03 Şubat 2015 01:08

'Herkes hedefinde netse ‘ama’larımızı koymayalım'

'Bu seçim kritik bir seçim. Aklı karışık olanlara, yan yana, dimdik duran ve duruş nedenleri net olan birliktelik örmeliyiz. Onun için sosyalistler olarak sorumluluğumuz daha da büyük. Bu seçim bizim birlikteliğimiz ve özlediğimiz özgürlük düzeni için önemli bir eşik. Herkes hedefinde netse, o zaman önceliklerimizi, ‘ama’larımızı koymayalım. Egemenler, sosyalistlerin birlikteliğinden çok korkuyor. Umarım doğru bir strateji öreriz ve dayanışmayı başarırız.'

Paylaş

DOSYA: SEÇİME DOĞRU NASIL BİR BİRLİK?

Sinem UĞURLU

Seçim dosyamızın bugünkü konuğu Ekoloji Meclisi Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün. Türkiye’de HES’e, termiğe, taş ocağına karşı mücadele eden , yaşam alanlarını savunan köylülerin direnişlerine de tanıklık eden Üstün, ekoloji mücadelesinin, özgürlük ve sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğunu düşünüyor. “Bunu bilsek, Cizre’de ölen çocuğun acısıyla Yırca’daki ağacın acısını derhal aynı anda hissederiz” diyor. Seçimler için ise gösterdiği adres, bu mücadeleleri kapsadığını söylediği HDP.  

Siz Türkiye’nin dört bir yanını geziyorsunuz? Anadolu’daki çevreci köylü hareketlerine de tanıklık ettiniz. Buradaki seçmen reflekslerine dair neler gözlemlediniz?
Seçime gelindiğinde sanki yaşadıklarımız başka bir şey, kullanmamız gereken oy’un anlamı başkaymış gibi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Egemen partileri destekleyenlerin, alışkanlıklarından vazgeçmediklerini düşünüyorum, yaşanan olaylara gözlerini kulaklarını sıkı sıkıya kapamalarını anlamak mümkün değil. Halklar özgürlük mücadelesi için çabalarken, yaşamı, yaşam alanlarını iktidarın sermayenin kıskacından kurtarmaya çalışırken, oyunu gene egemenlere vermesini anlamak zor. Ama kararlarında salt bunlar da etkili değil. Bu kararlarda; dönemin iktidarlarının son anda yaptığı seçim yatırımları da etkili. Biz sosyal devlet anlayışını çok kabul etmiş ya da biliyor değiliz. Bu yüzden de, seçime 5 dakika kala verilen herhangi bir maddi destek, söz ya da iltifata “evet” diyebiliyor. Siyasi alanda emek verenlerin bunu da iyi okumaları gerekiyor. 

‘SALDIRI MÜCADELEYİ DE BÜYÜTÜYOR’
Termiğe, HES’e karşı mücadeleye giriştikten sonra bu eğilimlerde bir değişiklik olmuyor mu? Kadınların jandarmaya karşı direndiğini görüyoruz. Ama seçimlerde yine gidip sorunun kaynağı olan partilere oy verebiliyor. 

Tanıklık ettiğim yerellerde şöyle bir tanım yapıyorlar: “Benim devletim bana bir şey yapmaz. Jandarma, polis çocuğumdur.” O benim olma hali üzerinden devletle sıkı bir güven ilişkisi içine giriyor, Ama aynı devletin, din, dil, ırk ayrımı üzerinden siyaset ürettiğini, sınıflar arası farklılaşmayı yönettiğini görmüyor. Ana okul çağından beri dimağlara kazınan çarptırılmış eğitimin de sonucunda bu durum alışkanlıkları haline geliyor. Ancak böyle yaşamaya alışanlar, son yıllarda gerçekle daha çok yüzleşiyor. Birden bire çok olumladığı, “Bana bir şey yapmaz” dediği, “O değildir yapan, yabancılardır, İsraillilerdir” dediği şey, birden bire devlet olarak, kapitalist sistemin yöneticisi olarak karşısında vücut buluyor. Saldıranın, şiddet uygulayanın, onun yaşam alanını yok edenin devlet olduğunu görüyor, şirket- iktidar ortaklığına tanıklık ediyor. 
Yaşam alanlarını, yaşamı korumaya çalışırken, saldırıyla karşı karşıya geliş ve gerçeği görme, bir taraftan mücadeleyi de büyütüyor. Hangi görüşte olursa olsun yerellerde halklar yan yana durmaya başlıyor.
Ama son kertede, siz çok haklısınız, sistemi dönüştürmeyeceğini düşünüyor, alışkanlıklarına teslim oluyor. 

‘EKOLOJİ MÜCADELESİ SINIF MÜCADELESİNDEN AYRI DEĞİL’
Peki bu döngü nasıl değişebilir? 

Siyasi örgütlerin, partilerin, kendini sol-sosyalist olarak tanımlayanların kendi yapılanması içinde bu durumu irdelemesi gerektiğini düşünüyorum. Düne kadar sosyalistlerin ekolojiyle ilgili mücadeleyi önemsemediklerine, öteleştirdiklerine, öncelikleri arasına almadıklarına tanığız. Bugün bile pek çok sosyalist örgüt için durum böyle. Ekoloji mücadelesi başka bir yerde sınıf mücadelesi başka bir yerde durmuyor. Doğayı yaşamı yok etmeye çalışanların, özgürlüklere saldıranların, emeği sömürenlerin, kısaca yaşama saldıranların aynı irade olduğunu kavramadan, bu süreci tamamlayamayız, yaşanmakta olan çarpık döngüyü değiştiremeyiz. Biz hâlâ ekoloji mücadelesinin aynı zamanda sınıf mücadelesi olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Oysa ki; ekoloji mücadelesinin, özgürlük ve sınıf mücadelesinin aynı mücadele olduğunu bilsek, Cizre’de ölen çocuğun acısıyla Yırca’daki ağacın acısını derhal aynı anda hissederiz. 
Bu anlamda hepimize çok görev düşüyor. Bu, yeni bir yaşamın da inşası demektir. Sistemi dönüştürmeye, yeni yaşamı örmeye ve bu süreçte sınıf, özgürlük ve ekoloji mücadelesini buluşturmaya var mıyız, bunda samimi miyiz, buna karar vermemiz ve hemen başlamamız gerekiyor.   

“Seçim özgürlüklerin yaşandığı, iş cinayetlerinin, kadın cinayetlerinin, etnik, dil din, cinsiyet ayrımının olmadığı, emeğin sömürülmediği, doğanın sermaye birikimine sokulmadığı yeni bir yaşamın örüleceği demokratik bir sürecin adımı olmalı. Bunu inşa etmeye aday olan, sadece sözünü söyleyen değil, programına yerleştiren, şirkete prim vermeyen, halkın kullanım değeri için üretimi önemseyen, doğayı tüm canlılar adına koruyan, canlıların yaşam hakkını mücadelesinde önceliklendiren parti ancak herkesin ütopyasındaki eşit, özgür yaşamı örebilir. HDK de bu anlamda oluştu.”

‘AMA’LARI OLAN, AYRIŞTIRAN HERKES SORUMLU’
Seçimler yaklaşırken, birlik tartışmaları da alevleniyor. Bir yanda Halkların Demokratik Partisi var. Birleşik Haziran Hareketi de bir birlik oluşturdu. CHP’nin de bir alternatif olabileceği konuşuluyor. Siz bunları nasıl değerlendirirsiniz? 

Ayrı ayrı konuşmakta fayda var. CHP son seçimlerde ortaya koyduğu iradeyle nerede durduğunu açıkça gösterdi. Ama CHP’ye oy veren ya da CHP’den seçilmiş, ama siyasi mücadelesini emekten, özgürlükten, ekolojiden yana koyan insanların yüzünün gene aynı süreci ören yapılara dönük olduğundan ben çok eminim. Nerede olursa olsun, ister CHP, isterse başka bir partide, hedefi ekoloji mücadelesi, sınıf mücadelesi olan, özgürlük mücadelelerini önemseyen ve güç alan her kesim, bu süreci örenlerle aynı noktada buluşacak. Bu buluşmalar dayanışmaya dönüşecek ve özlediğimiz yeni yaşamı örecek. 
Haziran hareketi ile ise durum biraz daha farklı. Bu hareketi ören siyasi yapıların HDK-HDP ile mesafesi ayrıştırıcı. Hedefler aynı olsa da, siyasi farklılıklar ayrıştırıcı etki yaratıyor. Biz ayrıştıkça, birbirimize karşı “ama”larımız oldukça, hepimizin ütopyasında olan o yeni yaşama ulaşamayacağız. Bu konuda sisteme karşı birlikte duramayan “ama”ları olan, bölen ayrıştıran herkes sorumlu. 
Bu seçim kritik bir seçim. Aklı karışık olanlara, yan yana, dimdik duran ve duruş nedenleri net olan birliktelik örmeliyiz. Onun için sosyalistler olarak sorumluluğumuz daha da büyük. Bu seçim bizim birlikteliğimiz ve özlediğimiz özgürlük düzeni için önemli bir eşik. Herkes hedefinde netse, o zaman önceliklerimizi, “ama”larımızı koymayalım. Egemenler, sosyalistlerin birlikteliğinden çok korkuyor. Umarım doğru bir strateji öreriz ve dayanışmayı başarırız. Önümüzdeki günler bizim için geliyor. Özgür, eşit bir yaşam mümkün. 

‘YAN YANA DURMAMIZ GEREKİYOR’

Türkiye’deki ekolojik kırımın durdurulması için seçimler bir fırsat olarak değerlendirilebilir mi? Bu konuda umutlu musunuz? 
Demokrasiyle yönetimlerde seçimleri önemsiyoruz. Ama bir şeyi de unutmamaya çalışıyoruz. Bu sadece bugünkü iktidara kaşı verilen mücadele çabası değil. Bu sisteme karşı verilen mücadele. Var olan iktidar gittiğinde, yerine gelecek olan egemen sistemin, kapitalist sistemin içinde ise sonuç değişmeyecek. 
Seçim özgürlüklerin yaşandığı, iş cinayetlerinin, kadın cinayetlerinin, etnik, dil din, cinsiyet ayrımının olmadığı, emeğin sömürülmediği, doğanın sermaye birikimine sokulmadığı yeni bir yaşamın örüleceği demokratik bir sürecin adımı olmalı. Bunu inşa etmeye aday olan, sadece sözünü söyleyen değil, programına yerleştiren, şirkete prim vermeyen, halkın kullanım değeri için üretimi önemseyen, doğayı tüm canlılar adına koruyan, canlıların yaşam hakkını mücadelesinde önceliklendiren parti ancak herkesin ütopyasındaki eşit, özgür yaşamı örebilir. HDK de, parti olarak kongreden doğan HDP de, bu anlamda oluştu. O anlamda umutluyum, evet. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de bu umudun yansımasını gördük. Selahattin Demirtaş, bir cumhurbaşkanının olması gereken kimliği, ilkeleri taşıyan doğru ve kıymetli  bir adaydı. İlk defa seçime giren bir parti olarak HDP’nin aldığı oyun nedeni, cumhurbaşkanı adayının kimliğinde ve programında taşıdığı gerçeklik, samimiyet ve halkların buna duyduğu güvendi. Şimdi hepimize düşen görevler var. HDK ve HDP içinde, bütün özgürlük mücadelelerini büyüten bir yerde ısrarla durmak gerekiyor. Bir o kadar da birbirimizden ayrık olmadan, yan yana durmamız gerekiyor. HDP’nin ilkelerine baktığınızda, ırkçı olmayan, cinsiyetçi olmayan, din, dil, ırk ayrımı yapmayan, bütün yapıları kucaklayan zihniyeti büyütmeye çalıştığını görüyoruz. Hepimizin görevi bu ilkeleri hayata geçirmek. Bunu yaparsak bence tabuları yıkarız, demokratik aşama gerçek olur, mücadeleler oya dönüşür.

ÖNCEKİ HABER

‘Çocuklara uzanan eller kırılsın’

SONRAKİ HABER

Haleplilerin kar ve savaşla sınavı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa