22 Nisan 2015 00:58

‘Cumhurbaşkanı İrlanda Modeli'ni bilmiyor'

Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Maya Arakon ile Ağrı’da yaşananları, yaklaşan seçimleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği ‘Çözüm sürecinde İrlanda modelini’ konuştuk.

Paylaş

Faruk AYYILDIZ
İstanbul

Ağrı’da biri PKK gerillası, iki kişinin yaşamını yitirmesinin ardından tartışmalar devam ediyor. Dolmabahçe’de hükümet ve HDP tarafından düzenlenen ortak açıklamanın ardından süreçte adımlar atılması beklenirken, çatışmalar ve yaklaşan seçimler ile birlikte provokasyonlar yaşanmaya başladı.  Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Maya Arakon ile Ağrı’da yaşananları, yaklaşan seçimleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği ‘Çözüm sürecinde İrlanda modelini’ konuştuk.

Doktora çalışmasını IRA, ETA ve FLNC üzerine yapan Arakon, İRA’nın imzalanan yasal antlaşmaların ardından aşamalı olarak silahları bıraktığını ve hiçbir barış sürecinde önce örgütün silah bırakmasının söz konusu olmadığını vurguladı.

Ağrı ile başlayacak olursak, hâlâ tartışılan bir konu. Sizce hükümetin doğrudan talimatıyla mı  bu çatışma yaşandı? 

Doğrudan talimat olup olmadığını söylemek zor ancak medyaya düşen ve Efkan Ala ile Ağrı Valisi arasında geçtiği iddia edilen konuşmalar gerçekse, durum hakikaten çok korkunç boyutlara ulaşmış demektir. 

MİT ya da farklı örgütlenmelerin rolüne de dikkat çekiliyor. Ağrı’daki çatışmada bu güçlerin etkili olma ihtimali nedir? 
Özellikle ‘90’lı yıllarda MİT’in bölgedeki illegal faaliyetleri konusunda geçen hafta Mehmet Eymür’ün yaptığı açıklamaları okuduktan sonra, bu olasılığın ihtimal dışında olduğunu söyleyemeyiz sanırım. 

Bakan Yılmaz, seçime kadar bu tarz çatışma ve provokasyonların artacağını da söyledi. Sizce bu durum nelere işaret ediyor, hükümetin böyle bir planı mı var? 
HDP’nin barajı aşması ve meclise girmesinin iktidar partisinin hiç işine gelmeyeceğini ve bunu önlemek için her şeyi yapacaklarını öngörmek için müneccim olmaya gerek yok. Hükümetin provokasyon planı var mı bilemeyiz ancak HDP’nin barajı geçmemesi için ellerinden geleni yapacakları ortada. 

‘KÜRT SİYASETİNİN STRATEJİK DAVRANMASI ÖNEMLİ’

Peki bu tarz çatışma ve provokasyonların artması HDP açısından ne türlü sonuçlar yaratabilir? 
Batıda Selahattin Demirtaş’ın kişiliği ve Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hevesinin önüne set çekme korkusu sebebiyle HDP’ye duyulan sempatinin arttığı yönünde anket sonuçları mevcut. HDP’yi itibarsızlaştırarak batıdan kayan oyları ve özellikle de Güneydoğu’da AKP’den HDP’ye kayan oyları engellemek istiyor olabilirler. HDP’nin başarısının önüne PKK imgesini koyarak HDP’yi akılları sıra kriminalize etmek derdindeler. Bu noktada Kürt siyasi hareketinin sağduyulu ve son derece stratejik davranması önemli. Şimdilik iyi idare ediyor gibiler. PKK de çatışmadan kaçınmalı ve bu provokasyon politikalarına prim vermemeli, onların hedefine ulaşmasını mutlak surette önlemeli. 

‘İktidar, olası asker cenazeleri ile MHP tabanından oy almayı hedefliyor’ fikrinin de pek yaygın kabul gördüğüne şahit olduk. Sizin yorumunuz ne olur...
“Barış süreci” çerçevesinde Öcalan’la görüşülmesinden rahatsız olan milliyetçi dindar AKP’li kesimin oylarının bir süredir MHP’ye kaydığı söyleniyor. Bu oyları geri almak için askerlerin ölümünü göze alan planlar yapılmışsa durum gerçekten çok vahim demektir. Türkiye’de hiçbir şey için “olmaz” demek mümkün değil maalesef. Geçmişte benzer birçok örneğini gördük, daha geçen sene Süleyman Şah türbesi için “İki bomba atarız” diyen bir zihniyet söz konusu. O yüzden asker-PKK arasındaki çatışmayı yeniden körüklemek MHP’ye kayan oyları geri almak için bir taktik olabilir. 

‘DEMİRTAŞ ÇOK İYİ POLİTİKA İZLİYOR’

Bu provokasyonlar karşısında neler yapılmalı?
Soğukkanlı olup provokasyonları afişe etmek, ortaya çıkarılmasını sağlamak ve her şekilde şiddetten uzak durmak sanırım alınabilecek en önemli önlemdir. Kürt siyasi hareketi ve özellikle Selahattin Demirtaş bu yönde çok iyi bir politika izliyor. PKK’nin de aynı şekilde bütün birimlerine hakim olması ve provokasyonları boşa çıkarması gerekli bence.  

‘CUMHURBAŞKANI İRLANDA MODELİNİ YANLIŞ BİLİYOR’

Dolmabahçe’deki ortak açıklamanın ardından süreçte ilerleme beklenirken, izleme heyeti tartışmalarıyla birlikte çatışmalar da yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘İrlanda modeli’ni örnek gösterdi ve PKK’nin İRA gibi silahları bırakması gerektiğini söyledi. Nedir bu İrlanda modeli? Cumhurbaşkanı neden İRA modelini öneriyor? 
Cumhurbaşkanı Kuzey İrlanda modelini sanırım yanlış biliyor çünkü kendisi defalarca “İRA silah bırakmıştı, sonra barış süreci başladı” dedi ama o olay öyle olmadı. Tam tersine, önce 1998’de taraflar arasında Hayırlı Cuma (Good Friday) ya da diğer adıyla Belfast Antlaşması imzalandı, İRA bu antlaşmadan 7 yıl sonra, 2005’te silah bırakmaya başladı ve bu işlem aşamalı olarak, Uluslararası Silahları Bırakma Komisyonunun denetimi altında iki yıl kadar sürdü. Hiçbir barış sürecinde önce örgütün silah bırakması söz konusu olmamıştır zaten. Örgütler silah bırakmak için yasal bir düzenleme yapılmasını şart koşarlar. Güney Afrika barış sürecinde de bu böyle olmuştur. 

İrlanda’da sorun çözüme kavuştu diyebilir miyiz? 
Silahlı çatışma durdu, o anlamda büyük bir başarı sağlandı elbette ancak iki toplum, yani Katolikler ve Protestanlar arasındaki toplumsal çatışmalar zaman zaman şiddetli şekilde devam ediyor. Her zaman söylediğim şeydir; taraflar arasında barış antlaşmasını imzalamakla sorun çözülmez, asıl önemli olan toplumlar arasındaki kırılmışlığı ve çatışmayı onarabilmektir. 

‘GÜNEY AFRİKA VE KUZEY İRLANDA BAŞLANGIÇ OLABİLİR’

Barış süreçlerinde dünya örnekleri göz önüne alındığı zaman Türkiye’deki süreç normal ilerliyor diyebilir miyiz?
Elbette her ülkenin kendine has özellikleri var ve her çatışma süreci de bu yüzden biriciktir. Ancak Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok. Her barış sürecinin Türkiye’dekine benzer özellikler gösteren veçheleri var. Bunları alıp Türkiye gerçeklerine uyarlamakla başlanabilir. Güney Afrika ve Kuzey İrlanda çözüm süreçleri iyi birer 
başlangıç noktası olabilir bunun için. 

İZLEME HEYETİ VE ARAŞTIRMA KOMİSYONU

İzleme heyetleri, araştırma komisyonları ‘çözüm süreç’lerinin neresinde duruyor?

İzleme heyeti de hakikatleri araştırma komisyonu da süreçlerin en önemli parçalarıdır ve bunlar olmadan gerçek bir toplumsal barış sağlanması da mümkün olamaz. İki tarafın acıları ortaklaştırdığı ve gerçeklerin ortaya çıkarıldığı bir yeni toplumsal yapı için hakikatleri araştırma komisyonu kurulması ve yaşanan şiddette kimin ne kadar payı olduğunun ve hatta asıl devletin ne kadar payı olduğu ortaya çıkarılmalıdır. İzleme komisyonu da barış görüşmelerinin tarafsız bir şekilde sağlıklı ilerleyebilmesi ve iki tarafın da masada mümkün olduğunca uzun kalabilmesi için hayati bir rol taşımaktadır. Peki bu ikisinin olmadığı süreçler başarısızlıkla mı sonuçlanmak zorundadır illa? Elbette hayır, ama işlerin daha zor yürüyeceği de bir gerçektir. Bu iki komisyonun varlığı, görüşmelerin daha sağlıklı yürümesine ve olası herhangi bir kriz anında komisyonun müdahalesiyle krizlerin daha kolay aşılmasına, böylece sürecin kopmadan ilerlemesine katkı sağlayacaktır. 

SÜREÇ YASAL ALTYAPIYA KAVUŞTURULMALI

Sorunun çözüme kavuşabilmesi için atılması gereken adımlar neler olmalı...
Aslında yukarıda verdiğim cevaplar neler yapılması gerektiğini de çok net ortaya koyuyor. İzleme komisyonu, hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalı, süreç mutlak surette bir yasal altyapıya kavuşturulmalı; yani önce bir barış konferansı düzenlenmeli ve toplumun her kesimi bu konferansa davet edilmeli, barışın toplumsal altyapısı hazırlanmalı, sonra bir barış antlaşması yapılarak tarafların sürece yasal olarak dahil edilmesi sağlanmalı. Ardından farklı komisyonlar kurularak çeşitli toplumsal kesimlerin süreci ilerletmesinin yolu açılmalı. Barış fikri herkese çok iyi anlatılmalı, barışın neden çok gerekli olduğu gösterilmeli. Tabii ki yeni bir sivil Anayasa da yapılacak ilk ve en önemli şeyler arasında olmalı. Sürecin medya ayağı da çok önemli aynı zamanda. Atılacak ilk adımlar bunlardır. Şu an Türkiye’de bu yönde bir irade mevcut değil ne yazık ki. Bunca zamandır siyasi iktidar bir sivil anayasa bile yapmadı. Şimdilerde ise gene eski reflekslere gömülmüş bir devlet aklı ve şiddet dilinin uygulamaya koyulduğunu görüyoruz. Bütün bu olanlar barış sürecinin seçim stratejilerine peşkeş çekildiğinin ve en azından 7 Haziran’a kadar somut bir adım atılmayacağının işaretlerini veriyor bize. 

ÖNCEKİ HABER

Soykırımdan Dersim’e Roboski’ye…

SONRAKİ HABER

Ankara'da çöp konteynerinde ceset!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa