26 Nisan 2015 05:09

Ön yargı duvarını nasıl yıktılar?

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Friedrich Engels henüz 24 yaşında iken o muazzam esere imza atmıştı. Porto şarabını1, kendi sınıfına ait bütün şatafatlı yaşamı bir kenara itmiş; kendini emekçilerin içinde yaşamaya ve onların yaşam koşullarını yazmaya adamıştı. Çünkü devrimci ve değiştirici gücü orada bulmuştu. “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu”  işte böyle doğdu. 

1844-45’lerin İngiltere’sinde, sanayi devriminin ardından gelişen kapitalistleşme diğer ülkelerin önündeydi. Kırın çözülmesi hızlanmıştı. Londra başta olmak üzere, kentlere yığılmış proleterler korkunç bir sefalet içindeydi. 19. yüzyılda işçiler, İngiltere ve Avrupa’daki dayanılmaz koşulların değişmesi için mücadele ederken; acaba Amerika’da durum neydi? 

“Yeni dünya” Amerika’da işçiler, (Avrupa’dan farklı olarak) batıdaki boş topraklara gidebilir ve çiftçi olabilirdi! Marks ve Engels’in de işaret ettiği gibi Amerika’da kent nüfusunun büyük bir kısmı buralara akmaya başlamıştı. Dolayısıyla Amerika’da işçi hareketinin ve işçi kadroların gelişimi 19. yüzyılın sonlarına sarktı.

Amerika’daki işçi hareketinin gecikmesine neden olan bir diğer neden de işçi sınıfının çok milliyetli yapısıydı. Amerikan burjuvazi için milliyetçilik ve ırkçılık; birbirine düşürülecek işçileri sömürmenin ve sermaye birikimini arttırmanın vazgeçilmez araçları olacaktı.2

IRKÇILIĞA KARŞI KOL KOLA

Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu çalışma koşullarının düzeltilmesi için grev kararı aldığında, takvim yaprakları 1 Mayıs 1886’yı gösteriyordu. Günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimi değişmeli ve günlük 8 saatlik çalışma talebi kabul edilmeliydi! Aşağıda mayalanan hareket öylesine etkiliydi ki, Sadece Şikago’da yapılan gösterilere yarım milyon proleter katılmıştı. 

Tarihin şanlı sayfalarına adını yazdıran 1 Mayıs’ın doğuşu işte böyle oldu. Fakat Amerikan işçi sınıfına ait bu hareketin bir başka özelliği daha vardı. Zira Luizvil’de (Kentaki), 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi birlikte yürümüş ve siyahlara kapalı olan Ulusal Park’a girmişlerdi! Hemen her eyalet ve kente yayılan gösteriler, siyah ve beyaz işçilerin kol kola girmesine sahne olmuştu. Kimi gazeteler şöyle yazıyordu: “Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu!’”  

VE 2015 TÜRKİYE’Sİ...

Diğer emperyalist devletlerle birlikte, içinde Türkiye hükümetinin de vebalinin olduğu Suriye iç savaşı yüzbinlerce can aldı. Milyonlarca insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Türkiye’de şu anda yaklaşık 2 milyon Suriyeli bulunuyor. Dil bilmez, yol bilmez, hak talep edemez, kimliksiz ve güvencesiz bu insanlar; kayıt dışı ve ‘kuralsız’ bir sömürüye tabi tutuldular. 

Bu ‘yeni’ ve berbat tablo elbette sadece Suriyeli işçiler için hazırlanmamıştı. ‘Merdiven altı’ atölyelerde ter döken Türkiyeli işçiler kadar tarım emekçileri de ek bir baskı görmeye başlamıştı. Daha düşük ücrete ve daha kötü koşullarda çalışmaya “evet” demek zorunda kalan Suriyeli işçiler, patronlar için aynı zamanda yerli işçiler üzerinde de baskı kurmanın aracı demekti. Patronlar sıkıştıkları her yerde -tıpkı bir buçuk asır öncesinde olduğu gibi- ırkçılığı ve milliyetçiliği devreye koymaktan da çekinmediler. 

1 MAYIS’A DOĞRU...

Peki, bu verili koşullarda Suriyeli işçiler için 1 Mayıs ne ifade ediyor? Ya da Türkiyeli işçiler 1 Mayıs’a hazırlanırken mülteci işçiler için ne diyor? Prototip olabilecek birkaç bölgeye, oradaki haberlere birlikte bakalım:

İstanbul’da, Çağlayan İşçi Derneği, 1 Mayıs bildirilerini üç dilde (Türkçe-Arapça-Kürtçe) hazırlamış. Dernek yöneticileri, son bir yılda Suriyeli işçilerin sayısının arttığını söylüyor. Atölyelere gelen işler düzensiz olduğu için Suriyeliler daha da ucuza çalışmak zorunda kalıyor. Uzun çalışma saatleri, zamanında para alamamak, fahiş ev fiyatları öne çıkan sorunlar. Suriyelilerin çaresizliğini kullanan bina sahipleri kiraları arttırınca, bundan Türkiyeli işçiler de etkileniyor. Suriyeliler yerelde yapılacak 1 Mayıs etkinliğine katılmak istiyorlar. Ne var ki, geçici kimlik kartları almalarına rağmen kendilerini güvende hissetmiyorlar. Dernek, Türkiyeli ve Suriyeli işçiler arasında önemli bir dayanışma bağı oluşturmuş görünüyor. 

Küçükçekmece’de bulunan Aykosan Ayakkabıcılar Sitesi’nden gelen haberler de oldukça çarpıcı. Suriyeli işçiler içinde 1 Mayıs çalışmasını Emek Partisi ilçe örgütü yürütüyor. EMEP, sadece Suriyelilere dönük Arapça bir bildiri hazırlamış. Suriyeli işçilerin çoğu İkitelli’de kiralık evlerde yaşıyor. İlçede geçen yılın Ekim ayında, Suriyelilerin kaldığı dükkanlara ırkçı saldırılar yapılmış ve camlar darmadağın edilmişti. Şimdi orada Suriyeliler ya birkaç aile aynı evde biraradalar ya da yine dükkandan bozma ‘ev’lerde yaşıyorlar. “Savaştan kaçıp geldik, burada da savaş çıksa nereye gideceğiz? Kaçmanın sonu yok Türkiyeli işçiler bizi anlamalı” diyorlar. Aykosan önünde yapılacak 1 Mayıs kutlamasını şimdi Türkiyeli işçiler kadar Arapça bildiriler okuyan Suriyeli işçiler de tartışıyor. 

Son örnek ise İstanbul nakış işçilerinden. Yerel kutlamaya hazırlanan Nakış İşçileri Birliği, tezgah kardeşliği yaptıkları Suriyeli işçileri de 1 Mayıs kutlamalarına çağırıyor. 

1886 1 Mayıs’ında Amerika’da greve çıkan işçiler ‘Elimizdeki aletleri indirdik’  sloganlarıyla yürüyorlardı3. Farklı kıtalardan kopup Amerika’ya gelmiş yoksul proleterler, nihayet 1886’da ırkçılığı bir kenara itip birleşmeyi başarmışlardı. Dillerinde şu şarkı vardı:  

Biz işçiler sokaklardan sesleniyoruz 
Biz demek her şey demek
Artık boşa zahmet çekmekten yorulduk 
Artık çıplak yaşamaya son!4

Uzak zamanlarda okunan o devasa koronun şarkısını, şimdi Türkiye’deki işçiler okumaya hazırlanıyor; seslerini yavaş yavaş yükselterek... 

1İngiltere’de Emekçi Sınıfların
Durumu - F. Engels  
2Yakın Çağlar Tarihi - N. V. Yeliseyeva
3http://socialistorganizer.org/
4http://revcom.us

ÖNCEKİ HABER

Dayan dayan nereye kadar!

SONRAKİ HABER

Vodafone İstanbul Yarı Maratonu'na Kenyalı atletler damga vurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...