16 Nisan 2015 00:56

‘Anlaşmayla birlikte İran’ın bölgede gücü artacaktır’

İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi ve Almanya (P5+1) arasında uzun süredir devam eden nükleer pazarlıkta anlaşmaya varıldı. Anlaşma kapsamında İran’ın nükleer çalışmalarının denetim altına alınması karşılığında bu ülkeye yapılan bazı yaptırımlar azaltılacak. Anlaşmanın nasıl uygulanacağı konusunun tartışması sürerken İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Yrd. Doç. Dr. Hakan Güneş’le konuştuk.

Paylaş

Gizem ÖRNEK
İstanbul

İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi ve Almanya (P5+1) arasında uzun süredir devam eden nükleer pazarlıkta anlaşmaya varıldı. Anlaşma kapsamında İran’ın nükleer çalışmalarının denetim altına alınması karşılığında bu ülkeye yapılan bazı yaptırımlar azaltılacak. Anlaşmanın nasıl uygulanacağı konusunun tartışması sürerken İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Yrd. Doç. Dr. Hakan Güneş’le konuştuk. Güneş anlaşmanın sadece Nükleer kapasiteyle sınırlı olacağını belirtiyor. Güneş

“Amerikan İran ilişkilerinin daha yapıcı hale geldiğini” belirterek anlaşmayla ‘Suudi Arabistan, Türkiye ve İsrail cephesinin aleyhinde gelişmeler olduğunu görebiliriz ve bu da İran’ın gücünün arttığının göstergesidir.’ yorumunda bulunuyor. 

Tahran ve P5+1 ülkeleri arasında İran’ın nükleer programı nedeniyle yaklaşık 1.5 yıldır devam eden müzakereler çerçeve bir mutabakata dönüştü. 30 Haziran’a kadar bir anlaşmanın imzalanması bekleniyor, bu anlaşmayı nasıl değerlendirirsiniz?
Her şeyden önce bu anlaşmaya çok olumlu baklama gerekir. İran nükleer silaha sahip olması ya da olma olasılığı tahmin edilemeyecek kadar büyük etkilere sahiptir. Konuyu Türkiye kamuoyu daha çok İsrail İran denklemine tartışıyor. Bu çok yanlış, çünkü anlaşma sadece bununla sınırlı değil.  İran’ın nükleer silaha sahip olması demek Türkiye’nin buna niyet etmesine kapı aralayacak. Mutlaka bu durum Suudi Arabistan için de geçerli olacak. Ve Türkiye’nin sahip olması durumunda Yunanistan ihtimalini de gündeme getiriyor. Bu durumun geniş Ortadoğu’da ve Akdeniz’e kadar uzanan bir hattı nükleerleştirme riski vardı. Ama bir kere bu halledilmiş oldu yani bu anlaşma nükleersizleştirme anlamında iyi bir hamle oldu. 

Anlaşmanın şartlarına bakarsak, İran, uranyum zenginleştirmede kullandığı santrifüjleri 3’te 2 azaltıp elindeki uranyum stokunu 300 kg’a indirecek ve plütonyum üreten ağır su reaktörünü sökecek, nasıl yorumlamak gerekir bu şartları?
Bu anlaşmanın şartlarına bakarsak İran’a tam olarak nükleer enerji üretmesine yetecek kadar bir kapasite bırakıldı. Nükleer silah üretimine olanak sağlayacak teknolojik alt yapının geliştirmeyeceği sözü alındı. Dolayısıyla nükleer enerji sınırları içinde gerekli olan bir kapasite bırakıldı şeklinde yorumlanabilir. 

MUHAFAZAKARLARIN İKNA EDİLMESİ GEREKLİ 

Ancak Lozan dönüşünde hemen problemler çıktı, ambargonun ne zaman kalkacağına dair. İran sonrasında kendine kandırılmış hissetmiş olabilir çünkü ambargo hemen kalkmazsa anlaşmanın düşebileceğini söyledi. Anlaşmanın şartlarında İran stoklarının hemen kalkacağı vardı. Aksi bir durumda neler yaşanabilir?
Anlaşmanın metninde her iki taraf için ne zaman yürürlüğe gireceği konusunda tam bir tarih saptaması yapılmadı. Ama ilgili tarafların imza attıkları metni ülkelerinde iç hukuk haline getirmeleri gerekmektedir.  ABD içerisinde İsrail’e yakın çevreler ABD’nin bu adımını olumlu karşılamıyorlar nitekim Netanyahu inanılmaz bir şekilde kendinin aldatıldığını ve yalnız bırakıldığını söylüyor ve ABD’de de bu yönde yönelimler var.

Aynı şekilde bu anlaşmayı bir dış politikada başarı olarak gören reformist Hasan Rohani kanadına karşılık, İran’daki Dini Lider Ali Hamaney’in bazı itirazlarının dengelenmesi lazım.  Aslında iç politikaya yönelik kısmı daha ön planda şu aşamada. İlk adımı kimin atacağı yönünde iç politikalar yarıştırılıyor. Dolayısıyla İran açsından bakıldığında ikna edilmesi gereken kesimler var. Çünkü bu ambargo yıllarında bu muhafazakar kanadın müthiş kârlar elde ettiği müthiş bir endüstri var. Şimdi onlar her şeylerini kaybedecek. Bu bir varlık yokluk savaşı. Söyle örneklersek Ali Ağaoğlu’nun ve Çalık’ın bir daha iş yapamayacak hale geldiği bir Türkiye düşünün. Dolayısıyla müthiş bir direnç var. Batı açısından da bu böyle. Dünya barışı için iyi bir adım olarak gördüğümüz bu olay her iki tarafın muhafazakarının ve şahininin ikna edilmesi gereken süreçlerden geçiyor. 

ANLAŞMA SADECE NÜKLEER BOYUTUNU KAPSIYOR

Bu anlaşma İran için bir kazanç gibi duruyor. Ancak geçtiğimiz yıllara bakınca ambargo geçtiğimiz yıllara bakınca gerilik yarattı ve İran’ın toplumsal yaşanında da etkisi görüldü. Ama İran bölgede güçlü bir aktör ve dünya siyasetinde çoğu zaman ABD’nin karşısına çıktı. Bu anlaşmada bir  ‘Kazan kazan’ olma durumu var mı?
Bu anlaşma sadece nükleer boyutunu kapsıyor. Şöyle düşünün 1962-63 yıllarında olan Küba krizi gibi soğuk savaşın sert döneminin bir üçüncü dünya savaşına evrileceği sırada bir sıcak hat anlaşmasıyla ‘Hiç değilse bir nükleer anlaşmada’ anlaşalım denmişti ancak savaş devam ediyordu. Şimdi burada da diğer savaşlar devam ediyor. Batı’da, Lübnan-İsrail hattında olduğu gibi. Üzerinde anlaşılan tek konu bu meselenin nükleer boyutunda bir frenleme. Şimdi tam bu noktada İsrail itiraz ediyor. “Nükleer silah kapasitesini bir 10-15 yıl ertelediğiniz ancak bu İran denilen ülke Suriye’yi silahlandırıyor ve mali olarak destekliyor. Filistin’in silahlı gruplarının arkasında olan tek ülke” İsrail tüm bu konular konusunda büyük kaygı yaşıyor İsrail ve anlaşmazlık yapıyor.” 

Suudi Arabistan’ın tavrı da bölgedeki rekabetle ilgili. Dolayısıyla bu anlaşma bir yol kazasına uğrayabilir elbette ama çok sınırlı ve önemli bir anlaşma. 

Ama görülen yakın vade açısından Amerikan İran ilişkilerinin daha yapıcı hale geldiğini ve tam da anlaşmaya itiraz eden cephenin Suudi Arabistan, Türkiye ve İsrail cephesinin aleyhinde gelişmeler olduğunu görebiliriz ve Bu da İran’ın gücünün arttığının göstergesidir. 

KAFASI TÜMDEN MEZHEPÇİ ÇALIŞAN BİR CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN VAR

Peki Türkiye’nin konumu nedir bu anlaşma çerçevesinde? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nükleer anlaşma imzalandığında ve Yemen’e müdahale başladığında yaptığı açıklamalar çok sertti ve doğrudan İran’ı hedef alan açıklamalar yaptı. Ancak İran ziyaretini de yaptı. İran’da daha ılımlı açıklamalar yaptı. Nasıl okumak gerekir?
Aslında biliyorsunuz Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan pek metinlere bağlı kalmıyor kendi politik görüşlerini ifade ettiği sırada. Türkiye Dışişleri Bakanlığının yaptığı resmi açıklama anlaşmanın olumlu yönde değerlendirilmesi oldu.  Aslında meseleye Erdoğan kadar ideolojik bakmayan bir devlet bakış açısıyla hareket eden ki dış işleri diplomatlarının böyle olduğunu düşünüyorum ‘İran’ın nükleer bir güç olmaktan vazgeçirilmesinin’ Türkiye için önemli bir başarı olarak fark etmesi gerekir. Ama biliyoruz ki kafası tümden mezhepçi çalışan bir cumhurbaşkanı ve başbakan var. Batılı büyük partnerleri onları sert uyarmadığı sürece bildiklerini söylüyorlar ve tarihte belki de ilk kez Türkiye İran ilişkilerinde ‘İran’ın bu kadar şeytanlaştırıldığını’ düşünüyorum. Aslında sadece İran’ın değil pekala Şiilerin seküler Şiilerin şeytanlaştırılarak adeta IŞİD ve el Kaideyle aynı kategoride  gösterildiği ve IŞİD’in boşaltacağı yeri Şiiler almasın diye yani korkunç bir cümle. İran’ın halkının çoğu Şii’dir ve bunların da bir çoğu sekülerdir İran’ın meşru güçleridir.

ÖNCEKİ HABER

1 Mayıs da kutlarız siyaset de yaparız!

SONRAKİ HABER

Tükel: Önümüzde yeniden mücadeleyi örgütleyeceğimiz bir süreç var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...