27 Nisan 2015 01:02

Suud’un ‘Fırtınası’ önce çocukları vurdu

Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyon güçlerinin Yemen’de yürüttüğü “Kararlılık Fırtınası” operasyonunda 944 kişi öldü. Ölenlerden en az 115’i, yaralılardan 172’si çocuktu.

Paylaş

Yusuf ERTAŞ / Ali KARATAŞ

Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyon güçleri 21 Nisan’da, Yemen’de yürüttükleri “kararlılık fırtınası” operasyonunun sona erdiğini, “umudun yeniden tesisi” operasyonunun başladığını duyurdu.  Başladığı ABD’den ilan edilen operasyonun, bittiğine ilişkin ilk haberin İran’dan gelmesi dikkat çekti. 26 Mart akşamı başlayıp 27 gün süren “fırtınanın” bedelini çocuklar ve siviller ödedi. 2 bin 432 hava saldırısı düzenlendi, resmi olmayan rakamlara göre 944 kişi öldü, 3 binden fazla kişi de yaralandı. UNICEF, 26 Mart’tan 20 Nisan’a kadar süren saldırılarda en az 115 çocuğun hayatını kaybettiğini, 172 çocuğun da yaralandığını açıkladı.

‘KARARLILIK FIRTINASI’ BAŞARISIZ

Her ne kadar ‘koalisyon güçleri’ tarafından hedefine ulaştığı iddia edilse de siyasi gözlemcilerin genel kanısı “kararlılık fırtınasının”  başarısız olduğu yönünde. Gözlemciler yoğun hava saldırılarına rağmen Husilerin ilerleyişinin devam ettiğine dikkat çekiyor. Daha operasyonun ilk haftasında, yani hava saldırılarının zirve yaptığı günlerde, Husiler Aden’deki cumhurbaşkanlığı sarayını ele geçirdi ve sonraki hafta ise Aden limanında kontrolü sağladılar. Yemen’de gerek askeri gerekse siyasi durumda bir değişiklik olmadığına dikkat çeken Abdulbari Atvan, “Suudi Arabistan ve buradaki müttefikleri içinden çıkamadıkları bir ikilem içindeler. Üstelik bu çekişme devam etmeye ve şiddetlenmeye de aday gibi görünüyor” yorumun yaptı.

İRAN’IN ARTAN NÜFUZU

Analistler “Kararlılık fırtınasının” başlangıcında yaptıkları değerlendirmelerde bu saldırının Yemen’deki Ensarullah hareketinden çok İran’ın bölgede genişleyen etkisine karşı yapıldığına dikkat çektiler.  Hava saldırılarının İran’ın bölgedeki ağırlığını azaltması bir yana daha da artırdığı belirtiliyor. “Kararlılık Fırtınasının” durdurulacağına ilişkin ilk haberin İran tarafından duyurulması İran’ın bölgede genişleyen etkisinin bir işareti olarak değerlendirildi.

Al Mayadeen, “Yemen, Bölgesel Dengeleri Değiştirebilir” başlıklı haberinde Eski Amerikan İstihbarat yetkilisi Graham E. Fuller’in, Suudi ittifakın son zamanlarda ağır bir darbe aldığını belirterek  “İran Ortadoğu’da yeni bir ittifak için itici güçtür” dediğini aktardı.


İRAN’IN ARTAN NÜFUZU VE YEMEN OPERASYONU

Semih SAAB
Al Sabah

YEMEN savaşının başlamasından sonra Arap basınında İran, Araplara karşı düşmanlıkta İsrail’e benzetildi. Bazıları İran’ı, körfezin çevresindeki Arap devletlerini yutan bir pozisyonda resmetti. Diğer bazıları Arapların parmaklarını kanayan bir yaraya bastıklarını söyledi. Kendi tabirlerine göre bu yara “Fars imparatorluğu veya Safavi planı”, bazılarına göre de “Şii hilali”.
Lakin bazı Arap aydınları ve analistleri de İran’ın bölgeye geniş bir şekilde ve büyük bir nüfuzla girişinin nedenlerine dikkat çekti.

CAMP DAVİD İLE MISIR SİYASETTEN ÇEKİLDİ

Arap basınında “İran genişlemesi” olarak adlandırılan hadisenin tarihsel nedenlerine bakacak olursak, başat sebep; 1979 yılında gerçekleşen ve Şah’ın devrilmesine yol açan devrimdir. Aynı yıl Araplar içerisinde bölgede önemli bir askeri denge gücü olan Mısır’ın devrik lideri Enver Sedat, İsrail’le Camp David anlaşmasını imzaladı. Böylece Mısır Arap siyasetinden ve bölgesel rolünden çekilmiş oldu. Bölgesel rolden çekilmesi nedeniyle ülke bitkin düştü ve ekonomik müttefikler bulmaya yöneltti. İsrail’le barış sağlayan  Camp David antlaşmasının imzalanmasından 36 yıl sonra bugün, Amerika’nın 1 milyar 300 milyon dolar yıllık yardımına rağmen hala istenilen ekonomik kalkınmayı gerçekleştirememiştir. Buna karşılık pratikte bölgedeki rolünü kaybetmiştir.

SİYASET BOŞLUK KABUL ETMEZ

Mısır’ın çekilmesi siyasi bir boşluk oluşturmuştur.  Ünlü bir söz “doğa boşluktan nefret eder” der. Bölgedeki boşluğu doldurmak için İran adım atmıştır.

Mısır, Camp David anlaşmasını imzaladığından bu yana tarihinin tersine bir sürecin içine girmiştir. Cemal Abdulnasır’ın Ortadoğu’da ve Afrika’da gerçekleştirdiği bütün başarıları ortadan kaldırmıştır. Mısır, Bandung konferansında bağlantısızlar hareketinde Hindistan, Endonezya gibi dünya güçleri ile eşitlenmişti. Filistin sorununu yüklendi. Filistin adına savaşlar açtı. Ekonomik kayıplarının yanı sıra on binlerce şehit verdi. Lakin hiç kimse bu durumun Mısır’ın bölgesel devlet statüsüne katkısını ve Arapların sorunlarında ilk başvurdukları ülke konumuna gelmesindeki rolünü tartışmıyor.

İRAN’IN BÖLGESEL GÜÇ OLMA SÜRECİ

Mısır’ın kendi hudutlarının içine çekilmesiyle beraber İran, Lübnan’da İsrail’e karşı direnişi destekleyerek kendini bölgesel bir güç olarak kabul ettirme çabasındaydı. İsrail’in Lübnan’dan 1982’de çıkarılmasında sonra, 2000 yılında Güney Lübnan, İsrail’den kurtarıldı. İsrail’le görüşmeyen “Hamas, İslami Cihat” gibi Filistinli gurupları destekledi. Suriye yönetimi ile ilişkilerini geliştirdi.

2003’ten sonra İran, Irak’la ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı. Irak’ta birbiri ardına gelen Irak hükümetlerini destekledi. 2011’de “Arap baharı” ile birlikte hoşnutsuzlukların başlamasıyla, körfez ülkeleri Libya modelini Suriye’de uygulamak istediler. Körfez ülkeleri Suriye’ye müdahalede ABD’yi ikna etmekte başarısız oldu. Bu ülkeler, Suriye’yi baştan sona bütünüyle imha etmelerinin kayıtsızlığı içinde sonuç alamadıkları tekfirci gruplara destek vererek rejimi değiştirmek istediler. Bu çatışma içerisinde Şam rejiminin İran’a itimadı arttı.

Suriye’de gerçekleşenler, IŞİD’in Musul’u ele geçirmesiyle beraber Irak’ta da gerçekleşti. Terörist örgütle mücadele içerisinde İran’ın nüfuzu arttı. Bu gelişmeler ABD’nin örtülü “kutsaması” ile yaşandı. Çünkü ABD kara ordusu ile Irak’a geri dönmekte istekli değildi. ABD’nin ve İran’ın çıkarları örtüştü. Kâğıtlar yeniden karıldı ve Cenevre’de nükleer anlaşması imzalandı. 36 yıldır düşmanlığı süren iki ülke arasında daha geniş ilişkilerin ve işbirliğinin yolu açılmış oldu.

İRAN NÜFUZUNA KARŞI OPERASYON

Suriye ve Irak’ta tekfirci gruplara karşı İran’ın adres olarak gösterildiği ve Amerika İran ilişkilerinde yeni bir sayfanın açıldığı koşullarda, Husiler’in ve onların müttefiki İran’ın Yemen’de ve bölgede nüfuzunun önünü kesmek için Suudilerin önderliğinde “kararlılık fırtınası” operasyonu başladı.

Gerçekte oluşan ittifak sadece İran’a karşı değil, aslında aynı zamanda Amerika’nın bölgede son dört yıldır sürdürdüğü siyasete karşı bir körfez muhalefetiydi.

Olaylar Husiler’in Yemen’de iktidarı ele geçirmeleri noktasına gelince, körfez ülkeleri bölgede geniş bir alanda Sünni- Şii çatışmasına yol açma ihtimali olan “doğrudan savaş” çizgisini uygulamaya soktu.

KÖRFEZİN ÖNCELİĞİ ABD’DEN FARKLI

Körfez-İran savaşının zirvesinde Barak Obama Newyork Times gazetesine Körfez ülkelerinin gençlerinin IŞİD’e katılmalarını önlemek için bir şeyler yapması gerektiğini söyledi. Söylenenler körfez ülkelerinde oluşan öncelikli sorunun İran olduğu fikriyle uyumlu değildir. İran’ın bölgedeki genişlemesine karşı Sünni militan örgütlerin geliştirilmesinin temel nedeni de budur.  Bu fikir, İran’a karşı siyasi ve askeri uyanıklığa ve İran’ın bölge Araplarına karşı tehdit olduğu düşüncesine yol açmaktadır. Aynı zamanda İran’a karşı Arap bölgesel gücünün inşa edilmesine neden olmuştur.

Lakin bütün bunlar aynı zamanda artık bölgemiz için vazgeçilmez hale gelmiş olan mezhepsel yarılmalara, kutuplaşmanın artmasına ve yeni savaşların doğmasına yol açmaktadır.


‘KARARLILIK FIRTINASI’ İÇİN ERKEN ZAFER KUTLAMASI MI?

Abdulbari ATVAN
Raialyoum

KARARLILIK Operasyonu’nun sona erdiği yönündeki açıklama karışıklık ve şaşkınlığa neden oldu. Zira operasyon durmadı, Husiler ve Ali Abdullah Salih Koalisyonu da ilerlemeye devam etti.  Görünen o ki, Yemen’de gerek askeri gerekse siyasi durumda bir değişiklik olmadı. Ancak operasyonun bittiğine dair açıklamada dikkat etmemiz gereken bazı hususlar var.
Birincisi, operasyonun başarıya ulaştığı belirtildi. Eğer operasyon başarıya ulaştıysa Mansur Hadi neden Yemen’e ve başkenti Sana’ya veya Aden’e dönmedi. Husiler neden halen Saada bölgesine çekilmedi ve Yemen ordusundan ele geçirdikleri silahları teslim etmediler?
İkincisi, operasyonun sözcüsü toplamda 2 bin 432 hava bombardımanı yapıldığını, Husiler’in mevzilerinin ve ellerindeki balistik füzelerin yerle bir edildiğini söyledi. Biz şu ana kadar Husiler’in veya Ali Abdullah Salih’in elinde bu tarz füzelerin olduğunu duymadık. Operasyon sözcüsünden bu durumun açıklığa kavuşturulmasını temenni ediyoruz.
Üçüncüsü, Umman öncülüğünde bir uzlaşmadan bahsediliyor. Ancak şu an kadar Umman yönetiminden konuyla herhangi bir açıklama yapılmış değil. Dördüncü nokta ise, eğer operasyon sona erdiyse ve Husi tehlikesi bittiyse Suudi Kralı neden Ulusal Muhafız Birlikleri’ni Yemen sınırında tedbir almak üzere göreve çağırdı?
Beşinci önemli husus, operasyonun bittiğine dair açıklama neden önce İran tarafından geldi? Burada bir istihbarat zaafı mı var yoksa kapalı kapılar ardında bir anlaşmaya mı gidildi? Dikkat edilmesi gereken altıncı nokta, operasyon sözcüsü, operasyonun durması talebinin Yemen’in ‘‘meşru devlet başkanı’’ Abd Rabbo Mansur Hadi’den geldiğini belirtti. Acaba Hadi, özellikle Riyad’dan bağımsız karar alma gücüne sahip mi?
Kararlılık operasyonuyla ilgili toz bulutunun ne zaman sona ereceğini ve gerçeklerin ne zaman ortaya çıkacağını bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz şey, Suudi Arabistan ve buradaki müttefikleri içinden çıkamadıkları bir ikilem içindeler. Üstelik bu çekişme devam etmeye ve şiddetlenmeye de aday gibi görünüyor.


LİBYA’YI YIKANLAR ÖLÜM TEKNELERİNDE SAVAŞ SUÇU İŞLİYOR

Raialyoum

LİBYA’yı yıkan ve ülkeyi milis çetelerin yuvası haline getirenler, göçmenlere karşı ölüm teknelerinde savaş suçu işlemektedir.
Avrupa ülkeleri, özellikle Akdeniz’de boğularak hayatını kaybeden göçmenlerin durumunu görmezden geliyor. Çünkü bu ülkeler suç siyaseti yürütüyorlar. Hâlbuki bu ülkeler bu göçmenlere yardım elini uzatacak imkânlara sahipler. Ancak bu insanların denizin ortasında boğularak ölüme terk edilmeleri, teknelere binip ülkelerinden göç etmek isteyenlere, aynı durumun kendilerini de beklediği yönünde bir mesajdır.
Geçtiğimiz son günlerde sadece yaklaşık bin kişi Akdeniz’in ortasında boğularak hayatını kaybetti.  Şanslı olan 11 bin kişi ise Avrupa ülkelerinin sahillerine ulaşmayı başarabildiler.  Bütün bu yaşananların sebebi, NATO’nun Libya ve diğer ülkelere yönelik yaptığı operasyonlar ve bu operasyonların neden olduğu yıkımdır.  
Zira NATO, Libya’da yaptığı operasyonlarla binlerce masumun ölümüne yol açtı ve ‘‘görevini tamamladıktan’’ ve rejimi yıktıktan sonra, bu ülkenin yeniden inşası için tek bir kuruş bile para harcamadı.
Göçmenlerin boğularak ölmesine göz yummak bir savaş suçudur ve görmezden gelinemez. Bu duruma acilen bir çözüm bulmak gerekmektedir.


ARAP GENÇLERİNİN ÜÇTE BİRİ İŞSİZ

Middle East Eye

Arap Çalışma Örgütü Başkanı Ahmed Muhammed Lokman, 30 yaş ve altı Arap gençleri arasındaki işsizlik oranının yüzde otuzu geçtiğini belirtti.  Lokman, özellikle diplomalı gençlerin, bölgedeki çekişmelerden ve yatırımız yetersizliğinden dolayı kendi alanlarında iş bulmakta zorluk çektiğini ifade etti.  Diğer yandan, 2014 yılındaki genel işsizlik oranının ise yüzde 17’yi geçtiği kaydedilirken,  bu oranın bu yıl ve önümüzdeki yıl artacağı ifade edildi.

ÖNCEKİ HABER

Savaşa, işsizlik ve sefalete karşı insanca yaşam için alanlardayız

SONRAKİ HABER

'Taksim'e çağrının altı boş, B planı için geç değil'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...