25 Nisan 2015 01:01

Açık cezaevi: KADOSAN

OSB bitiminden hemen sonra KADOSAN’ın B kapısından içeri girer girmez çekiç sesleri, boya püskürtme pompalarının çıkardığı gürültü arasında A-B-C bloklarından başlayarak atölye atölye işçilerle, çalışma koşullarını, 1 Mayıs’ı ve seçimleri konuştuk.

Paylaş

Haşim DEMİR
İstanbul

Dudullu Organize Sanayi Bölgesinin (OSB) bitişiğinde kurulu olan Kaporta Oto Boyama Tamir Sanayi (KADOSAN) Sitesinde 2 bin 500 işçi çalışıyor. İşçilerin çalışma koşulları 1800’lü yılları aratmıyor. 8 saatlik iş gününün adının bile anılmadığı sitede, çalışma süreleri günlük 12 saatten başlıyor kimi zaman 20 saate kadar uzuyor. Çocuk işçilik de yaygın. Çıraklık Eğitim Merkezi ve Mesleki Eğitim Merkezlerinde meslek öğrenen ve sertifika almak isteyen öğrenciler işyerlerinde tercih ediliyor. Yoksul ailelerin çocukları “meslek öğrenme” adı altında her türlü baskıya uğruyorlar. Bunun karşılığında da asgari ücretin altında ücretle çalıştırılıyor, servis verilmediği gibi yol ücretlerini de ceplerinden karşılıyorlar. Çalışma koşullarını “Açık cezaevi gibi” sözleriyle tanımlayan KADOSAN işçilerinin sosyal hayatları da yok. Tek sosyal aktiviteleri yakınlarının düğününe gitmek. Ara sıra spor gazetelerini okuyan işçilerin tamamına yakını ilkokul mezunu ya da ortaokul terk.

PATRON BABAN OLSA FARK ETMEZ

İşçilerden Halil Çelik hem meslek öğrenmek, hem de ailesine katkı sunmak için işe başlamış. İlk zamanlar bir çok hayali olduğunu, fakat çalışmaya başladığı andan itibaren tüm hayallerinin suya düştüğünü söyleyen Çelik, “Sultanbeyli’den buraya geliyorum. Ailem eti senin kemiği bizim misali yakınımız daha doğrusu tanıdığımız olan patronumuzun yanına gönderdi. Tanıdık da olsa fark etmez burada koşullar çok kötü ama çalışmaya mecbur edildim. Günde 12 ile 14 saat bilfiil çalışıyorum. Elimizdeki bir iş o gün bitmesi gerekiyorsa bu 17-20 saate kadar uzuyor. Ücret aynı 850 lira alıyorum, sigortamın tam yatırıldığını bilmiyorum, sormuyorum da. Sadece akşam yemek yiyip yatıyorum sabah 6’da da kalkıyorum. Tek izin günüm pazar.  Ben para kazanır ev bark sahibi olurum diyordum bu hayal burada. 16 yaşında başladım, şimdi 20 yaşındayım. 4 yıl 40 yıl gibi geldi bana” diye konuştu. 1 Mayıs’ı bahar bayramı olarak bildiğini anlatan Çelik, şöyle devam etti: “Anlamını bilmiyorum. Kimse öğretmedi. Sizden bir de dağıtılan bildirilerden biliyorum. İnsan okumayınca bir şey bilmez. Eğer işçi haklarının savunulduğu bayramsa ben buna sahiplenirim. Bu kötü bir şey değil.”
Meslek öğrenmek uğruna 14 yaşında işe başlayan İrfan Akdemir adlı genç işçi de meslek öğrenmenin ayrı bir dert olduğunu, hele bunu öğrenirken bir tanıdığın yanında çalışmak zorunda bırakılmasının daha da acı olduğunu söyledi: “Acımasızlık, sömürü, zorbalık tanıdık tanımıyor. İnsanlıktan çıkmış biri tanıdık da olsa babam da olsa hak tanımaz, hukuk tanımaz” dedi. 1 Mayıs’ı ve sömürüyü sosyalist olduğunu söylediği amcasından öğrendiğini anlatan Akdemir, 1 Mayıs’a “kutlanırsa, haberi olursa” katıldığını anlattı. Seçimlerde amcasının desteklediği HDP’ye oy vereceğini söyleyen Akdemir, “En azından bunun daha doğru olduğuna inanıyorum” dedi.

ÖMÜR TÖRPÜLÜYORUZ

C Blokta çalışan Nadir Görmez adlı işçi ise bir nevi karın tokluğuna ve harçlığa çalıştıklarını, yağın kirin, pasın arasında ömür törpülediklerini söyledi. Görmez şöyle devam etti: “İnanın çocukluğum burada geçti desem yalan olmaz. Annemin bir tanıdığı olan bizim patronumuz, insafsız biri. Ben onun gaddarlığını anneme anlattığıma, ‘ Oğlum sen çalış. Ne yapalım ekmek parası kazanıyorsun. Ekmeğine riayet et, sabret, ses çıkarma’ diyor. 6 yılım doldu burada 500 lira ile. Ustalarımızdan küfür hakaret işitiyoruz.” 1 Mayıs’ın ne olduğunu 22 yaşına geldikten sonra öğrendiğini dile getiren Görmez, işçi direnişlerine de atölyelerine 70 metre uzaklıktaki OSB’de bulunan GREİF ve Sinter Metal direnişlerinde tanıklık ettiğini anlattı. Hangi gazeteleri okuduğunu soruyoruz. Fotomaç okuduğunu bir de Posta gazetesine baktığını söyledi. 1 Mayıs’a denk gelirse katıldığını ifade eden Görmez. 7 Haziran seçimleri için de şunu söyledi: “Kimseye oy vermeyeceğim. Çünkü kimseye inancım kalmadı. İşe uyuyarak geliyorum, bitkin dönüyorum. Ben çalışıyorum benim patronum Kuşadası’da yazlık alıyor, tekne sahibi oluyor. Böyle bir adaletsizlik var. İsyan etmesinler de ne yapsın işçiler.“

ONU BEN TAM BİLMEM!

İş kazası geçirerek kas ezilmesi sonucu sol elini yeterince kullanamayan işçilerden Şeref Uysal Yıldırım adlı işçi ise sırf meslek sahibi olmak ve ileride dükkan açarak iş sahibi olma hayali işe başladığını anlattı. Daha ilk yılında tamirini yaptığı aracın altında kalmaktan son anda kurtulduğunu dile getiren Yıldırım, “İş cinayetine, sakat kalmaya her an uğrayabiliriz. Ne bir önlem var, ne bir eğitim, ne de bir tedbir. Patronlar diledikleri gibi çalıştırıyorlar. 10 yıllık işçi 1000 lira alıyor. En iyi usta 1500 lira alıyor. İlkokul 5. sınıfı yeni okumuş çocuklar burada çırak ya da kalfa olarak çalışıyor. Onlarda 450 lira, 350 lira alan var. Ben 20 yaşına yeni girdim. Askere gideceğim. Boya solumaktan yediğim yemeğin tadını bile alamıyorum. Astım olan arkadaşlarımız var. Normalde kendi bayramımız olan 1 Mayıs’ı bilmemiz lazım ama yüzde doksan arkadaşımız bilmiyor” diye konuştu. “Bir şey bilmesek de oyumuz var bari onu doğru kullanalım” diyen Yıldırım seçimlerde CHP’ye oy verecek. Nedeni ise ailesi ve akrabalarının CHP’ye oy verecek olması. “CHP bir şey yapar mı?” sorumuza ise  “Onu ben tam bilemem” diye yanıtladı.

GENÇLİĞİMİZİ YAŞAMADAN YAŞLANIYORUZ

Patronların el birliği ile işçilerin hayatlarına ipotek koyduklarını söyleyen Bahadır Şimşek, şunları söyledi: “Patronlar istedikleri gibi bizi çalıştırıyorlar. Arabalarını bize yıkatıyor, tuvalet temizletiyorlar. Ama bizim yıkanmamız için bir temiz duş yapmıyorlar. Ellerimizi bile yıkayamıyoruz. Hasta olmak yok. Rapor almak yok. Ailelerimiz çaresizlikten dolayı bizleri ekmek tekneleri olarak görüyor. Böyle olunca aman ha patrona bir şey demeyin diyorlar. Olan bize oluyor. Daha gençliğimizi yaşamadan yaşlanıyoruz. Ekmek içine koyduğumuz peynirden nefret ediyorum.” Siyaset konusunda bilgisi olmadığını anlatan Şimşek, “Ancak televizyondan bir şey öğrendik öğrendik.  Kitap okumuyoruz, gazete okumuyoruz. Böyle olunca ne bileyim 1 Mayıs’ı ne bileyim hangi partiye oy vereceğimi. Baba ne derse o olur. Lanet olsun böyle hayata” diye konuştu.  “Hayatımız ipotek altında, borç altında, ölüm tehdidi altında” diyen söze giriyor işçilerden Şah İsmail Berkan. Karın tokluğuna gece yarılarına kadar çalışmaya mecbur bırakıldıklarını anlatan Berkan şöyle devam etti: “Özel sektörde din iman yok. Para için insanın ölümüne seyirci kalırlar. Sabah 7.30’dan akşam 9-10 kadar çalıştırıyoruz. Kimse sormuyor. Devlet denetlemiyor. Bu şartlarda ne dünyada ne de Türkiye’de olup bitenden haberimiz olmuyor. Seçim geldi azıcık eş dosttan birini desteklememiz için teklifler var. Hayatımızın mesleğe ipotek edilmesine lanet okuyorum.” Berkan, 1 Mayıs’a da “çalıştırmazlarsa” katılacağını söyledi.

ULUS VE MEZHEPLERE HAKARET EDİYORLAR

P BLOKTA çalışan işçilerden Halis Bölügiray, Erzurum’dan iş bulmak ve meslek sahibi olmak için gelmiş ama umduğunu bulamamış. 18 yaşında düz kaporta işçisi olarak tanıdık bir ustanın yanında çalıştığını anlatan Bölügiray, “KADOSAN açık bir cezaevidir. Gündüz çalışıp akşam hapishane gibi kendimizi eve atar, sabah tekrar işe geliriz. Uykusuz, gıdasız daha 30’una gelmeden yaşlanırız. Ev bark sahibi olmak artık hayal. Patronlar bizim hayallerimizi bile çalıyorlar. Kürt arkadaşlarım var. Vanlı, Ağrılı, onlara yanımda ağza alınmayacak küfürler ediyorlar. Mezheplerine, uluslarına hakaretler ediliyor. KADOSAN işçileri ayağa kalkarsa işte o zaman 1 Mayıs kutlanır. Zaten gerçek 1 Mayıs da böyle olur“ dedi.

ALLAH KORKUSU YOK MU SİZDE!

KADOSAN’ın G- P- E Bloklarında dolaşıyoruz 12-14 yaşlarında çırak işçilere rastlıyoruz. Konuşmak için dil döküyoruz sonunda biraz konuşuyorlar. Aileleri tarafında sırf meslek öğrenmeleri için gönderildiklerini anlatan Melih Kurşun, ayda 600 lira kazanıyor. Yarısını da ailesine veriyor: “Babamın zorlaması ile hem kaportacı oldum, hem de boyacı. Ama dükkan açacak kadar bir param yok, babamın da yok. Ailemin de, benimde iş kurma hayalim suya düştü. Nedeni ne sermayemiz var ne de bir gayrimenkulümüz.  Sadece biz hayal ederiz. İşçilik yaparak iş güç sahibi olunmaz. İşçi borç içinde yüzüyor. Kim işçilik yaptım zengin oldum diyorsa yalan söylüyordur. Ancak  insanları ezip sömüreceksin ki zengin olasın.”
İşçilerin çok ezildikleri için artık uyandıklarını dile getiren Faysal Zorlu ise işyerlerine mescit yaptıran patronların dinle, imanla sömürüyü, ağır çalışma koşullarını gizlemeye çalıştıklarını söyledi. Zorlu şöyle devam etti: “Bir şeye itiraz ettiğimizde ‘Allah korkusu yok mu sizde! Ekmek yediğiniz kaba tükürmeyin lan’  deyip bizi azarlıyorlar. Bizi namaza, oruç tutmaya zorluyorlar. Ben Tokatlıyım, arkadaşım Ordulu. İkimizde Alevi’yiz ama bize zorla oruç tutturuyorlar. Cumaya gitmesek her halde işimizden oluruz. Halimize baksınlar devlet büyükleri bir utansınlar. Ama onlarda utanma yok ki?”

ÖNCEKİ HABER

İnşaat işçileri: Bir günlüğü, güzel bir geleceğe değişmeyelim

SONRAKİ HABER

Molada iki bardak çaya sığanlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa