Şengal ve Kobanê paradigmayı kırdı
DAİŞ’in (IŞİD) Şengal, Kerkük ve Maxmur’a yönelik saldırısı ve planladığı vahşeti durduran güç olarak dikkatleri üzerine toplayan PKK, yıllardır kendisini “terörist örgüt” olarak niteleyen basın ve medyanın yoğun ilgisiyle karşı karşıya
Hüseyin DENİZ*
DAİŞ’in Şengal’e saldırısı ve ardından giriştiği katliama karşı HPG ve YPG’nin ortaya koyduğu tutum sonrası dünya genelinde PKK’ye yönelik algı ve yaklaşımda önemli bir değişim gözlenmeye başladı. Basında kendisini hissettiren bu yaklaşımın bir de işin merkezi olarak bilinen Kandil’deki yansımasına bakmak istedik. Bir röportaj için Genel Yayın Yönetmenimiz Sevgili Fatih Polat ile Kandil’de bulunduğumuz sırada basının yoğun ilgisini kendimiz de gözlemledik. Örneğin, CNN İnternational, BBC, Reuters’ın görüşme talepleri orada duyduklarımız... Hem bunları hem de dışarıdan gelen basın yayın organlarının görüşmelerini ayarlayan, tercümanlık yapan, 4-5 kişiden oluşan bir küçük birim mevcut. Bu birimin sorumlusu ile basının ve kamuoyunun gerillaya olan ilgi derecesini konuştuk. Röportaj yaptığımız kişinin isteğine uyarak ismini belirtmiyoruz.
Şengal ile birlikte, gerillaya yoğun bir ilgi dikkatlerden kaçmadı. Dünyanın yakından takip ettiği basın yayın organları, gerillalara geniş yer verdi. En çok da kadın gerillalar öne çıktı. Size yansıması ne düzeyde oldu?
Daha önce basında Kürt özgürlük hareketine karşı büyük bir dezenformasyon vardı. Medya endüstrisinin yarattığı bu imaja, gerek dünya gerek Türkiye gerek bazı Kürt basın yayın organları da destek çıkıyordu. Özgür basını ayırıyorum. Örneğin Türk medyasının nasıl bir dil ve üslup kullandığı biliniyor. Dünya basınında ise bilinen belli klişe olmuş cümleler vardı: “1984’de savaş başladı. PKK terör listesinde. 40 bin kişi öldürüldü.” Çoğunlukla da bundan PKK sorumlu tutuluyordu. Bu vurgular neredeyse bütün haberlerde yer almakta. Tüm bunlar bir düşünce kalıbı oluşturmuştu. Bugün de henüz o kalıp tümüyle yıkılmış değildir. Şüphesiz medyada bu aşamaya gelişin ilk adımı Türkiye’de Serok Apo’nun ilan ettiği deklarasyonla başlayan çözüm süreci ile atıldı. Fakat ne zaman ki DAİŞ ortaya çıktı, Güney Kürdistan’a yönelik saldırılara başladı, bu çerçevede Musul’a girdi, Şengal’e girdi, o zaman Êzidi halkının imdat çağrısına ilk giden YPG oldu, HPG oldu. Bu konuda kimse bir şey yapmazken, gerillanın bu girişimi -ki kimsenin inkar edemediği bir durum- nasıl yansıyacaktı? Çünkü PKK bir terörist örgüt olarak tanınmaktaydı. DAİŞ de terörist bir örgüt idi. Fakat nasıl oluyor da PKK gibi terörist bir örgüt DAİŞ gibi vahşeti dünyaca belli olan bir terörist örgüte karşı savaş verir? HPG ve YPG’nin Şengal’e gidişi, zor durumda olan Şengal’lileri Rojava üzerinde ve bir koridor yardımıyla Güney Kürdistan’a ve Şengal Dağı’na ulaştırması, dünya medyasında büyük bir yankıya yol açtı. Bu nasıl mümkün olabiliyor? Bunun üzerine bir arayış başladı; ilişkilenme, Kandil’e gidişin arkasında da bu yatıyor.
Nasıl arttı?
Bu gelişler ve ilk temaslardan sonra basına yansımalar oldu. Bunlar daha yoğun bir ilgiye yol açtı. Gelip gerillanın yaşamını merak ediyorlardı. Merak ettikleri asıl şey, hangi felsefe, hangi ideolojidir ki, bu dağlarda bu insanları eğitip, insanlığa hizmet için ve kendisini feda etme pahasına dünyadaki en büyük terörizmine karşı savaştırıyor.
Bu Şengal sonrası mı ortaya çıktı?
Doğru, Şengal’den sonra. Tabii ki bu ilginin ikili bir yanı var. Biri, basın yayın yönü; diğeri ise daha çok araştırma, akademik yönü. Gazetecilerin de bir kısmı ağırlıklı haber yapmak için, bir kısmı ise işin nedenini merak ediyordu.
Ne nedir, nasıldır mı?
Evet. Nedir, nasıl oluyor bütün bunlar. Ne anlama geliyor. Bilmiyorlardı birçok şeyi... Mesela gazetecilerin önemli bir kısmında bu vardı. Japonya’dan Amerika’ya, Çin’den, Vietnam’dan, Avrupa’dan...Artık herkes biliyor ki, Şengal’e Maxmur’a, Kerkük’e, Musul’a, gerilla Kandil’den, Haftanin’den, Garê’den, Hakurke’den gitmiştir. Bu nedenle de ilgi yoğun. Zaten bunlardan ne kadarı bizim yardımımız ile gerçekleşmiş ise o kadarı da irademiz dışında olmuştur.
Gelmek isteyenler sadece gazeteciler miydi?
Gazetecilerin dışında bir de araştırmacılar, akademisyenler var; Ortadoğu üzerine araştırma yapan, kitap yazan, yine özgürlük hareketi üzerine tez ya da doktora çalışması yapmak için gelenler...
Basının bu kadar yoğun ilgilenmesinin önemli bir yanı, kadın gerillalar idi. Dünya medyasında, insanlığa ve insana karşı savaş açanlara karşı koyan kadın gerillalar büyük bir ilgi ve sempati uyandırdı. Tüm bunların kadın konusunda oldukça dogmatik ve geri konuma düşürülmüş Ortadoğu’da yaşanmasının payını da unutmayalım. Bu muazzam bir etkiye yol açtı.
Gazetecilerin beklentileri dışında karşılaştıkları başka bir şey oldu mu?
Daha çok da buraya gelen gazetecilerin birçoğu başka bölgelere de gitmişlerdi. Dünyanın diğer savaş bölgelerinde, çelişkili ve çatışmalı ortamlarda da bulunanlar idi. Dolayısıyla buraya gelirken, gittikleri yerlerden etkilenmeden de kaynaklı kafalarında kimi kalıplar oluşmuştu. Ve bu paralelde düşünüyorlardı. Yani bunlar da savaş veriyor. Silahlı güçlerdir. Sonuçta, Kürt gerillaların da diğer yerlerdekinden farkı yoktur türünden. Ancak buraya gelip gördüklerinde durumu fark etmeye başlıyorlardı. Örneğin, 4 kişilik bir İngiliz gazeteci gelmişti. Röportajlarını yapıp bitirdikten sonra gitmek üzereyken şunları söylediler: “Biz şimdiye kadar birçok bölgede çok sayıda sol silahlı örgüt, gördük. Hepsi yıkalım, yakalım diyorlardı. Siz ise hep yapalım, kuralım diyorsunuz. İnsan anlıyor ki, derdiniz yok etmek değil, yapmak.”Bu onların ilgisini daha da arttırıyordu.
Gelelim sizinle ilgili yazılıp çizilenlere, yayımlananlara; nasıl buldunuz? Yani yanıltma, yanlış yansıtma, tahrif, söylediklerinizi çarpıtma vs. var mı?.
Bu tür şeyler azdı.
Yani daha ziyade objektif miydi?
Evet, objektiflik daha ağır basıyordu.
Peki İran medyası, yani DAİŞ, Kürt, Êzidi’ye karşı olduğu kadar, Şia’ya da karşı. Tüm bunlar göz önüne alındığında İran medyası Şengal ve Kobanê için nasıl bir yayın çizgisi izledi? Takip edebildiniz mi? Kamuoyu da bu konuyu merak ediyor.
Henüz bir görüşme ya da gelme talebine rastlamadık. Ancak İran medyasında bu konuda bir merak ve durumu öğrenme isteği vardı. Doğru, Kobanê üzerine İran medyasında çok sayıda manşet atıldı. Örneğin, ‘Kobanê halkı, DAİŞ’i kırdı’ türünden. Yine Şengal üzerine de... Yine Şengal’de gerillanın gösterdiği direnişi de verdiler. Ama hangi amaca binaen bu manşetler ve haberler verildi?
Hangi amaçla?
Daha çok bu direnişteki Kürtlük yönünü belirsiz kılarak bu yayınlar yapıldı. Yani kendisini Şengal’de, Kobanê’de savunanların Kürt olduğu gizlendi. Kürtlüğü, bilinci geride tutma diyelim. Hatta Kürt enerjisini kendi siyasetleri için kullandılar diyebiliriz.. Yani DAİŞ’e karşı savaş verenler ne için savaşıyor, felsefeleri, yine DAİŞ’e karşı savaş verenlerin kimlikleri görünmez kılındı. Bunun da nedeni, Kürt kimliğini kendisi için de bir potansiyel, bir sorun olarak görmesi. Daha çok enstrümantal olarak kullandı.
ÇEVİRİLERİ DE BİZ YAPIYORUZ
50’nin üzerinde basın yayın organının, çok sayıda araştırmacı, akademisyenin gelişinden bahsettiniz. Nasıl anlaşıyordunuz. Çevirileri kim yapıyordu. Kaç kişisiniz. Kaç dilden çeviri yapabiliyorsunuz?
Bir işimiz de çevirmenliktir. Bu iki yönlüdür. Birincisi örgütün, hareketin yaptığı açıklamaları, duyuruları, bilgilendirmeleri, çeşitli dillere çevirmek ve bunları ilgili basın yayın organları ile kişilere iletmek. Bu durumda daha çok 5 dilde çeviri yapılıyor: İngilizce, Arapça, Farsça, Türkçe, Kürtçe (Sorani ve Kurmanci).
Peki dışardan gelenlerin çevirmenliği nasıl oluyor?
İkincisi dışarıdan gelenlere çeviri yapmak. Dışardan gelenlerin büyük çoğunluğu burada bir çevirme hizmeti olabileceğini tahmin bile etmiyorlar. Bizim de çevirmenlerimiz var deyince şaşırıyorlar. Daha çok zoraki “Hele bir bakalım” yaklaşımı hakim. Ama çeviriye başladığımız zaman, bu düzeyde bir çeviri beklemediklerine dair şaşkınlıklarını ifade ediyorlar. Kaldı ki, çeviriyi biz kendimiz yapmak istiyoruz.
Neden?
Çünkü her şeyden önce Kürt özgürlük hareketi, alternatif bir zihniyet, alternatif bir felsefe yürütüyor. Her dil bir zihniyete, felsefeye göre inşa edilir. Dolayısıyla dışarıdan biri burada çeviri yaptığında, buradaki kavramları ve kalıpları bilmediği için çeviride oldukça sorunlu şeylerle karşılaşmak mümkün. Neden? Çünkü tam olarak ne söylendiğini bilmiyorlar. Fakat biz biliyoruz hareket ne diyor. Kadın, yaşam, özgürlük vb. birçok kavram yeniden tanımlanmıştır.
GELENLER SADECE SİLAH GÖRECEĞİNİ SANIYOR
Buraya gelenleri şaşırtan ne oluyor daha çok?
Şaşkınlık oluyor doğrudur. Gelenlerde daha çok da gerilla deyince silahlı bir örgüt ve sadece savaş ve çatışma algısı var. Ama buraya gelip biraz gözlemleme şansına kavuşunca görüyorlar ki, silah ve savaş sadece işin bir yönü. Hatta bize göre yüzde 10’u dur. Geriye kalan yüzde 90’lık kısım, sosyal, felsefi, siyasi kültürel, ideolojik ve ekonomiktir. Yani gerilla yeni toplumun çekirdeği gibidir. Zaten buraya gelip gerilla ile konuşanlar anlıyor ki, gerilla Ortadoğu toplumu hakkında oldukça bilgi sahibidir. Amerika’dan gelen bir profesör, hareketin yönetimiyle görüştükten sonra bir kaç gün 2-3 yıllık gerillalar ile birlikte kaldı ve onlarla çeşitli konularda tartışmalar yürüttü. İzni olmadığı için adını veremeyeceğim bu profesör, kendisiyle tartışan genç gerillalardan her birini, görev yaptığı üniversitedeki hocalar düzeyinde bulduğunu, şaşkınlıkla tespit ettiğini söyledi.
KADIN GAZETECİLER DAHA ÇOK ETKİLENDİ
Kadın gerillaların durumu özellikle de kadın gazeteci ve erkek gazeteciler üzerinde nasıl bir etki yaptı. Gözlemleme imkanınız oldu mu?
Kadın gazetecilerin daha çok etkilendiğini rahatlıkla gözlemlediğimi söyleyebilirim. Yani kadın gerillaların, genel hareket içindeki rollerini görüyorlar. Kaldı ki gelen kadın gazeteciler daha çok kendi kadın bakışlarıyla geliyorlar. Ancak burada karşılaştıkları kadının, bağımsız bir yapısı olduğunu, bağımsız yaşam sürdürdüğünü, tartışmalara özgür ve etkili bir şekilde katıldığını, çalışma ve işleyişte kadını esas alan bir sistemin varolduğunu gözlemleyince daha bir etkileniyorlardı. Bunu yazılarında, analizlerinde, röportajlarında hatta davranışlarında da fark etmek pekala mümkün idi.
KÜBA’DAN İRAN’A ÇİN’DEN ABD’YE KADAR İLGİ YOĞUN
Gazetecilerde, genelde nerelerden geliş ya da görüşme isteği öne çıkıyor. Mesela Avrupa, Amerika, Ortadoğu, Asya...
Her yerden var. Amerika’dan da, Avrupa’dan da Türkiye’den de Ortadoğu’dan da var. Ancak araştırma amacıyla gelen taleplerin önemli bir kısmı Amerika ve Avrupa’dan idi. Türkiye ve Ortadoğu’dan da vardı. Ama Ortadoğu daha azdı. Yunanistan’dan Amerika’dan örneğin Florida Üniversitesinden, keza Danimarka’dan, İtalya’dan çok sayıda araştırmacı, akademisyen geldi. Ama isim olarak şu an veremem.
Peki Küba ve Çin’den?
Latin Amerika’dan gelen oldu. Küba ve Çin daha çok gazetecilik olarak talepte bulundular. Ama Küba’dan daha önceden gelen olmuştu. O sırada ben henüz bu birimde bulunmuyordum.
Ya Türkiye?
Türkiye’den de aydın ve araştırmacılar bu konuda gelip gidiyorlar. Kimi anlamak, kimi kitap yazmak, kimi araştırmak için...
Siz biraz önce gerillaya ilgi konusunda Ortadoğu medyası ve akademisyenlerini Amerika, Avrupa ve Türkiye’den sonra gösterdiniz. Sizce neden ilgi az?
Nedeni Ortadoğu’nun kendi gerçekliğinden uzak düşmesi, düşürülmesidir. Ortadoğu’daki despotik ve diktatoryal zihniyet, toplumu nefes alamaz hale getirmiştir. İnsanların bağımsız düşünmesine üretmesine izin vermemiştir. Eğer böyle bir düşüncen varsa, ya ülkeyi terk etmen lazım ya da zindana girmeyi göze almak zorundasın. Doğrudur, Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Amerika’ya giden araştırmacı ya da akademisyenlerden bizimle ilişki kuran, buraya gelip araştırma yapmak isteyenler var. Ancak Ortadoğu’da bu çok azdır. Aslında en çok araştırma yapması gereken tam da Ortadoğu’daki aydın, yazar, akademisyen olmalıydı.
Ortadoğu’da daha çok hangi ülkedeki aydın, akademisyen ve araştırmacılar öne çıkıyor?
Mısır ve Lübnan. Daha çok buradan. Tabii Irak’ı da unutmamak gerekiyor.
Gelelim İran’a; Çünkü İran aynı zamanda azımsanmayacak bir Kürt nüfus barındırıyor. İran’daki aydın, akademisyen ve gazetecilerin yaklaşımı nasıl?
İran’daki aydın, yazar, akademisyen ve gazetecilerden gelmek isteyenler var. Ancak gelmemelerinin nedeni bizden kaynaklı değil, tamamen İran devletinin tutumundan kaynaklı.
Yani bir talep var öyle mi?
Evet, bir talep var, ancak gelme konusunda oldukça endişeliler. Çünkü İran devleti buraya geldiklerini öğrenirse onlar için iyi olmaz. Ama İran’dan Avrupa’ya, Amerika’ya gidenler arasında gelmek isteyenler var.
Siz, Şengal sonrası basının yoğun bir geliş-gidiş trafiğinden bahsettiniz. Bu trafiğe dair yani buraya bizzat gelen basın yayın organı sayısı hakkında bir rakam vermeniz mümkün mü?
Şengal’den bu yana 50’nin üzerinde basın yayın organı geldi. Bunlar arasında dünyaca tanınmış olanlar epey bir yer tutuyor. Wall Street Journal, İndenpendet, Times, BBC, Reuters, Voice News (VOA)...
Bu talep yoğunluğu azaldı mı yoksa hâlâ devam ediyor mu?
Doğru.Halen gelmek isteyen çok sayıda basın yayın organı adına başvurular var. Fakat bazen bunlara hayır demek zorundayız . Mücadelenin koşullarından kaynaklı kabul etmeme durumu da söz konusu. Bazıları var ki, onları biz kabul etmiyoruz.
Peki neden?
Şimdi bir süreç ilerliyor. Hem Kuzey’de hem de Rojava’da. Ancak bazı basın yayın organlarının hitap, üslup, ifadelerine bakıyorsunuz, halen 2013 öncesi, ‘90’ların zihniyetini taşıyorlar. Bunların çabasında soruların çözümüne dönük bir şey bulmak mümkün değil. Ayrıca, yayın politikası anlamında da Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi, Kürt sorununun çözümü ve Kürtlerin birliğine karşılar. Bu açıdan Türk medyasında da kabul etmediklerimiz var. Hatta Kürt medyası içinde de. Bahsettiğimiz Türk medyasında ağırlıklı olarak bir düşmanlık dili, savaş dili hakim. Ayrıca sürece de karşılar. Kürt medyasında ise Kürtlerin birliğine karşı bir dil kullananlar var.
Arap basın yayın organlarının yaklaşımı ne durumda, gelmesine izin vermedikleriniz oldu mu?
İlgili olanlar var. Fakat bazı kanallar var ki, gazetecilik adı altında DAİŞ’in yayın çizgisine göre yayın yapıyorlar. Ama Arap kamuoyunda tanınan medya organları arasında gelmesini istemediğimiz yok.
El Cezire?
Hayır. el Cezire ile bir sorun yok. Ancak el Cezire henüz bizimle görüşme noktasında bir talepte bulunmuş değil. el Cezire, el Arabiya, İskan... Bunlar daha önce gelmişlerdi.
(*)Bu röportajı, 22 Aralık 2014 tarihinde Kürtçe olarak gerçekleştirdim. Kürtçeden Türkçeye çevirisi tarafımdan yapıldı.