmesini istedik, ama her şekilde iktidar taleplerimizi yok saydı.

5–6 Ocak’ta İstanbul’da ‘Aleviler Anayasadan ne bekliyor’ başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenleyeceğiz ve oradan çıkan sonuçları ve anayasa taslağımızı 15 Ocak’taki İkinci Büyük alevi Kurultayında halkla paylaşacağız.
(Ankara/EVRENSEL)


TÜM KESİMLERİN GÖRÜŞLERİ ALINMALI

Mecliste bir Anayasa komisyonu oluşturuldu. Burada bir takım çalışmalar devam ediyor. Ve bir bakıma yeni Anayasa hazırlanıyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz, Anayasa hazırlık sürecinde kendinize nasıl bir rol biçiyorsunuz?
Anayasanın içeriği ve hazırlanış şekli, bizzat sorunları yaşayan, yaşamış olan kişiler ve grupları görerek yapılmalı. Göstermelik, ‘şunu da çağırdık bunu da çağırdık’ mantığından ziyade anayasayı hazırlayacak olan Meclis’in Türkiye’yi bir defa çok iyi analiz etmesi lazım. Şu an Meclis Anayasa Komisyonu Başkanlığını yapan şahıs 14 bin küsur sivil toplum örgütünden bahsetti ama bunların kimler olduğunu bilmiyoruz. Anayasa çalışmalarında tüm kesimlerle görüşülmeli, fikir alınmalı, talepleri sorulmalı ve sivil toplum örgütleri anayasa çalışmalarına katılmalıdır. Bu konuda sivil toplum kuruluşları doğru fikirler sunamayabilirler ama yine de görüşülmeli yanlış olan bir şey varsa istekler arasında anayasa komisyonu uluslararası insan haklarına dayandırarak düzeltmeli. Mesela anadilde eğitimin dünyada çok örneği var, araştırsınlar. Girmek istedikleri Avrupa Birliği onlara rehber olabilir. Belçika, Almanya, İspanya’ya baksın örnek alsınlar, anadil bölüyor mu yoksa zenginleştiriyor mu?


TARTIŞILAN BAZI MADDELER

1982 Anayasasında laiklik açısından tartışmaya konu olan iki temel madde şunlar:
MADDE 24- Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
MADDE 136- Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.


EZİLENLERİ DİKKATE ALAN BİR ANAYASA

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Kemal Bülbül de yeni anayasaya dair sorularımızı cevapladı.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan 1876 tarihli “Kanuni Esasi”den başlayacak olursak 1921, 1924, 1961, 1982 anayasalarının hiç birinde Alevi toplumunun inançsal, kültürel gerçeği dikkate alınmadığı gibi Türkiye’yi oluşturan çok kimlikli, çok kültürlü toplumsal yapı da dikkate alınmadan ret ve inkâra dayalı anayasalar yapılmıştır. Bu anayasaların tamamı ya teknokratlar veya devleti temsil eden bireyler tarafından yapılmıştır. 1921 “Teşkilatı Esasi” adlı anayasada Türkiye’nin bazı etnik realiteleri dikkate alınmış olsa da bu anayasa da diğerleri gibi Türk/İslamcı bir mantıkla yapılmıştır. Anayasaların tamamı “Yüzde 99’u “Müslüman olan” ezberi ve inkârı üzerine kurulmuştur. Yine bu anayasaların 1876 ve 1921 anayasası dışındakiler güya “Laik devleti” kurumsallaştırmaya çalışmıştır. Ama görüyoruz ki “Laik devlet” denen devletin anayasasında Türk/İslamcılığın temel kurumu olan ve Türkiye’deki çok kültürlülük ve inançsal çoğulculuk üzerinde bir vesayeti de aşıp inkâr kurumu olan “Diyanet İşleri Başkanlığı” vardır. Sadece Diyanet İşleri Başkanlığı da değil, anayasaların tamamına nüfuz etmiş olan zihniyet inkârcı, asimilasyoncu ve Türk/İslamcıdır. Anayasalara uyumlu olarak hazırlanan yasalar Aleviliği inkâr etmiş ve yasaklamıştır. Biz Hükümetin “Alevi Açılımı” politikalarına bakarak değerlendirme yapamayız. “Açılımın” da bir oyalama taktiği olduğu somut bir şekilde orta yerde duruyor zaten. Alevi inancı 1925 yılından bu yana Türkiye’de yasaklı bir inançtır. Alevilik hala Türkiye topraklarında yaşanıyorsa bu Alevi toplumunun ve demokratik kurumların kendi inancına sahip çıkmasından ve fiili durum yaratmasındandır.

Anayasa nasıl hazırlanmalı?
Türkiye gerçeğini oluşturan tüm toplumsal, inançsal, kültürel, etnik, inançsal ve sınıfsal gerçeği dikkate alarak bu kesimlerin etkin katılımını sağlayarak hazırlanmalıdır. Bu anlamda ezilenlerin ve bugüne kadar inkâr edilenlerin talepleri dikkate alınmalıdır. 12 Haziran 2011 Seçimleri ile oluşan parlamento yüzde 10 barajının anti demokratik engelleri ile oluşmuş bir meclistir. Bazı kesimler “Bu meclis yani bir anayasa yapmak için yeterli temsiliyete sahiptir” dese de biz bu görüşe katılmıyoruz. Örneğin Meclis’te Alevi temsiliyeti konusunda somut bir sıkıntı ve eksiklik vardır. Bu eksiklik tüm toplumsal, inançsal ve kültürel gruplar için de geçerlidir. Dolayısıyla bir Kurucu Meclis oluşturulmalı ve anayasayı bu meclis söylediğim süreçleri de dikkate alarak yapmalıdır. Hükümetin bakışı şöyle “Yeni bir anayasa yapılacak ise onu da biz yaparız!”. Bu mantıkla çoğulcu, demokratik bir anayasa olmaz ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden inkârcı mantık yeniden oluşur ve bir yüzyıl daha aynı acıları yaşamaya devam ederiz. Yeni anayasa için birçok çevre metinler, taslaklar hazırlamış. Mesele metin ve taslak hazırlamak değil. Mesele demokratik, çoğulcu katılım ve bunun yapılacak yeni anayasaya yansıması.

Türkiye’nin nasıl bir anayasaya ihtiyacı var?
Yeni anayasa da hiç bir kimlik övülmemeli, dövülmemeli ve hiç bir kimliğe sövülmemeli. İnkârcılık son bulmalı. Anayasada etnik ve inançsal kimliklerin ifade edilmesine gerek de yoktur. Sadece çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı Türkiye gerçeğini ifade eden ve inkârcı olmayan bir tanım yeterli. Yeni anayasada Diyanet İşleri Başkanlığı gibi vesayet kurumları kesinlikle olmamalıdır. “Zorunlu Din Dersi” bir zulümdür, kaldırılmalıdır.

Bizler demokratik Alevi kurumları olarak Türkiye’deki halklar ve inançlar gerçeği dikkate alınmadan yapılacak bir anayasanın sorunları iki kat daha büyüteceğine inanıyoruz. Bu anlamda taleplerimizi ifade etmek amacıyla, tüm inkâr edilen kesimlerle birlikte Alevi Bektaşi Federasyonu olarak 17 Aralık 2011 günü Ankara’da “Demokratik Anayasa Kurultayı” yapacağız. (Ankara/EVRENSEL)

YARIN: Yrd. Doç. Özgür Müftüoğlu ve TTB Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

İngiltere ve İran ipleri koparıyor

SONRAKİ HABER

Dalga mı geçiyorsunuz?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...