19 Nisan 2015 03:45

Seka Sure; insanlığın yakıldığı yer

'Ben 7 yaşlarındayken nenemle sığır otlatmaya giderdik. Nenem o tepenin üstüne varmadan ağıt yakmaya başlardı. Ben bir gün sordum. Nenem ‘Bizimkiler burada yakıldı’ dedi. Orada dutlar var. Bizden kimse yemez o dutları. Orada su var kimse bir yudum içmez...'

Paylaş

Erdal İMREK

Ermeni Soykırım’ının 100. yıl dönümüne ilişkin tartışmalar, devletin “Zinhar soykırım yok’ nidaları ve tarih çarpıtıcılığı eşliğinde sürüyor. Tarih oysa bu topraklarda yerin altında gömülü. Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Ezidiler, Kürtler, Aleviler... Bu topraklara ki kazma vuruldukça kemik fışkırır... Bu topraklarda bir inşaatın temeli kazılırken kafa tası bulunur, bazen tarlasını süren köylünün sabanına kemik takılır. Bugünlerde Dersim’de bir kazı yapıldı. Dersim ki, adı telaffuz edilince akla ilk katliam gelir.
Dersim’de 1938 katliamı sırasında nice acılar yaşandığı bilinmez değil. Bilinmeyeni çok daha, ancak bilindiği kadarı vicdan kanatır. Kana bulanan Munzur’un kırmızıya kesmesi, derelerin cesetlerle dolması, bebeleri karnında süngülenen analar, açlıktan kırılan çocuklar, sığındıkları mağaralarda zehirli gazla katledilenler, “İçeride canlı kalmasın” diye betonla örülen mağara ağızları... Dersim’deki en vahşi katliamlardan birinin yaşandığı yerdir Hozat’a bağlı, devletin sonradan Karabakır demeyi uygun gördüğü Bargini Köyü’nün Seka Sure mezrası... 2 aileden çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı 24 kişinin bir araya toplanıp askerlerce yakıldığı yer.

NE OLMUŞTU BARGİNİ’DE?

Binlerce kişinin katledildiği, yerinden yurdundan sürüldüğü Dersim Katliamı’na dair en önemli tarihlerden biri 25 Aralık 1935’tir. Bu tarihte çıkarılan “2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun” katliama giden yolun kilometre taşıdır. Bu kanunun ardından 4 Ocak 1936’da, önce Dersim’in adı Tunceli oldu. Sonrası kan, zulüm, işkence... Her karış toprağı kemiklerle dolu Dersim’in Bargini köyüne bağlı Seka Sure mezrası da nasibini aldı vahşetten.

O DUTLARI KİMSE YEMEZ O SUYU KİMSE İÇMEZ

Katliamda Canan ailesinden bir kişi dahi sağ kalmadı. Baran ailesinden ise sadece 5 kardeş kurtuldu. O sırada orada değillerdi. Onlardan biri olan İsmail Baran’ın şimdi 39 yaşında olan oğlu Hüseyin Baran Evrensel Gazetesi’nden Özkan Zülfikar’a şunları anlatıyordu; “Ben 7 yaşlarındayken nenemle sığır otlatmaya giderdik. Nenem o tepenin üstüne varmadan ağıt yakmaya başlardı. Ben bir gün sordum. Nenem ‘Bizimkiler burada yakıldı’ dedi. Orada dutlar var. Bizden kimse yemez o dutları. Orada su var kimse bir yudum içmez...”

PİRLERİN ADALETİ DEVLETİN ZULMÜ

Devletin Baran ve Canan ailelerini seçmesi tesadüfi değildir. Turabi Baran Muhtar. Hasan Canan Aza. Yörenin ileri gelenleri. Ağuçan Pirleri diye anılırlar. Hatırı sayılı kişilerdir. Kimin bir derdi varsa onlara gider. Aşiret kavgalarına son verirler, husumetleri bitirir, anlaşmazlıkları çözerler. Yöre halkı hiçbir derdini devlete, onun mahkemelerine götürmez. Baran ve Canan ailelerinin pirleri meclisi kurar, meseleyi çözer. Koskoca Türkiye Cunhuriyeti devleti buna tahammül edecek değil ya! Devletin değil, pirlerin adaletine sığınan yöre halkına derslerin en acısı verilmelidir! Zaten Dersim’de on binlerce kişinin katline ferman verilmiştir. Bu devlet ki psikolojik işkencesiyle de ünlüdür. Bilir ki pirler sakalını kesmez. Asker ilk iş pirlerin sakalını keser... Sonra, 2 aileden ileri gelenlerin de aralarında bulunduğu 24 kişi Seka Sure mezrasına götürülür ve alevler yükselir...

BİR ANIT MEZARLA BAŞLADI HER ŞEY

Aradan geçen 77 yıldan sonra Baran ailesi bir anıt mezar yapmak ister Seka Sure’de. Geçtiğimiz yıl Bargini’ye 3-4 kilometre uzaklıkta olan mezraya gidip çalışmaya başlarlar. Anıt için toprak eşilince kemikler çıkar. Anıları için mezar yapılmak istenenlerin kemikleri.

KOLAY MI ÖYLE KEMİKLERİNİ ALMAK!

Yargıya gidilir. Ama bu iş öyle kolay değildir.. Aile önce Hozat Cumhuriyet Başsavcılığına bölgede inceleme yapılması talebiyle başvurur. Başsavcılık, “zamanaşımı” der, takipsizlik kararı verir. Aile bu kez Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunur. İtirazı yerinde bulan mahkeme, ölüm tarihi ve ölüm sebeplerine ilişkin herhangi bir inceleme yapılmaksızın kemiklerin 1938’e ait olduğunun kabul edildiğini ve etkin bir soruşturma yapılmadığını belirterek, “Kovuşturmaya yer yok” kararını kaldırır. Aile umutlanır ancak Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı inatçıdır; ikinci kez “Kovuşturmaya yer yok” der. Bu kez Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi’ne gidilir. Mahkeme, “Mezarların açılsın” der.

KEMİKLERİN ARASINDA İKİ MÜHÜR

Ve nihayet kazı başlar. 2 gün süren kazıda 12 kafatası, yüzlerce kemik, kişisel eşyalar, giysiler çıkar... İki de mühür. Mühürlerin birinde “Hasan” yazar, 1930 tarihlidir. Bilinir ki, orada öldürülenlerden biri o dönem köy azası olan Hasan Canan’dır. Ve çokça boş mermi kovanı bulunur. Belki de askerler yakmadan önce kurşunlamıştı 24 insanı. Canlı canlı yakmamıştı! ‘İnsaf edip’ önce öldürmüştü! Ya da kim bilir belki yaktığı insanların öldüğünden emin olmak istediği için kurşun yağdırmıştı sonra...

UNUTMA...

Bu Dersim Katliamı’ndan sonra devletin izniyle açılan ilk toplu mezar. Kazının sonuçları Dersim’de zaten bilinmez olmayan, devlet eliyle vahşi bir katliam yapıldığını bir kez daha teyit edecek. Çok kazı yapıldı bu memlekette. Her defasında kemikler çıktı. JİTEM’in sokak ortasında beyaz bir Toros’a attığı, bir daha kimsenin göremediği inanların kemikleri... Ermenilerin, diğerlerinin kemikleri... Daha sayısız mezardan söz edilir. Mezarsızlar ülkesidir bura aynı zamanda. Dedik ya; bu toprakların altı devletin yaşama hakkı tanımadıklarının kemikleriyle dolu. Şimdi Seka Sure mezrasında çıkan kemiklerin her biri bize “Unutma”, devlete “Yüzleş” diyor şimdi. Unutma...

ÖNCEKİ HABER

Peki ya Kürt'ün canı?

SONRAKİ HABER

‘Benim de Ermeni arkadaşlarım var’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...