06 Haziran 2015 18:13

Aramızda 'direniş poğaçası' yemeyen var mı?

Muhtemelen yola çıktığımızda sonucun böyle olacağını düşünmemiştik. Ama belki de binlerce metal işçisi de bu sonucu beklemiyordu. Dünya devi Ford’un 10 bine yakın işçi çalıştırdığı Kocaeli’deki fabrikasında yüzlerce işçi direnişteydi.

Paylaş

Gülşah İMREK
İzel Gözde MEYDAN

Muhtemelen yola çıktığımızda sonucun böyle olacağını düşünmemiştik. Ama belki de binlerce metal işçisi de bu sonucu beklemiyordu. Dünya devi Ford’un 10 bine yakın işçi çalıştırdığı Kocaeli’deki fabrikasında yüzlerce işçi direnişteydi.
Metal işçisi deyince ilk akla gelen ‘elinde İngiliz anahtarı olan erkek işçi figürü’ olsa da metal sektöründe kadın işçiler de var. Milyarlık arabaların üretildiği koca fabrikalarda boyahanede, montajda, kalıplamada çalışmak, üstelik çalışırken kadın olduğun için ekip liderleri tarafından bin bir aşağılamaya maruz kalmaktı kadın işçilerin yaşadığı.
Bir de geride kalanlar vardı tabi. Geride gibi gözüken ama onlar olmasa belki de olamayacak bir direniş. Metal işçilerinin eşleri, anneleri, çocukları… Bazen hayatta bir şeyleri başaracağınıza inanmak için görmek istediğiniz tek şeydir o “destek”. Kendinize olan inancınızı tazeler. Tam da bu yüzden çok önemli oldukları hissediliyordu destek ziyaretlerinin. İşçilerin kendi emekleriyle var ettikleri direniş alanında eş, dost, akrabaların yaptığı dönüşümlü ziyaretlerin her birinin yüzünde gülümsemeye dönüşmesinden belliydi.

KEKLER, BÖREKLER DİRENİŞ ALANINA!
Ve sıra en güzeline geliyor. Kadınların mutfağında pişen kekler, börekler bu kez direniş alanına taşınıyordu. Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği’nden kadınlar olarak nevalemizi alıp koyulduk yola. Belki çok kalabalık değildik ama derneğimizden Saliha ablanın oğlu, Canan ablanın eşi direnen işçilerdendi. Zaten bir süredir onların yaptığı poğaçaları da sabahları işçilerin servis beklediği duraklara götürüyorduk. “Direniş poğaçaları”, bir öncekinden daha yorgun bir güne başlayan işçilere, “Kazan kaynıyor, işçiler direniyor” demenin bir yoluydu biz kadınlar için. Bu kadar çok erkek işçinin olduğu bir yerde, hafif çekinceli de olsa niçin geldiğimizi anlattık. Sessiz ama öfkeli bekleyiş hissediliyordu. Bir yanda bir işyeri temsilcisi diğer işçileri etrafına toplamış patronun arkasına saklandığı yasal mevzuatın aslında ne demek olduğunu anlatıyordu. Yasanın işçiye ne verip, ne aldığını bu süreçte öğrenmişlerdi. Herkes merakla dinliyordu. Neredeyse her çadırda bir semaver kaynıyordu.

SENELERİN ACISI ÇIKIYOR
Orada iki kadın vardı, ama aslında daha fazlaydı sayıları. Kimisi çocuğunu bırakıp gelememişti, kimisi çalıştığı sürede yaşadığı yorgunluğu atmak için evde kalıp dinleniyordu. Ford işçisi Selda ve diğer kadın işçilere selam verip yanlarına oturduk. Selda 11 yıldır Ford’da çalışıyor. Direniş ona iyi gelmişti belli ki. Senelerin acısı bu direnişte çıkıyordu. En azından anlattıklarından biz öyle anladık. “11 yıldır burada çalışıyorum. Boyahanedeyim. Erkeklerin yaptığı işin aynısını yapıyoruz. Ama kadın olduğumuz için çok daha ağır laflara maruz kalıyoruz. Hamileyken bile böyle kimyasalın içinde 8 aya kadar çalıştırdılar beni. Denetime geldiklerinde hamile kadın varsa ‘sen git bir çay koy da görmesinler’ diyorlardı.” 2008 krizinde de Ford Otosan’daymış. “200 lira maaşla çalıştığımı bilirim. Ama Ali Koç bu krizi nasıl yaşadı acaba? Şimdi aldığımız ücretler 1500 lirayı geçmiyor. Gidip bir şarküteride çalışsam aynı parayı alırım zaten. Bunca yıllık emeğin karşılığı bu mu?” diyor. Bir oğlu var; doğduğu dönemde vardiyalı çalışmanın ne kadar zor olduğundan bahsediyor. “Oğlumu kreşe verdim. Gece vardiyasında çalışırken nereye bırakacağım?” diye soruyor.

‘KOCAMLA BU KADAR MESAJLAŞMADIM’
Sendikacıların yaptıklarını anlatırken direnişe çıkma nedenleri ortaya saçılıyor zaten. Ford işçileri için yapıldığı söylenen otelde sendikacıların tatil yapıp eğlendiğini, en ufak bir itirazda bulunanın başını ezmek için nasıl hevesle beklediklerini anlatıyor. Bir yandan da gülmekten alamıyor kendisini. “Direniş başladığından beri hem patron hem sendika sürekli mesaj atıyor bize. Bir gün ‘işten atıldınız’, diğer gün ‘perşembe günü geliyorsunuz’ sonra başka bir mesaj… Bunca yıldır evliyim, kocamla bu kadar mesajlaşmadım” diyor. Emekliliğine az kalmış. Primlerini istese dışarıdan da doldurabilir ama yolundan dönmemekte kararlı.
Selda’nın hemen arkasında çocuğunu kucağına almış işçilerden birinin eşi var. İlk defa böyle bir kalabalığın, ortak duygunun yanında belki de. Ve o çocuğunu nasıl kucakladıysa, direniş de ailecek onları kucaklamış. Dinliyor sadece. “Gel yanaş sen de masaya” diyoruz. “Ben çok bilmem, ev hanımıyım zaten” diyor. Ziyaretimiz belki de bu yüzden anlamlıydı; en küçük çabanın değerli olduğunu hissettirmek için.

TARİFİN EN GÜZELİ BİZ KADINLARDA…
Vakit tamam. Sıra geldi “direniş poğaçalarımızı” işçilere ulaştırmaya. Derneğimizin kadınlarının elleriyle yaptığı enfes poğaçalar, sarmalar, börekler beş dakika içinde tükendi. Malum nöbet kolay değil. Ama günde yüzlerce araba üreten işçiler için direniş alanında yeme-içme ihtiyacını organize etmek de zor olmamış. Selda; “Gerekirse domates ekmek yiyoruz, ama aç kalmıyoruz” diyor ‘hakkından geliriz’ edasıyla. Bir kez daha anlayarak, duyarak, görerek ama en önemlisi ‘bir başına’ olamayacağını bilerek ayrılıyoruz alandan.
Canan abla eşiyle vedalaşıyor. Ama ne onun gözü arkada, ne de eşinin. Çünkü eşinin sarılacağı bir direniş var, onunsa yüreği birbirinden güzel kadınlarla var olan bir derneği. En güzeli ise ikisinin de güzel bir geleceğe çıkıyor olması.
Direniş poğaçasının tarifi çok kolay. Öyle bol malzemeye de gerek yok. En önemlisi bu tarifin çok daha güzeli, bin bir çeşidi biz kadınlarda saklı. E hadi o zaman, hamuru hep birlikte karmak için neyi bekliyoruz?

ÖNCEKİ HABER

‘Eşit işe eşit ücret’, hani nerde!

SONRAKİ HABER

Kadınlar ve kadılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...