04 Mayıs 2015 00:57

‘Cisr eş Şuğur’ bir eğit-donat projesi mi?

Paylaş

Yusuf ERTAŞ
Ali KARATAŞ

Türkiye sınırına yakın stratejik Cisr eş Şuğur kasabasının el Nusra tarafından ele geçirilmesi dikkatlerin bir kez daha Türkiye üzerine çevrilmesine yol açtı. Ermenilerin çoğunlukta olduğu Keseb kasabasına geçtiğimiz yıl düzenlenen saldırının benzeri bu kez  Cisr eş Şuğur’da sahneye konuldu. Suriye yetkilileri, çoğu Çeçen çok sayıda cihatçı militanın Cisr eş Şuğur’daki savaşa katılmak üzere Türkiye sınırından Suriye’ye giriş yaptığını iddia etti ve bu iddialarını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine taşıdı. Türkiye ve Suriye’yi yakından takip eden es Sefir yazarı Muhammed Ballut, “Cisr eş Şuğur’u istila etmek için kullanılan cihatçı gruplar, Türk istihbaratının bir yıl önce Suriye sahil cephesi için Keseb’de kullandığı grupların aynısıdır. Cisr eş Şuğur operasyonu, Suudi-Türk-Katar ittifakını ve Suriye’nin kuzeyi için oluşturulan Antakya operasyon odasının daha da netleştiğini yansıtmaktadır” yorumunu yaptı. 

EĞİT-DONAT BÖLGE İÇİN TEHLİKE
Eski Suudi İçişleri Bakanı Muhammed bin Naif’e geçtiğimiz haftalarda Türkiye’ye yaptığı ziyarette, kendisine 20 Suudi istihbarat subayının iştirak ettiğini anımsatan Ballut, “Türk ve Suudiler tarafından, bu operasyon için Nusra Cephesi ve Türk istihbaratının kontrolündeki Çeçen gruplar seçildi” diye yazdı. Suriye’deki ılımlı-radikal muhalefet arasındaki makasın giderek kapandığının altını çizen gözlemciler ABD ile varılan anlaşma çerçevesinde sözde “ılımlı” muhaliflerin eğitilmesini kapsayan “eğit-donat” projesinin bölgede yarattığı tehlikeye dikkat çekiyor. Cisr eş Şuğur yakınlarındaki İştebrak köyünde 35 Alevinin katledilmesi tehlikenin boyutunu yansıtıyor. 

IRAK’TA BÖLÜNME

Irak’ın üç parçaya bölünmesi 2003 yılından beri ABD’nin gündeminde. ABD temsilciler meclisinin silahlı hizmetler komitesi tarafından geçen Çarşamba günü hazırlanan Amerikan kuvvetlerinin Peşmergeleri ve Sünni güvenlik güçlerini direkt olarak eğitmeyi içeren yasa tasarısı Irak’ı bölmekle kalmayacağı, bölgede “mezhepsel bir patlamaya” yol açacağı iddia edildi. el Kuds el Arabi gazetesi başyazısında “Bu seferki amaç Irak’ı ‘bölmek’ belki de ‘“patlatmak’. Çünkü bu karar diğer farklı mezheplerden bileşenleri kışkırtmak anlamına geliyor” yorumunu yaptı.


KUZEY SURİYE SAVAŞI: NEDEN ŞİMDİ?

Muhammed BALLUT 
Es Sefir

Nusra Cephesi ve diğer İslamcı örgütlerin vekâletinde bir Türk işgali için Türk-Selefi ittifakının yeni bir saldırısına maruz kalan Cisr eş Şuğur, Suriye muhalefetinin saflarını sıklaştırmak için mümkün olan bütün yolları tehdit eden yeni bir kapının açılmasına sahne oluyor. 

Cisr eş Şuğur’u istila etmek için kullanılan cihatçı gruplar, Türk istihbaratının bir yıl önce Suriye sahil cephesi için Keseb’de kullandığı grupların aynısıdır. Cisr eş Şuğur operasyonu, Suudi-Türk-Katar ittifakını ve Suriye’nin kuzeyi için oluşturulan Antakya operasyon odasının daha da netleştiğini yansıtmaktadır. (Bu operasyon odası, tek başına böyle bir operasyonun planlanması ve yönetilmesi için yeterli donanımda)
Büyük olasılıkla Suriye’nin güneyinde istenilen ilerlemenin sağlanamayarak başarısız olunması ve ABD ile İran arasındaki nükleer uzlaşma, Suriye karşıtı kutuplaşmayı derinleştirdi ve Cihatçı, Selefi, İhvancı bütün tarafların Suriye’nin kuzeyinde bir cephe açılmasına onay vermesine yol açtı. 

Bu gelişmeler ışığında, Türkler, Suudiler ve Katarlılar birkaç yıldır Suriye ordusuna karşı açılan kapıyı tekrar aralayarak İdlib’e saldırdı. Bunun yanı sıra hiçbir önemi olmasa da Ürdün-Suriye arasındaki Nasib sınır kapısına yeni bir hücum başlattılar. Ki Ürdün’e faydadan çok zarar getirecek olsa dahi, burada Suriyelilere manevi açıdan darbe vurulmak istendi.

Askeri operasyonları takip eden Suriyeli bir muhalif, eski Suudi içişleri bakanı Muhammed bin Naif’e geçtiğimiz haftalarda Türkiye’ye yaptığı ziyarette, kendisine 20 Suudi istihbarat subayının iştirak ettiğini söyledi. Bu ziyarette de operasyona katılacak gruplar ABD’yle ihtilafa düşülerek belirlendi. Türk ve Suudiler, bu operasyon için Nusra Cephesi ve Türk istihbaratının kontrolündeki Çeçen grupları seçti. Zira IŞİD’e ve Suriye ordusuna karşı koyabilecek tek gücün yine cihatçı-selefi gruplar olabileceği düşüncesinden hareketle bu karar alındı. Bütün bu gelişmeler, Suriye’deki savaşın, bir iç savaştan Suudi-İran-Türk hesap çatışmasına dönüşümünün boyutunu gösteriyor. Üstelik bu gelişmeler, Suriyeli grupların sahada kontrolü tam olarak sağlayabilecek bir gücü oluşturmakta başarısız oldukları ve SMDK’nin İdlip kentinde idareyi istemesine karşılık İdlip operasyonunun başı olan el Muheysini’nin “Sahada kontrolü savaşta bedel ödeyen sağlar ve şeriatı uygular”şeklinde bir cevap almalarının ışığında meydana gelmektedir.


IRAK’I ‘BÖLME’ YERİNE ‘MEZHEPLERİ PATLATMAK

El Kuds el Arabi
Başyazı

Bir hareketle Irak’taki karışıklık arttı. ABD temsilciler komitesinin silahlı hizmetler komitesi geçen Çarşamba günü hazırladığı planlarında Uluslararası hukukun en temel normları ihlal edildi. Yasa tasarısı Amerikan kuvvetlerinin peşmergeleri ve Sünni güvenlik güçlerini direk olarak eğitmeyi içermektedir. Bu kuvvetlerin eğitilmesi için gerekli finansmanı anayasal güvence altında olan “devlet hibesi” ile gerçekleşecek. 

Güya egemen olan bir ülkede, bir devletin belli gruplarına yardım sağlaması noktasındaki kararı beklide emsal olacaktır. Bu garip müdahale meşru bir gerekçesi olmadan Irak’ı işgal eden Amerika Birleşik Devletlerinden geldi. Bu seferki amaç Irak’ı “bölmek” belki de  “patlatmak”. Çünkü bu karar diğer farklı mezheplerden bileşenleri kışkırtmak anlamına geliyor.

SADR TEHDİT ETTİ

Sadır hareketinin lideri Muktada el Sadr, Irak’ın bölünmesinin başlangıcı olan bu kararın çıkması durumunda, Irak içerisindeki ve dışındaki ABD çıkarlarını vurmakla tehdit etti. Amerikan’ın Irak’taki konsolosluğu birleşik devletler birleşik bir Irak’tan yanadır diyerek kongre kararın ehemmiyetini azaltmaya çalışsa da, gerçekte bu kanun; ABD’ye Bağdat’ın kontrolünde olmayan bölgelerde ve Bağdat hükümetine ihtiyaç olmadan Peşmergeleri ve Sünni güvenlik güçlerini eğitmede geniş bir yetki vermektedir.  Başbakan Haydar İbadi kongredeki gelişmeleri eleştirdi ve “dış taraflardan hükümetle ilişkilerinde çifte standart uygulamamalıdır. Kesin bir şekilde ifade ediyoruz ki askeri planlara göre eğer her hangi bir şekilde silahlanma olacaksa bu hükümet vasıtasıyla olmalıdır” dedi. Ancak gerçekte İbadi’nin tuttuğu pozisyon sadece Sünni Araplar içerisindeki durumunun ifadesidir. Irak Kürdistan’ı, Irak hükümetini aşarak defalarca batı başkentleri tarafından askeri yardım aldı. 

Ama burada sorulması gereken soru İbadi “Haşad ül Şaab” (halk kalabalıkları) milislerine İran’ın açıktan yardım etmesine niçin izin verdiği ve buna karşılık Washinton’un Irak’ın diğer topluluklarına karşı destek vermesini neden reddettiği? 

Burada amaç Irak’a herhangi bir müdahale için gerekçe oluşturmak değildir. Abadi’nin bahsettiği çifte standart beklide başka yerde değil Bağdat’ta başlamıştır. Diğer bir değişle, hükümetin Anbar aşiretlerini silahlandırmada başarısız olması nedeniyle IŞİD’ten kurtulmak için beklide Arap hatta Amerikan müdahalesini talep etmeye zorladı.

IRAK ÜÇE Mİ BÖLÜNÜYOR

Gerçekte Amerikan kanunun yasalaşması durumunda 2003 yılından beri kongrenin ilan ettiği ve bazı milletvekillerinin açıktan önerdiği bir yönelimi şekillendirecektir. Güç ve pozisyon problemlerinin dağılımın üstesinden gelmek için Irak’ın üç parçaya bölünmesi; Kürt, Şii ve Sünni.  Obama yönetimi artık mevcut olmadığını bildiği ve artık tarihin bir parçası olan  “Irak’ın birliğinden” bahsetmektedir.  Onlar,  Irak’taki mevcut ikilemlerini çözmek için kanunun izni verebileceğinin farkındadır. 

MEZHEPLER PATLAYABİLİR

Washington, İbadi’yi ziyaret için davet etmesinin, Tahran ile olan müttefikliğini zayıflatmayacağının farkındadır.  Havadan yağdırdıkları bombaların yerdeki dengeleri değiştirmede başarısız olduğunu bilmesi gibi. Özellikle de Irak ordusundaki subayların IŞİD’e karşı İran’ın nüfuzunun temsilcisi olması nedeniyle Amerika tarafından reddedilen “Haşad ül şaab” milisleri olmadan başarılı olamadıklarını itiraf ettikten sonra. 

Sonuç olarak; dış müdahale kapısını kapatmak için öncelikle ırak hükümetinin siyaseti göz önünde bulundurularak yeniden gözden geçirilmelidir. Anbar halkının hızlı bir şekilde imdadına yetişilmelidir. Hatta dışarıdan yardım için talepte bulunmalarına bile gerek yoktur. Ama var olan durumun devam etmesi sadece Irak’ın mezhepsel olarak bölünmesine değil, mezhepsel olarak “patlamasına” yol açacaktır. Bu patlama sadece Irak’ın sınırları içerisine hapsolmuş bir patlama olmayacaktır.


İRAN GEMİLERİ ADEN KÖRFEZİNİ TERK ETMEYECEK
El Meyadin

İran Deniz kuvvetleri komutanı Habiballah Seyyari, İran gemilerinin Aden körfezini terk etmeyeceklerini ve gemilerinin burada bulunmasının Suudilerin Yemen bombardımanı ile ilgisi olmadığını söyledi. Seyyari, el Meyadin televizyonuna verdiği bir mülakatta Amerika’dan ve Suudi Arabistan’dan herhangi bir mesaj veya uyarı almadıklarına işaret etti. 

Diğer yandan İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Yardımcısı Ali Şadmani, eğer İran herhangi bir saldırıya maruz kalırsa ülkesinin en kısa sürede cevap vereceğini belirtti. Şadmani Fars haber ajansına verdiği mülakatta cevabın birçok alanda ve coğrafi olarak sınırlı olmayan bir şekilde verileceğini vurguladı. Moskova’nın S-300 füzelerini teslim etmesinin bunun bir başlangıcı olarak nitelendirdi.


HAMAS IŞİD İLE KARŞI KARŞIYA

Es Sefir

Filistinli yazarlar ve analistler Gazze’de hâlâ kontrolü elinde bulunduran Hamas’ın IŞİD’in Gazze’de bulunmasından duyulan endişenin farkında olduğunu belirtiyorlar.  Analistler farklı zamanlardaki konuşmalarında Hamas’ın silahla veya fikirsel olarak IŞİD ile savaşacağını ifade ediyorlar. 

Kendine “İslam hilafet devletini destekleyenler” adını veren örgüt 9 Nisanda bir açıklama yaptı. Açıklamasında IŞİD’i onayladığını ve desteklediğini belirtti. Gazze’deki içişleri bakanlığını birçok elemanını tutuklamakla suçladı ve uyarıcı bir tonla bir an önce serbest bırakılmalarını talep etti. Hamas’ın denetiminde olan içişleri bakanlığı, herhangi bir gruba karşı herhangi bir tutuklamayı inkâr etti. 
 Gazze’de ümmet üniversitesinde öğretim görevlisi olan Adnan ebu Emir, güvenlik durumu ile ilgili olarak endişelenmek için meşru sebepler olduğunu söyledi. Hamas’a bağlı güvenlik güçleri ile IŞİD arasında gerginlik olduğunu ifade etti. Ebu Emir Hamas’ın IŞİD ile güvenlik yöntemleri ile mücadele ettiğini ama başka yöntemlerin de mevcut olduğunu vurguladı. 


SUUDİ ARABİSTAN’DAKİ KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ

Yönetim katında en ufak bir değişikliğin bile dünya medyasında “değişim veya reform” olarak sunulduğu Suudi Arabistan, Kral Selman’ın göreve başlamasından bu yana en önemli yönetim değişikliğine sahne oldu. Ana akım Arap basını, yönetimdeki kabine değişikliklerini Kral Selman’ın yapmak istediği revizyonun bir parçası olarak değerlendirirken, özellikle genç isimlere kabinede yer vermesine vurgu yaptı. Sudeyriler’in varlığının pekiştiği kabineyle, Kral Selman’ın hanedan ailesiyle diğer güçlü aşiretler arasındaki çekişmeyi azaltmak istediği kaydediliyor.

Kabine değişikliğinde özellikle Veliaht Prens Mukrin bin Abdulaziz’in görevden alınarak, yerine İkinci Veliaht ve İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayif bin Abdulaziz’in veliaht olarak atanması ve kırk yıldır dışişleri koltuğunda oturan Suud El Faysal’ın değişmesi dikkat çekti. Dışişleri Bakanının değişmesi, Arap medyasında “İran’la daha etkin mücadele etmek isteyen yeni kralın bu yönde bir adımı” olarak yorumlandı.

ÖNCEKİ HABER

İspanya’da Podemos yıldızı sönüyor mu?

SONRAKİ HABER

Türkiye, insani yardımlar için sınır kapısını açmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa