20 Aralık 2014 00:54

‘Ne yaşıyorsam onların İstanbul’unu yazdım’

Adnan Özyalçıner: Benimki kuru kuruya bir tarih düşürmekten çok toplumsal oluşumun/ oluşumların -bütün boyutlarıyla- bir iz düşümünü yakalamaktır. Yaşayan, yaşayacak olan haliyle.

Paylaş

Bahar Çelik OMUR
İstanbul

Türkiye Edebiyatının Usta Öykücüsü Adnan Özyalçıner’in bu yıl 55. Sanat yılı. Edebiyatımızın bu köklü çınarı 80. yaşını geride bırakırken yazdıkları ve söyledikleri ile bizlere direnmenin farklı yöntemlerini de anlatıyor. Geçtiğimiz günlerde Beşiktaş Belediyesi,  Ustalara Saygı Etkinliği’ni Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner için düzenledi.  Son kitabı “Alandaki Park”ın çıkmasının ardından kendisi ile sohbet ettik ve aklımızdakileri sorduk

İlk öykü kitabınızın yayımlanmasından bu yana geçen 55 yıl. Edebiyatla ilk tanışmanızın hikayesini duymak isteriz.
Edebiyatla ilk tanışmam benim çocukluk dönemimde, ilkokul yıllarında yayımlanan Çocuk Haftası dergisindeki öykü, romanlarla oldu. Dergide tefrika olarak yayımlanan Şevket Bilgisel’in tarih, Kemalettin Tuğcu’nun oldukça acıklı ailevi romanları ilgimi çekiyordu. O dönemde okuduğum Gülhane Parkı’ndaki bir kestaneciyle bir yazarın ilişkisinin anlatan Oktay Akbal’ın -anlattığı yazarın Sait Faik olduğunu çok sonraları anlayacaktım- çocuklar için yazdığı bir öyküyü anımsıyorum. Ortaokul sıralarında beni edebiyata ısındıran Ömer Seyfettin’in öyküleridir. Ama bugünkü gibi çocuklar için hazırlanmış seçkiler değil. O dönemde onlar yoktu zaten. Yazarın ölümünden sonra Ali Canip Yöntem’in derlediği Ahmet Halit Kitapevince basılan asıl kitapları:  Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yalnız Efe, Falaka vb.10 ciltlik bir dizisiydi sanırım. Öyküleri Refik Halit Karay’ın, Reşat Nuri’nin, Yakup Kadri’nin, Halide Edib’in birer romanı da eşlik etmiştir. Bunlara o dönemin gazetelerinde yayınlanan tefrika romanları da eklemeliyim. Hiç unutmuyorum Bir tanesi Mehmet Seyda’nın romanıydı. Yıllar sonra 1964 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı paylaştık. Arkadaş ve dost olduk. Lise yıllarında, 1950 yılları, İstanbul Erkek Lisesinin zengin kitaplığı M.E.B. klasikleriyle tanıştırdı beni.Böylece de ilk öyküm 1953’te kendi çıkardığımız Demet dergisinde yayınlandı. O öykü okul içi öykü yarışmasında üçüncülük kazanmıştı.

Sanatçı çağının tanığıdır sözünün karşılığı tam da sizin son kitabınızda vücut bulmuş sanki. “Alandaki Park” kitabınızda yer alan aynı isimli  öykü ile “Kuşlar da Var” öykülerinizi böyle bir amaç güderek mi yazdınız? Öykülerinizde tarihe not düşmek gibi.
Sanatçı elbette çağının tanığı olmalıdır. Bu genel anlamda insanın, eşyanın, mekanın giderek de toplumsal oluşumun yaşamına dönüşümüne, tanıklık etmektir. Benimki kuru kuruya bir tarih düşürmekten çok toplumsal oluşumun/ oluşumların -bütün boyutlarıyla- bir iz düşümünü yakalamaktır. Yaşayan, yaşayacak olan haliyle.

KENTE DAYATILANLARI GÖSTERMEK İSTEDİM

Kitapta yer alan öykü ve anlatılar dolayısı ile oldukça keyifli ve detaylı bir İstanbul panoraması izliyoruz. Büyük bir şantiyeye dönüşmesini anbean izlediğimiz İstanbul’un eski haline, gündelik yaşantısına, insan ilişkilerine yine keyifle tanık oluyoruz. Yaşanılan değişimin altını çizmek miydi amacınız biraz da.
Benim ailem yüzyılı aşkın İstanbullu bir aile. Babam da İstanbullu, ben de. Bu yıl,  bir İstanbullu olarak seksen yılımı doldurdum. Dile kolay. Çocukluğumdan bugüne İstanbul’la iç içeyim. İki yıllık askerlik- yedek subay öğretmenlik- görevi dışında ne ben onu ne de o beni bıraktı. Ne görüyorsam ne duyuyor, ne düşünüyor, ne düşlüyorsam, ne yaşıyorsam onların İstanbul’unu yazdım/ yazıyorum. Bir de bize yaşatılanlar var. Dayatılanlar da diyebilirim. İstanbul’a, İstanbullulara. Hepimizin gördüğü, bildiği şeyler. Onları da gösterdim. Göstermek istedim. Yoksa özel olarak değişimin altını çizmek gibi bir düşüncem olmadı. Benim hep söylemek istediğim, göstermeye çalıştığım, tarih, coğrafya, insan, eşya, mekan, düşünce açısından -sonuçta özgürlükler ve haklar açısından- İstanbul’da, ülkede, dünyada kötüye gittiğimizdir.

SEVİNCİMİZ KURSAĞIMIZDA KALDI DARBELERLE

Sadece yetişkinler için yazmıyorsunuz. Çocuklar için de yazıyorsunuz. Ayrıca inceleme yazılarınız ve bir de romanınız var. Edebiyatın bir kaç dalında ürün vermek. Tüm bunlar için nasıl bir disiplinde çalışıyorsunuz?
Benim yetişkin ya da çocuk diye bir ayrımım yok. Edebiyat bir bütündür. Ne yazıyorsam öykü, roman, inceleme yaşadığımız dünyanın ülkenin, kentin özgürlükçü, eşitçi, paylaşımcı bir yaşam sürmesinin güzelliğini göstermek, yansıtmak içindir. Kötülüklere, haksızlıklara karşı çıkmaktır.

Bu yıl 55. sanat yılınız. Başladığınız günden bu yana Türkiye edebiyatında yaşanan değişimin tanığısınız. Bu değişimde en sevdiğiniz ve sevmediğiniz kısımlardan bahseder misiniz?
Ben, 1950 kuşağı diye adlandırılan bir kuşağın yazarıyım. Biz kuşak olarak 1950’li yıllarda şiir, öykü, roman yazmaya giriştiğimizde hem dönemin siyasal baskılarına, hem sanat-edebiyatın dar kalıplarına karşı çıkarak işe başladık. Bu insanlıkçı, özgürlükçü savaşımımızda 1960 askeri dönüşümü, bizim için, kültürel bir dönemeçti. O güne kadar yasaklı olan Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali gibi şairlerle yazarlar yayın özgürlüğüne kavuştu. Kitapları peş peşe yayımlandı. O güne kadar ulaşamadığımız Marksist teori kitapları da  o dönemde elimize geçti. Benim için bu durum hem siyasal hem kültürel açıdan çok sevindirici olmuştur.
12 Mart 1972 askeri muhtırasıyla yazarlarla aydınlar hapse atılarak kitaplara, düşünce özgürlüğüne yasaklar getirilince iş değişti. Sevincimiz kursağımızda kaldı.
12 Eylül 1980 darbesi bütün bu yapılanlara tuz biber ekti. Kitaplar yasaklanmalarının yanı sıra silah sayıldı. Hapishaneler doldu taştı. Gençler , göz göre göre ipe çekildi.
Bugün de hem siyasal baskılar , hem düşünce ve anlatım özgürlüğünün kısıtlanması  açısından  benzer bir durumu  yaşıyoruz. Gazeteler basılıyor, gazeteciler hapse atılıyor, kitaplar, filmler, oyunlar sansürleniyor ya da düpedüz yasaklanıyor. Bütün bu acılara bir son vermeliyiz. Bütün bu yapılanlar karşısında, bütün öteki acılı dönemlerde olduğu gibi yasaklara boyun eğmemek, susmamak gerekir. 

ÖNCEKİ HABER

Kasap et, işçi can derdinde

SONRAKİ HABER

Rus ekonomik krizi Avrupalıları kaygılandırıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...