21 Aralık 2014 03:57

Suriye’de vekalet savaşının sonu görünmüyor

Yanı başımızdaki Suriye tamamen savaş alanına dönmüş durumda. Kobanê’de YPG ile IŞİD arasındaki savaş gündemi kaplamış olsa da Suriye’nin farklı bölgelerinde Suriye ordusu ile farklı birçok cihatçı örgüt arasında çatışmalar tüm şiddetiyle devam ediyor. Cihatçı örgütlerin, Alevi köy ve kasabalarına yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığı bu dönemde, Suriye ordusu Halep’i tamamen kuşatmaya çok yaklaştı. Savaş sahasını yakından takip eden gazeteci Fehim Taştekin ile Suriye’yi konuşmak üzere yazarı olduğu Hürriyet’in gazete binasında buluştuk. Taştekin, Suriye’de vekalet savaşının ülkelerin politika değişikliğine gitmemesi durumunda uzun süre devam edeceğini düşünüyor.

Paylaş

Faruk AYYILDIZ

Suriye’de savaş son şiddetiyle devam ediyor... Sahadaki son durum nedir?
Sahadaki durum çok değişken, günden güne yeni dengeler oluşuyor. Malum IŞİD, Fırat hattı üzerinde bir bölgeyi kontrol ediyor. Bu bölgede kilit önem arz eden birkaç yer var; Rakka, Deyrezzor, Cerablus ve Telabyad. IŞİD’in bu dört kilit nokta üzerinde 2013’ten itibaren bir hakimiyeti söz konusu. Bunun yanı sıra rejim güçleri, Kuseyr’den başlayarak Kalamun’da önemli stratejik noktaları geri alırken adım adım, kaplumbağa hızında yeniden kontrolü sağladığını görüyoruz. Yani Hama, Humus ve Halep’in kuşatma stratejisi ile alınması konusunda rejimin atakları devam ediyor. Burada özellikle ÖSO’nun ya da ABD’nin çok sevdiği tabirle ‘ılımlılar’ın eridiğini görüyoruz. Demek ki rejim toparlanıyor, IŞİD gücünü koruyor, bunun yanı sıra Nusra ile diğer Selefi örgütler, ılımlıların terk ettiği ya da terk etmek zorunda kaldıkları yerlerde güçlerini artırıyor.
Halep’te rejimin epey zamandan beri uyguladığı bir taktik var. Kurtarılmış bölgeleri çevirmek, kuşatma altına almak ve oraya her türlü askeri ya da insani malzemenin girişini engelleyerek muhalif güçleri dize getirmek. Bunun için de şuanda dar bir koridor kaldı, o koridoru kapatmaya çalışıyor. Rejim güçlerine bakarsanız 2 kilometreye kadar bu koridor kapandı, burası tamamen kapandığında muhalif güçlerin en önemli kalesi kuşatma altına alınacak.

Halep kuşatması Türkiye’de de sıkça gündeme geliyor. Kuşatma başarılı olursa savaşa etkisi neler olur?
Muhaliflerin ‘devrim’ dedikleri hareketin belinin kırıldığını görürüz. Çünkü, şu anda IŞİD’in kontrol ettiği yerler ayrı ama rejimle savaşı esas alan diğer güçler açısından Halep en önemli bölge. Tabii Halep rejim açısından da en önemli yer. Halep’in düşmesi muhalifler adına “devrimin sonu” demek. Türkiye, özellikle Erdoğan, Halep’i sürekli gündeme getiriyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi; devrim hayali bu şekilde sona erecek. İkincisi; Halep’le Türkiye sınırı arasındaki bölgede konuşlanmış on binlerce silahlı insan var. Ve bu insanlar Halep düşünce Türkiye’ye doğru gelecek. Bunlar, bir şekilde savaşmaya, adam öldürmeye, bombalamaya alışmış insanlar. Silahlıları sıradan mülteci gibi göremez kimse. Bunlar sınır hatlarında sorun olacaktır. Çok büyük mülteci akınından ziyade temelde korkulan durum bu.

İdlip meselesi de var... Nusra emirlik ilan etti mi?
İdlip Türkiye’ye çok yakın olan ikinci il. Orada ikinci bir Kaide emirliği ortaya çıkacak. Temmuz’da böyle bir deklarasyon vardı. İki tane video var, o video kayıtlarında Nusra liderleri bölgede bir şeriat emirliği kuracaklarını söylüyorlar. Bu bölgede daha önce ABD’nin silahlandırdığı gruplar vardı; Hazm Hareketi ve Suriye Devrimciler Cephesi. Bu iki grubu Nusra, İdlip’ten temizledi. Şehir merkezini kast etmiyorum, Nusra hakimiyeti kırsalda kasabalar ve köylerde.

Kısa süre önce Gaziantep’te 'Suriye Devrim Komuta Konseyi' kuruldu. Bu konsey sahayı etkileyebilecek mi?
Daha önce de buna benzer üst çatı örgütlenmeleri gerçekleştirildi. ÖSO bu işin en başındaydı. ÖSO yürümeyince Genelkurmay başkanlığı diye yeni bir askeri çatı kurdular. O da dağıldı. Burada uluslararası koalisyon açısından asıl sorun; muhatap alınabilecek, işbirliği yapılabilecek bir komuta merkezi ortaya çıkarmak. Geçmiş deneyimleri dikkate aldığımızda son denemenin de çok başarılı olmadığını söyleyebiliriz. Zaten kurulmasının üzerinden 24 saat geçmeden ABD’nin ılımlı diye tanımladığı gruplardan iki tanesi, böyle bir komuta merkezinin deklare ettiği ideallere inanmadıklarını söyleyip, yan çizmeye başladı. Bu açıdan yeni konseyin bir komuta merkezi gibi işlev görmesi bana göre mümkün değil. Bu konseyi oluşturmanın yegane amacı Amerika’ya ‘bakın biz burada bir birlik oluşturduk o silahlar, para bize verilsin’ mesajı vermek. O silahlar bir şekilde paylaşılacak ve yine paylaşım kavgaları çıkacak.

SURİYE’DE ‘ILIMLI’ VAR MI?

Suriye savaş sahasında bulunanlar için ‘ılımlı’ tanımlaması mümkün mü, kim bu ılımlılar?
Savaşta ılımlılık diye bir kavram düpedüz saçmalıktır. Savaş insanları değiştiriyor. En ılımlıları Faruk Tugayları diye bilinen örgüt, lideri insan ciğeri ısırırken görüntü vermişti. O yüzden bu ılımlılık bir efsanedir. Ama uluslararası güçlerin bu ayrımı yapmaya ihtiyacı var. ‘Devrim’ dedikleri süreç çok zehirlendi. Kaide ortaya çıktı, daha tehlikeli olan IŞİD ortaya çıktı. Kaide’nin eski liderlerinin kurduğu Ahraru’ş Şam ortaya çıktı. Her birinin binlerce savaşçısı var ve siz bu süreci yönetebilmek için diyorsunuz ki, ‘bir de ılımlılar var, biz onlar üzerinden böyle bir savaş yürüteceğiz.’ Silahlar bunlara veriliyor ama bir adım sonra silahlar el değiştiriyor. Haliyle ılımlılar kanalıyla ulaştırılmış silahların ötekilerin eline geçmesinin önünde bir engel yok. Menbic’te bir üssü ele geçirmek için ÖSO ve Nusra birlikte hareket edebildi.

Kamuoyu daha çok IŞİD’in yaptığı katliamlarla meşgul ama bu grupların da Suriye’nin farklı bölgelerinde katliamlar yaptığı biliniyor...
Alevi köyleri, Şii köyleri, rejime yakın Sünni köyleri bu ılımlı diye tarif edilen gruplar tarafından defalarca basıldı ve katliamlar yapıldı. Bu savaşta öne çıkan bütün grupların sicili bozuk. Lazkiye’yi Alevilerden temizlemek için düzenlenen operasyona bir sürü grup katıldı ve bu gruplar Türkiye’de toplantılar yapan, ılımlı diye kabul edilenler.

ABD-RUSYA-İRAN İLİŞKİLERİ VE SURİYE

ABD’nin Esad’ı devirmeye endeksli Suriye politikasının değiştiğini siz de yazdınız. ABD – Şam ilişkileri ne durumda?
ABD ile Suriye müttefik olamaz. Ciddi bir eksen farklılığı var. Suriye, İran’ın müttefikidir, İsrail’e karşıdır ve bölgede Amerikan düzeninde ters bir duruşu var. Haliyle bu duruşunu değiştirmediği sürece Amerikan yönetimi, Suriye’nin başına bela olmaya devam edecektir. ABD bir proje yürüttü ama başarılı olamadı. ABD yönetimi bu aşamadan sonra geleceğe bakar. Sahadaki gruplar, ABD açısından kontrol edilebilir gruplar mıdır? Bu soruyu sorar ve yanıtı, hayırdır. Bu gruplar Kaide tarzı tepkiler veriyorlar ve bunlar üzerinden siyasi bir gelecek inşa etmek mümkün değil. ABD, işbirliği yapabilecek ve bu ortaklığın geleceği olan bir yapı tercih ediyor ve bu yapı şu an Suriye’de garantide değil. Yani İsrail’i tehdit etmeyecek yeni bir Suriye var mı, yok mu? Şu an yok. Bu yüzden ABD, şu an Esad’ı devirmenin hem mümkün olmadığını, devrilse de alternatifinin olmadığını görüyor. Haliyle bu devrim fikrinden vazgeçti ama ABD’nin bölgesel ortakları bundan vazgeçmiş değil. ABD yönetimi bundan dolayı zorlanıyor.

ABD ile İran arasında gerçekleştirilen nükleer müzakereler Suriye savaşını etkiler mi?
ABD yönetimi şunu fark etti; İslam ülkelerinde özellikle Sünni ortakları stratejik ortaklık anlamında kötü sınavlar verdi. Ve Sünni dünya inanılmaz derecede şiddet üretti. Beri tarafta İran’la ilginç bir ortaklık deneyimi yaşıyorlar. ABD açısından adı konulmamış bir müttefik ortaya çıkıyor. Müttefik demek sorunlu ama dolaylı bir işbirliği yapılıyor. IŞİD’e karşı bu sahada kendisini gösterdi. Bir tarafta ABD, diğer taraftan İran bombalıyor. Aralarında somut işbirliğini göremiyorsunuz ama aynı amaca hizmet eden ama birbiriyle de düşman olan iki ülke var. Bu işbirliği Suriye’ye gelince bozuluyor. Irak’ta IŞİD’e karşı savaşmak her iki ülkenin çıkarlarına da hizmet ediyor. Suriye’de ise çıkarları çatışıyor.

Rusya faktörü de var. Rusya hem muhalefet hem de rejimle görüşüyor. Bu hamle çatışmaları durdurabilir mi?
Suriye’de hiçbir formülün savaşı durdurabileceğini düşünmüyorum. Artık yekpare, tek talebi olan bir blok yok. Bir tarafta rejim var ama diğer tarafta farklı talepleri olan, farklı destek kanalları olan çok sayıda grup var. Bütün bu muhalefeti ortak bir amaç için bir araya getiremediğiniz sürece bunların önüne herhangi bir barış süreci koymanız mümkün olmayacak. Rusya’nın bu açıdan geliştirdiği inisiyatif sadece sahadaki dengeleri ve ittifak ilişkilerini değiştirebilir. Makul olarak görülen muhalefetin bir kısmı yönetime katılırsa, dışarıda kalanları saf dışı bırakacak yeni bir kombinasyon oluşur. Bir muhalefet bloğu eğer yönetimle işbirliği yapmayı kabul ederse bunun karşısında, bu bloğu reddeden daha radikal bir blok oluşacak. Bu radikal bloğa karşı diğer blok, uluslararası topluma eski, işe yaramaz sonuç getirmeyen Suriye politikalarını değiştirme fırsatı verir.

Suriye savaşının ne zaman bitebileceğine dair öngörünüz var mı?
Hiçbir öngörüm yok. Burada iki devlet arasında savaştan bahsetmiyoruz ya da yekpare bir örgüt ile devlet arasında savaştan bahsetmiyoruz. Öyle olsa öngörüde bulunmak kolay olabilir. Burada birbiriyle de fazlasıyla çatışan, çok sayıda aktörün olduğu bir savaş düzeni var. Bu düzende birisini ikna eder, diğerini yok edersiniz bu sefer başka bir grup ortaya çıkar, kendisini dayatır. Vekalet savaşını yürüten ülkelerin Suriye politikaları değişmediği sürece bu savaş düzeninin bu şekilde epey zaman süreceğini sanıyorum. Suriye yönetimi ile önemli düzeyde işbirliği ancak bu grupları milimize edebilir ama ABD yönetimi buna hazır değil.


ROJAVA’NIN GELECEĞİ

Kobanê’de de savaş sürüyor. Kobanê’yi gelecekte ne bekliyor?
Kobanê’nin düşmesi ya da düşmemesi üzerine çok konuşuldu. Önemli olan Rojava’nın genel anlamda kazanımlarının korunup, korunamayacağıdır. Kobanê’nin şehir merkezi düştü diyelim, yarın başka bir hamleyle alabilirsiniz. Ama Kobanê bir psikolojik eşik oldu. Kürtler açısında devrim orada başladı, eğer Kobanê düşerse IŞİD her iki yakasında var olan askeri güçlerini birleştirip, Efrîn kantonunu ortadan kaldırabilir ya da Cizire’ye daha çok baskı yapabilir. Bu saatten sonra üzerinde durulması gereken; Rojava özerkliğinin geleceğidir.

IŞİD sonrasından mı bahsediyorsunuz?
Yani başında evet IŞİD tehdidi var. IŞİD bertaraf edildikten sonra bu sefer rejimle kafa kafaya gelecek bu özerk yapı ve rejim, özerkliği kabul edecek mi, etmeyecek mi? Geçmişe baktığımız zaman Kürtler, kendi stratejisiyle savaşın Kuzeyde kontrol ettikleri bölgelere gelmesini engelledi. Bu rejim tarafından olumlu anlamda bir kenara not edildi.
Esad, bir meclis açılışında Kürtlere bu anlamda teşekkür etti. Kürtlere bazı haklarının verileceğini de deklare etti. Tabii bunların hiçbirisi yeterli değil. Eski Baas ideolojisinin ve Arap milliyetçiliğinin güçlü refleksleri karşısında gelecekte bu yapıyı kabul edecek bir liderlik ya da parlamento ortaya çıkar mı bunu öngörmek o kadar kolay değil.

Kürtlerin, Suriye rejimi ile kuracağı ilişkide Türkiye’deki sürecin rolüne dair neler düşünüyorsunuz...
Türkiye, Rojava’daki özerkliği kabul eden yeni bir siyaseti benimsemezse Kürtlerin, Şam yönetimi ile işbirliğine gitmesi daha da kolaylaşacak. Bunu Şam da isteyecektir. Eğer Türkiye bu gerçekliği kabul etmiyorsa, Suriye bunu içselleştirerek, Türkiye’ye karşı önemli bir koza dönüştürebilir. Burada ABD yönetiminin Kobanê’ye yaptığı yardımların Kürt hareketini ne yöne çekeceği de önemli. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Rojava ile ne tür ilişkiler geliştireceği de önemli. Bunların hepsi birer faktör. Suriye ordusunun Rojava’ya kadar hakimiyet kurup, kuramayacağı, barış sürecinin nereye evrileceği, Barzani yönetiminin tutumu ki bu ABD ile çok ilintili bir durum ve ABD’nin Kobanê’ye verdiği yardım karşılığında Kürtlerden ne istediği. Bütün bunlar Rojava’nın kaderini tayin edecek faktörler olarak göz önüne alınması gerekiyor.


ABD, YARDIMLARA KARŞI NE İSTİYOR?

ABD’nin yardımlar karşısında isteyecekleri konusunda bir fikriniz var mı?
Amerika bir şeyler istiyor ama bunun ne olduğunu şu an bilmiyoruz. En azından Güney Kürdistan yönetimi ile birlikte hareket etme, onlarla daha uyumlu olma, dışarıda kalan Barzani’ye yakın partilerin hem askeri hem sivil yönetime dahil olması gibi kamuoyuna hissettirilen taleplerinin olduğunu biliyoruz. Dahası ne var onu bilmiyoruz.

Kürtlerin Esad rejimine karşı savaşıp savaşmayacağı da tartışılıyor...
Kürtler şu an bunu yapamaz. Bunu yaptıkları takdirde kendi kazanımlarını hepten kaybedebilirler. Bunu mesela Halep’te yapabilirler ama akılda tutulması gereken şu; sadece rejim değil muhalif güçler de Kürtler açısından ciddi sorun. Muhalif güçler, Kürtlerin kazanımlarını kabul etmedi. Haliyle Kürtler, biz rejimle savaşıyoruz diye Rojava’dan çıktıkları zaman arkada bıraktıkları yapıları muhafaza edemeyebilir. Çünkü arkada bıraktıkları yapıda da diğer muhalif güçlerle ittifak kurabilecek başka bileşenler var. Cepheyi bu kadar büyütmek, Kürtlerin 2012 Temmuz’undan itibaren elde ettikleri kazanımları tehlikeye atabilir. Ayrıca bunun bir zafer vaat ettiğini de söyleyemeyiz. Bir tarafta Kaide bir tarafta IŞİD var. Her iki yapı da Kürtleri tehdit ediyor. Kürtler, muhaliflere sırt yaslayamaz.  

ÖNCEKİ HABER

Misak-ı Milli dersinde katledilenler!

SONRAKİ HABER

Benim gündemim benim kararım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa