29 Mart 2015 04:21

‘Bize her gün 27 Mart!’

'Mesela tam oyun başlayacak, elektrikler kesiliyor ve siz bir telaş 'nereden hat çekebilirim?' diye koşturuyorsunuz; seyircileriniz büyük bir sabırla bekliyor sizin bir çözüm bulmanızı ve dışarıdan çektiğiniz seyyar bir hat ile geç de olsa oyunu başlatıyorsunuz şanslıysanız… Ya da oyunun ortasında bir spot patlıyor, su basıyor bir yerleri… Selamınızı veriyorsunuz oyun bitince ve seyircileriniz size yardım ediyor alkışladıktan sonra, beraberce sahneyi temizliyorsunuz (biz bunları gerçekten yaşadık!)…'

Paylaş

Iraz YÖNTEM*

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü bir bayram havası içinde kutlamamız gerekirken gerçeklerden bahsedecek olmamız canınızı sıkabilir; ama bu gerçekler “dayanışma”nın ne kadar önemli ve değerli olduğunu hepimizin bir kez daha hatırlaması için çok önemli!
Öncelikle herkesin kafasını karıştıran ve sürekli yanlış anlaşılmalara sebep olan bir kavram karmaşasını düzeltmek isterim: Bizler “Alternatif Sahneler”de tiyatro yapıyoruz; kimseye alternatif değiliz. “Alternatif Sahneler”de seyir ve oyun alanı sürekli değişir; yani kurulan sahne düzeni, başka bir düzenin alternatifidir. Yeri gelir oyun alanı dört bir yandan seyir alanı ile çevrilir, yeri gelir bir koridor misali düzenlenir, bazen de herkesin aşina olduğu gibi tek taraflı seyir alanı düzenlenir. Ayrıca bu sahnelerin tamamı, başka bir mekandan tiyatro salonuna dönüştürülen yerlerdir; mesela Tiyatro(Hal) bir bilardo salonundan dönüştürülmüştür; garajlardan, eski fabrikalardan, apartman katlarından dönüştürülen sahnelerdir hepsi… Yani kendilerinden önceki mekanlara alternatif hale gelmişlerdir.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya karşı sergilenen düşmanca tavır karşısında hepimiz dertlerimizi dile getirebilmek için ifade biçimlerimizde yenilik yaratmak zorunda bırakılıyoruz. Bir yandan yaratıcılığımızı geliştirebilmek için bir fırsat haline gelen bu zorluk, beraberinde başka zorlukları ve sıkıntıları da getiriyor tabi ki…
Tiyatro sahneleri, kültür merkezleri bir bir kapanırken, kültür varlıklarını elimizde tutmaya gücümüz yetmezken hepimiz yeni arayışlar içine giriyoruz kendimizce; çünkü her şeye rağmen tiyatro yapmak, sözümüzü söylemek istiyoruz. Bunun için en temel ihtiyaç bir mekan tabi ki. İstanbul’un taşı toprağı beton ama ne yazık ki bu beton yığının arasında bile kendimize bir yer edinebilmek çok zor. Çünkü bir tiyatro salonu haline getirebilmek için ihtiyacımız olan minimum ölçekte bir mekan bulabilmek neredeyse imkansız; tavanı biraz yüksek olacak, ulaşımı kolay olacak, depolama alanı olacak, belli bir yüzölçümüne sahip olacak, o olacak, bu olacak… Hadi buldunuz diyelim, kirayı ödemeye gücünüz nasıl yetecek? Çünkü genellikle asgari ölçekte istediğiniz gibi yerler ya bankalara, ya büyük marketlere ya da o meşhur kahve zincirlerine inanılmaz fiyatlara kiraya verilmiş oluyor (zaten kiralamaktan başka pek bir seçeneğiniz yok!). Malum sadece seyircilerin aldığı biletlerin geliri ile geçinmeye çalışıyorsunuz (geçinmekten kast edilen kendi kendini çevirebilmek kadar tabi ki!) çünkü ne devlet size destek/ödenek veriyor, ne vergi muafiyetiniz var, ne de sıraya girmiş binlerce sanatsever sponsor… “İş yeri” sınıfına girdiğiniz için her ay değişik başlıklar altında vergiler ödüyorsunuz, tüm faturalarınız zamlı bu yüzden, genellikle eski binalarda olduğunuz için sürekli bir altyapı problemi ile karşılaşıyorsunuz ve tamirat masrafları rutine biniyor. Daha çok seyirciye ulaşmanız gerekiyor bu yüzden ama reklama ayıracak bir bütçeniz yok tabi ki, reklam verebilmek koca bir hayal. Bu yüzden gününüzün yarısını bilgisayar başında sosyal medyadan sesinizi daha çok duyurabilmek için harcıyorsunuz. Beraber çalıştığınız yol arkadaşlarınızın emeklerinin karşılığını haklarıyla veremediğiniz için vicdanınız sızlıyor sürekli, ama ne kadar güzel ki “GÖNÜL” veriyor hepsi, biliyorsunuz ki bir gün elbet ödenecek herkesin hakkı… Mesela tam oyun başlayacak, elektrikler kesiliyor ve siz bir telaş “nereden hat çekebilirim?” diye koşturuyorsunuz; seyircileriniz büyük bir sabırla bekliyor sizin bir çözüm bulmanızı ve dışarıdan çektiğiniz seyyar bir hat ile geç de olsa oyunu başlatıyorsunuz şanslıysanız… Ya da oyunun ortasında bir spot patlıyor, su basıyor bir yerleri… Selamınızı veriyorsunuz oyun bitince ve seyircileriniz size yardım ediyor alkışladıktan sonra, beraberce sahneyi temizliyorsunuz (biz bunları gerçekten yaşadık!)…
Örnekler çoğaltılabilir… Ama işin en güzel yanı dayanışma! Hangi sahnede bir sıkıntı varsa hepimiz onu çözebilmek için sıraya gireriz. Birimizde eksik olanı diğerimiz tamamlar. Sadece birbirimize destek olmakla da kalmayız, hep beraber sosyal sorumluluk projeleri ve kampanyalar yaparız; Van’a kolilerce yardım malzemesi göndeririz mesela, ya da Suruç’taki çocuklar üşümesin diye kışlıklar… Kimin neye ihtiyacı varsa yetebildiğimiz kadar elimizi uzatmaya çalışırız… Hayata ortak bir pencereden bakarız; herkesin eşit, özgür, adil bir dünyada yaşayabilmesi için üzerimize düşen ne varsa sonuna kadar mücadele ederiz… Çünkü sanat ağaç gibidir, nefes aldırır; çünkü sanat bir tutkaldır, insanları birbirine yakınlaştırır, bütünleştirir… Çünkü sanat, hayatı paylaşmanın en gerçek halidir ve hayat paylaştıkça güzelleşir… Bu yüzden aslında bize her gün 27 Mart… Ve her gün hayatı paylaşmak için sizi de sahnelerimize bekleriz…

*Tiyatro Hâl
Oyuncu/Yönetmen
(Oyuncular Sendikası Yöneticisi )

ÖNCEKİ HABER

Korktuğunuz bir sokakta varolabilmek!

SONRAKİ HABER

Yolumuza devam edeceğiz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...